Sabahat’ın salatalıklı mikrofonu

-Sabahaaaat! Kızım neredesin?

-Ta ta taaa, Buradayım anneciiim ne oldu ki?

-Bilmem ki, ne oldu kızım. Bak baban, ağabeyin yardım ediyor. Sen neredesin?

-Annecim, bugün çok yoğunum.

Perihan Hanım hafif tebessüm etti:

-Bak sen! Bu yaşta bu yoğunluk. Masa örtüsünü falan seriversen diyorum hani.

-Nereye anneciğim?

Annesi şaşkınlıkla Sabahat’a bakarken babası cevap verdi,

-Televizyonun üstüne çocuğum.

Sabahat anlamayan gözlerle babasına bakarken babası devam etti,

-Nereye olacak kızım, masaya sereceksin tabii ki.

Sabahat alelacele masa örtüsünü serdiği gibi ortadan kayboldu. Annesi Sabahat’ı göremeyince tekrar seslendi.

-Ne oldu anneciğim! Masa örtüsünü serdim işte.

-Kızım şu çatal ve kaşıkları da atıver masaya hadi!

Sabahat çatal ve kaşıkları eline aldı, biraz düşündü, sonra da onları masaya fırlattı.

-Daaaaaan!

Annesi sıçradı ve arkasına döndü ki çatal ve kaşıklar masanın her tarafına yayılmış.

-Kızım ne yapıyorsun?

-Anne, çatal ve kaşıkları atıver demedin mi?

-Ah güzel yavrum, ‘Onları da masaya koy, acele et’ demek istedim.

-Hayatımı zorlaştırıyorsun anne, daha açık konuşmalısın.

Perihan Hanım ve Ali Bey gülüştüler.

Herkes yemek için masaya oturmuştu. Tabii her zamanki gibi Sabahat durmadan konuşuyordu.

Babası lafa karıştı,

-Çocuklar uzun süredir her gün yarım saat kitap okuma saati yapıyoruz. Bence güzel gidiyor, siz ne dersiniz?

Nihat,

-Ben çoook memnunum babacığım. Çünkü şu kız uyurken ve kitap okurken konuşmuyor da ondan.

-Ya abi yaaa!

Herkes gülüştü.

Ali Bey ve Nihat kitaplarını almış oturma odasında bekliyorlardı. Sabahat elinde kocaman salatalıkla tam içeri giriyordu kiii.

-Paaaaat!

-Sabahat yerde iki seksen yatıyordu.

Babası bir taraftan kızına yardım ederken bir taraftan da söyleniyordu.

-Kızım bir kere de şu eşikten düşmeden geçsen diyorum. İnsan her defasında takılır mı ya! Bu salatalıkta neyin nesi şimdi?

Sabahat elinde sıkı sıkı tuttuğu salatalık ile ayağa kalktı ve:

-Ben düşmedim baba, hafifçe yere iniş yaptım. Hahaha. Hem o salatalık değil, benim mikrofonum.

Bu kargaşada Perihan Hanım elinde kek ve içecek tepsisiyle geldi,

-Hadi bakalım kitap okumaya.

Sabahat:

-Annecim benim bir ödevim var.

Öğretmenimiz ailenizdekilere çocukken etkilendikleri kitabın adını sorun dedi. Cevaplasanız da öyle başlasak olur mu? Bakın, mikrofonum hazır zaten.

-Olur, önce ben cevaplayayım.

-Sabahat salatalığı annesine uzattı,

-Ben “Çocuk Kalbi” kitabını çok sevmiştim. Çocuğun adını hala hatırlıyorum. Enrico idi.

-Sabahat salatalığı bu kez babasına uzattı:

-Ben Ömer Seyfettin’in kitaplarını çok severdim. “Kaşağı” mesela, ondan çok etkilenmiştim.

Sabahat, salatalığı bu sefer de abisine uzattı. Abisi salatalıktan bir ısırık aldı.

Sabahat:

-Anneee! Mikrofonumu ısırdı. Ya abi yaaa!

Nihat ağzında salatalıkla cevap verdi:

-Tabii ki “Şeker Portakalı”. Aaah! Zeze neredesin kurtar beni, bu salatalıklı kızdaaaan.

Sabahat abisine söylenerek bütün kitapların isimlerini defterine yazdı ve herkes keklerini, içeceklerini alıp kitaplarını okumaya başladı.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar