Genç sahâbilerin en fakihi: Ebû Saîd el-Hudrî

Durdu Ozan

Uhud’a katılmak üzere peygamberimizin huzuruna çıktığımda 13 yaşındaydım. O anki heyecanımı, aşk ve iştiyakımı tarif edemem. Bir yandan kabul edilme umudu bir yandan reddedilme korkusu… İriydim, güçlüydüm; ama yetişkin değildim. Beni eve göndermesin diye, parmaklarımın üstünde duruyordum. Kılıcımımın ucu yere değiyordu, ne kadar uzun görünmeye çalışsam da. Babam da beni destekledi. Kemikleri iridir, yeteri kadar gelişmiştir dedi; ama nafile. Şefkat peygamberi savaşa katılmama izin vermedi.

KİŞİYE SABIRDAN DAHA GENİŞ BİR RIZIK VERİLMEMİŞTİR

Daha önce de Bedir’e katılma girişimim olmuştu. Sonucu bundan farklı değildi elbette; ama hep Peygamber Efendimizin etrafında oldum küçük yaşlardan itibaren. Babam ve annem ben çocukken Müslüman oldular. Peygamberimiz Medine’ye hicret ettiğinde onun etrafında bir uydu gibiydim. O nereye ben oraya. Nerede yapılacak bir iş var, koşuyordum. Mescid-i Nebevî inşa edilirken taş taşıyanlar arasında ben de vardım. ​Babam Mâlik, Uhud’a katıldı. O gün babamı son görüşümmüş. Orada şehit olmuş. Efendimiz başucundaymış. “Kanım kanına karışan kimseye cehennem ateşi erişemez.” demiş. Çünkü yaralanınca Peygamber Efendimizin kanı yere düşmesin diye emmiş o kanı babam.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar