‘Hak Arama Mücadelesini’ Allah’ın Beğendiği Kadın

Hakikati nezaketle ve fakat ısrarla talep etmek, en büyük yitiklerimizden. Kadın sahabîlerden Hz. Havle (r.a), problemli bir meselenin çözüm yollarını bizzat yaşayarak bizlere öğretiyor. Problemini çözme yolunu Rabbimiz (cc) Kur'ân’ında kıyamete kadar örnek olması adına ölümsüzleştiriyor.

OSMAN KARYAĞDI

Güzel bir hareketi, hayırlı bir girişimi beklenmeyen bir zamanda ilk olarak ortaya koymak her zaman daha değerli olmuştur. Hakkını savunmak için sıkı tartışmaya giren ve geri adım atmayan kadın anlamında “Mücadile” lakabı ile anılır Hz. Havle b. Sa’lebe (r.a). Onun hak karşısındaki duruşu bütün mü’minlere örnek teşkil eder; Müslümanlığın ilk günlerinden bir örnektir, günümüze ve geleceğimize rehberlik etmelidir.

Hz. Havle, kocası ile bir tatsızlık yaşamış ve eşinin, “Sen benim için artık anam gibisin” sözlerini duyduğu zaman yıkılmıştı. Çünkü o dönem Medine geleneğine göre; bir kimsenin karısıyla aralarında nefret oluşmuşsa koca, eşini cezalandırmak için zıhar diye adlandırdıkları bir çeşit boşama yöntemine başvururdu. Bu durum, hem kadın hem de ailesi için tam bir zulüm ve işkenceye dönüşürdü. Zira kadınların bu konuda söz hakkı yoktu. Zıhar yoluyla boşanan kadın başkasıyla evlenemez, eski kocasının evinde köle gibi yaşamaya devam eder, eş olarak elde ettiği hakların tamamını kaybederdi.

“BİR ÇÖZÜM YOK MUDUR EFENDİM?”

Evs, eşi Hz. Havle’ye çok kızmış ve kendisine hakim olamayarak zıhar uygulamasına başvurmuştu. Evde rahat edemeyince, kızgınlıkla dışarı çıktı. Bir müddet etrafta dolaştı. Ahbaplarıyla muhabbet etti. Öfkesi yatışmıştı. Yıllarca beraber yaşadığı, hayatın mutluluğunu da çilelerini de paylaştığı hayat arkadaşı hakkında kullandığı ifadelerden pişman olmuştu. Eve döndü. Fakat eşi, kendisine bir yabancı gibi davranıyordu. Hatta açıktan da ifade etti durumu:

– Sen, beni annene benzettin. Biliyorsun, bu şekildeki ifadeler örfümüze göre boşama sayılıyor. En iyisi gidip durumu Allah Resûlü’ne sor.
Evs, ‘’Ben utanırım; böyle bir şeyi soramam Efendimiz’e (as)’’ diye cevap verdi.

Hz. Havle yaşayışında dini değerleri öne alan, dini hayatından taviz vermeyen bir kişiliğe sahipti. Durumun kaynağından öğrenilmesini istiyordu. Dini meselelerde utanma olmazdı.

Sözünü şöyle bitirdi:

– Öyleyse, ben gidip sorarım. Bana söylediğin sözün bir boşanmaya dönüşüp dönüşmediğini sorup Allah Resûlü’nden bilgi almadan da hayatımıza eskisi gibi devam edemeyiz.

Hz. Havle, heyecanla Allah Resûlü’ne (as) geldi ve durumu anlattı:

– Ey Allah’ın ResûlüEvlendiğimde gençtim, güzeldim, değerliydim. Ona evlat verdim. Genç ve güzelken aramız iyiydi, şimdi beni ‘anası’ gibi yaptı. Ağzından öfkeyle çıkan bir söz yüzünden evliliğim mi yıkılacak, perişan mı olacağım? Şimdi o da pişman. Tekrar aile olmamız için bir çözüm yok mudur Efendim?

“HALİMİ SANA ARZ EDİYORUM ALLAH’IM!”

İslam, kendinden önceki dinlerden kalan bazı örf ve uygulamaları aynen devam ettirmiş, bazılarını daha güzel hale getirmiş, bazılarını da tamamen kaldırmıştır. İslam’a göre dinin temel ölçülerine ters olmayan örf ve gelenekler de değer ifade eder. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sas), insanların istediği her şeye kendiliğinden hemen onay vermezdi. Büyük meselelerde hükmü Allah’tan beklerdi.

Havle’ye Medine örfünde geçerli uygulamayı hatırlattı;

– Gördüğüm kadarıyla sen ona haram olmuşsun!

Havle itiraz etti:

– Fakat boşama niyetinde değildi, boşama kelimelerini de hiç kullanmadı.

Efendimiz (sas) farklı bir şey söylemiyordu:

– Bu konuda bana farklı bir hüküm gelmedi!

Havle’nin sesi kısık, fakat itirazı çok tonluydu:

– Ama Efendim! Benim küçük bir yavrum var. Eşime bıraksam bakamaz, yazık olur bebeğe; ben alsam doyuramam, aç kalır?
Kadın zor durumdaydı ve haklı olduğuna inanıyordu. Bu sebeple Efendimiz’in verdiği her cevaba karşılık yeni bir argüman ileri sürüyordu. Havle’nin tavrı için, ayette “cidal” kelimesi kullanılıyor ki, Türkçeye tartışma, diyalektik hatta polemik diye çevirmek de mümkündür.

Allah Resûlü’ne derdini yeterince ifade ettiğini düşünen Havle, çaresiz bir şekilde ellerini açar ve Rabbine yönelir: “Allahım! Ben yalnızlığımı ve halimi sana arz ediyorum. Durumumu en iyi Sen biliyorsun; Resûlü’nün diliyle benim bu problemimi çöz.”

ALLAH, HAVLE’NİN YAKARIŞLARINA CEVAP VERİR

Henüz Allah Resûlü’nün yanından ayrılmamıştı gözleri yaşlı kadın. Vahiy emareleri başladı Resûl-i Ekrem aleyhisselamda. Vahyi alan Efendimiz, “Müjde! Allah senin derdini çözdü.” buyurdu ve Mücadile suresinin ilk 4 ayetini okudu.

Ayetler şöyle başlıyordu:

“Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunup durumunu arz eden kadının sözünü Allah işitmiştir.”

Hz. Havle’nin samimi yakarışlarına Allah cevap verdi ve bir nevi şikâyet dilekçesi şeklinde sunduğu talebini çözüme kavuşturdu.

Kocası Evs, kabilenin ileri gelen bir ailesine mensuptu ama durumu da ortadaydı. İnsan onurunu zedeleyen böyle bir hata işleyenlere bir keffaret (yanlışa karşılık ceza) hükmü koymuştu Allah. Böyle çirkin bir işi yapanlar, öncelikle bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmalıydı. Eğer köle azat etmek mümkün değilse “altmış gün peş peşe oruç tutması” hükme bağlanıyordu ayette.

Ağabeyi Ubade b. Samit (ra) aşiretin temsilcisi olmasına rağmen, liderliğin getirdiği imkanları yakınlarına dağıtmamıştı. Maddi durumu kısıtlıydı. Oruç tutmak için de yaşlıydı. Son sırada 60 fakiri doyurma çözümü vardı. Keffaret olarak dağıtılmak üzere bir miktar Efendimiz verdi, gerisini de eşi Hz. Havle tamamlayarak, evliliğiyle beraber kocasını da büyük bir yükümlülükten kurtarmış oldu.

Saygı ve ihtiramla anılan kadın; Hz. Havle

“Sesini Allah’a duyuran” kadın olarak Hz. Havle’ye diğer sahabîler, ciddi saygı gösterirlerdi. O da bu saygınlığın hakkını verirdi. Tavizsizliği ve netliği sebebiyle sert olarak tanınan ve pek çok kimsenin çekindiği Hz. Ömer ile Havle arasında yaşanan bir sahne onun konum ve saygınlığını daha güzel ortaya koyar.

Abdülkays kabilesinin reisi Cârûd b. Muallâ Hz. Ömer’i ziyarete gelmişti. Medine sokaklarında yürürlerken, Hz. Ömer’in yaşlı bir kadına selam verdiğini gördü. Kadın halife ile sohbete başlamıştı. Kadın, karşısındakinin Müslümanların halifesi olduğu düşünüldüğünde sert denebilecek şeyler de söylüyordu.

Selamdan sonra şöyle demişti koca halifeye:

– Ooo Ömer! Sen artık mesuliyet sahibisin. Geçmişini unutma. Mekke’de Ukaz civarında elinde sopa ile koyun güderdin. Herkes sana Ömercik derdi. Sonra büyüdün, herkesin kendisinden korktuğu Ömer oldun. Şimdi de sana “Mü’minlerin emiri” diyor, senden çekiniyorlar. Fakat Ömer, Allah’tan kork! Bir fırsatlar dünyasında yaşıyorsun, kazanabilirsin de kaybedebilirsin de. Ölümden korkan fırsatı değerlendirir, hayatını boşa geçirmez. Hesaba çekileceğine inanan da azaptan korkar, ona göre yaşar.

Diyaloga şahit olan Cârûd, kadının cesaretine de halifenin sessizliğine de şaşırmıştı. “Halifeyi meşgul ediyorsun, fazla konuştun.” dedi. Hz. Ömer hemen müdahale edip, Cârûd’u susturdu,

-Karşındaki kim, biliyor musun? O, şikâyetini Allah’ın yedi kat semanın ötesinden duyduğu bir kadın, Havle b. Sa’lebe’dir. Şayet herhangi bir problemi sebebiyle beni geceye kadar alıkoysa, derdini çözmeden onu bırakmazdım. En fazla gider farz namazımı kılar, gelip onu tekrar dinlerdim. Allah onu işitecek de Ömer mi dinlemeyecek?

Hakikati bulmak, sonra da ondan şaşmamak adına Hz. Havle ruhuna ne kadar da çok ihtiyacımız var!

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar