Dr. Deva |Genetik mi? Yoksa alışkanlıklar mı?

Hastalıklar kalıtımın ve dış faktörlerin toplamıdır. Hastalığı bir bardağa benzetirsek, diyelim ki bardağımız genetik yol ile 50’ye kadar dolu. Biz de dış faktörlerle onu 50 daha doldurduğumuz zaman, taşma noktası olan 100’e varmış oluruz ki hastalıklar da bu anda başlar.

Dr. Deva

Her hastalıkta genetik, cinsiyet, yaş gibi değişmeyen faktörler rol oynadığı gibi değiştirebildiğimiz faktörler de en az değiştiremediklerimiz kadar rol oynar. Genetik yani kalıtımsal miras bize dedelerimizden anne-babamız vesilesi ile gelir. Yaşlanmamak için uğraşsak da yaş ilerler, yaş ilerledikçe de vücut eskir ve yenisi gibi çalışmaz.

Hastalıkların genetik (kalıtımsal) ve sonradan kazanılan (edinsel) tarafları vardır. Her birimiz atalarımızdan gelen genlerle hayatımıza devam ederiz. Bu genlerde belirli hastalıklar kodlu olabilir. Kalıtımsal geçişlerin bir kısmı baskın(dominant) bir kısmı da çekinik (resesif)’tir, genetik geçişlerle oynama imkânı yoktur. Bilimin ilerlemesi ile genetik tamirler yapılabilir mi bilemeyiz ama tıp ilmi henüz bunu başarmış değil.

EDİNSEL FAKTÖRLERE DİKKAT!

Bir de edinsel yani sonradan kazanılan faktörler vardır. Mesela sigara ve alkol vücut için zararlıdır ve sonradan kazanılan kötü alışkanlıklardır. Anlamayı kolaylaştırmak için bir bardak hayal edelim. Kalıtım ile getirdiğimiz ve değiştiremediğimiz faktörler yüzde 1 ile yüzde 100 arasında olabilir. Kabul edelim ki kalıtım ile getirdiğimiz bu miras yüzde 50 seviyesinde, yani bardağın yarısı dolu olacaktır.

Değiştirebildiğimiz faktörleri de aynı şekilde düşünelim. Örneğin, hiç sigara içmeyen birisi için bu değer sıfır iken, orta derecede sigara içen birisi için 50, çok fazla içen birisi için de daha yüksek değerler olabilir.

HASTALIKLAR BARDAK TAŞMADAN OLUŞMAZ!

Hastalıklar, kalıtımın ve dış faktörlerin toplamıdır kuralı ortada. Yani diyelim ki bardağımız genetik yol ile 50’ye kadar dolu idi biz de dış faktörlerle onu 50 daha doldurduk. İşte taşma noktası olan 100’e varılmış oldu. Hastalıklar da bardak taşmadan ortaya çıkmaz. Genetik olarak ne miras aldığımızı tam olarak bilemeyebiliriz. Bu sebeple sanki bu mirası almış gibi hayatımızı daha hassas yaşamamız gerekir.
PSİKOLOJİK HASTALIKLARIN SEBEBİ NEDİR?

Aynı şey psikolojik durumlar için de söz konusudur. Diyelim kalıtımsal olarak psikolojik problemlere yatkınlığımız var ve bu bardağımızı 60 seviyesine kadar dolduruyor. Dış stres faktörleri de diyelim 50. Toplamda değerimiz 110 oldu ve bardak taştı. İşte bu noktada hastalık baş gösterir.

Fakat kalıtımsal yatkınlığı 30 olan birisi, bedenine edinsel yollarla 60 derecelik bir stres ilave etse, toplam değer 90 olacak ve bardak taşmayacak. İşte aynı stres değerlerini yaşayan farklı insanların sonuçlarının farklı olması da bu şekilde izah edilebilir.

ÇÖZÜM YOLU NEDİR?

– Tam bu konuya gelmişken, peki, bu stresi nasıl azaltacağız? Özellikle genetik yatkınlığını bilenler yani ailesinde psikiyatrik sorun olanlar bu stres skorunu düşürmeye, yani 60 derecelik bir stres varsa bunu 40’a indirmeye çalışmalıdır. Peki, bunu nasıl sağlayabilirsiniz?

– Eve çok yorgun mu geldiniz? Her zamanki alışık olduğunuz ısıda duş alın ve duş sonunda ayaklarınızı olabildiğince soğuk su ile yıkayın. Sonrasında sevdiğiniz bir kitaptan 10 dakika okuma yapın. Stresinizin azaldığını göreceksiniz…

– Yalnız yemek yemeyin. Eve geldiğinizde yemek saatinizi geçirdiyseniz en azından ailenizle birlikte çay veya meyve saati yapın. O gün yaşadığınız olumlu şeyleri eşiniz ve çocuklarınızla paylaşın.

– Gün içinde canınızı sıkan bir şey mi oldu? Çözüm üretebilecek bir dostunuzla bu sıkıntınızı paylaşın ve öneriler alın ve bu önerileri uygulayın…

– Her dinleyene söz denmez’ prensibiyle, dertlerinizi çözemeyecek insanlarla paylaşmayın.

Çabuk sinirleniyorum, ne yapmalıyım?

Pek çoğumuzun önemli bir meselesidir asabiyet. Peki, bunun bir çözümü yok mudur? Elbette vardır. En kolay yol, havuzu doldurmamaktır. Stresi vücudumuzda bir havuza benzetirsek, o havuzu dertlerle doldurup taşırmamak, her zaman belli bir düzeyde kalmasını sağlamak en önemli çözüm yoludur.

Önceki bölümde ifade ettiğimiz gibi, bir hastalığın oluşmasında, değiştirebildiğimiz ve değiştiremediğimiz faktörler etkilidir. Değiştirebildiğimiz faktörleri “iç faktörler”, değiştiremediğimiz faktörleri ise “dış faktörler” olarak adlandırırız. Hastalıklarda, bazen bu etkiler yarı yarıya olurken bazen de dış veya iç faktörün etkisi daha fazla olabiliyor. Mesela, kalp hastalığının oluşmasında genetik, yaş ve cinsiyet faktörleri değiştiremediğimiz iç faktörlerdir. Bir de değiştirebildiğimiz alışkanlıklar, yani dış faktörler, vardır ki; bunlar da alkol almama, sigara içmeme, katı yağları fazla almama, günlük egzersiz yapma, stresten uzak kalmaya çalışma vs.dir. İşte kalp hastalığı bu iç ve dış faktörlerin birleşmesi ile olur, bazen genetik faktörler baskındır ve çok erken yaşlarda kalp hastalığı görülebilir, bazen de baskın olan hayat tarzıdır ve yanlış hayat tarzı ve beslenme ile kalp hastalığına duçar olunabilir.
Peki, asabiyet meselesine nasıl bakmalıyız?

SİNİRLİLİK VE TİROİT BAĞLANTISI

Asabilik hali de bu şekilde değerlendirilmelidir. Öncelikle sinirliliğe sebep olabilecek dış faktörler ayıklanmalı ve bunların tedavisi üzerine gidilmelidir. Bir kısım dış faktörlerin tedavisinde doktor yardımı gerekirken, bir kısmının tedavisini kendimiz de yapabiliriz.

Öncelikle hormonal olarak vücutta her şeyin normal olduğu teyit edilmelidir. Şayet tiroit hormonları yüksekse sinirlilik zaten bunun sonucudur ve tedavi edilmesi gereken asabilik hali değil tiroit hormon düzeyidir. Hormonlar normale döndükten sonra sinirlilik hali de kendiliğinden düzelecektir. Diğer hormon hastalıkları, kortizon yükseklikleri de sinirlilik haline sebep olabilir. Bu gibi durumlarda da esas olan ana sebebin ortadan kaldırılmasıdır.

STRES HAVUZUNUZU BOŞ TUTUN!

İkincisi yine dış faktör olarak değerlendireceğimiz sinirliliğe sebep olan stres faktörleri varsa onlar ortadan kaldırılmaya çalışılmalıdır. Şayet bu ortadan kaldırılamayan bir faktörse tahammülümüzün artması için şartlar sağlanmalıdır.

Stres vücutta bir havuz gibidir ve başlı başına asabilik halinin en önemli sebebidir. Bu havuz belli sebeplerle dolar ve ne zaman taşarsa işte o zaman sinirlilik hali tezahür eder. Esas olan stres havuzunu boşaltmaktır. Bu da dinlenme, sevdiği işleri yapma, sevdiği insanlarla beraber olma ve sevdiği mekânlara gitme ile olur.

Sinirlilik halinin diğer bir sebebi de psikolojik bozukluklardır ki bunların da tedavisi mümkündür. Her şeyde olduğu gibi işi ehline vererek doğru uzmanı bulma ve tedavi olma en önemli meseledir. Ayrıca, tıpta hiçbir zaman bir ile birin toplamı iki etmez. Bazen üç eder bazen de on eder. Bu yüzden riskleri mümkün mertebe izale etmek toplamda hastalığa yakalanmamak önemli bir yöntemdir.

Sizleri şifanın sahibine emanet ediyorum dostlarım…

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

4 YORUMLAR

  1. Dr Deva abi çok teşekkür ediyorum Tüm akla gelen sorulara cvp vermişsiniz..Bu güzel yazınızı en sağlıklı hayat yaşayan hatta 63 yaşinda ruhunun ufkuna yürürken bile sakalında 17 beyaz kıl saçları gür ve vücüdu dinç bir insan olan Efendimiz sav den de örnekler ve tavsiyeler verseniz yazilarınz elmas ???? degerinde olur..Şu an zaten altın değerinde..Kalbine yüreğine sağlık????????
    Viyana’dan..Mag.P.diP Mehmet

    • Sevgili Mehmet Bey öncelikle tavsiyelerinize ve köşemize ilginize çok teşekkür ederim. Bu yazı sadece tıp endeksli bir makale kapsamında. Kuran ve Siyer ile ilgili değerlendirmelerimde doğrudan bir ilinti olmayınca yazmıyorum ki dergimizin diğer makalelerine bakarsanız arkadaşlarım bu konuları ziyadesiyle işliyorlar. Özellikle Dr. Figen Hanımın makalelerini bu bağlamda tavsiye ederim. Diğer taraftan size de hak vermemek mümkün değil, her zaman söyleyeceklerimiz sohbet-i canan etrafında olmalı. Sizin yorumlarınızla bu makale de sohbet-i canan ile bitmiş oldu. Tekrar teşekkür eder saygılarımı arz ederim. Dr. Deva

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar