Dört Kelimeyle İfade Edilen Bakış Açısı

Memleketin büyük bir değişim geçirdiği, İstanbul’un işgal edildiği, Anadolu’da direnişin başladığı yıllarda Bediüzzaman Said Nursi de kendi büyük değişimini yaşıyordu. O yıllarda kaleme aldığı küçük kitapçıklar daha sonradan Mesnevî-i Nuriye adıyla bir araya getirilecek ve Risale-i Nur’un fideliği olacaktır. İşte o küçük kitapçıklardan biri olan Katre’nin önsözünde Bediüzzaman şöyle der: “Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelâm öğrendim… Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazardır.”

Bu parçada anlatılanlar daha sonra Risale-i Nur’un birçok yerinde daha geniş şekilde ele alınacaktır. Ayrıca bu dört kelimeyle işaret edilen bakış açısının bütün külliyata sirayet ettiği söylenebilir.

Aslında bu dört kelime, ikili iki grup olarak da ele alınabilir. Mânâ-yı harfî ve mânâ-yı ismî, varlığa nasıl bakılacağını anlatma yönüyle birbirini tamamlayan iki kavramdır. Niyet ve nazar da kişinin bakış açısını ifade eden yakın anlamlı iki kavram olarak düşünülebilir. Ayrıca mânâ-yı harfî ve mânâ-yı ismî kelimelerinin nazar kavramının içinde olduğunu, içini doldurduğunu da düşünebiliriz.

Harf Anlamı ve İsim Anlamı


Bu iki kavram temelde dilbilgisi terimleridir. Arapçada “harf” denilen yapıları Türkçede çoğu zaman “edat” veya “isim çekim eki”yle karşılarız. “İsim” Türkçede de “isim” veya “ad” olarak ifade edilir. Her dilde bazı sözcüklerin anlamı, bazılarının görevi vardır. İlk ve ortaokul seviyesinde Türkçe dilbilgisi bilen biri isim grubuna giren sözcüklerin anlamı olduğunu, bir nesneyi veya kavramı anlattığını; edat grubuna giren edat, bağlaç gibi sözcüklerinse anlamlarından değil cümledeki görevlerinden bahsedildiğini öğrenir. Yani bir adın anlamı kendine bakar, kendini anlatır. Bir edatın anlamı ise kendine bakmaz; bir edat, cümledeki diğer sözcüklerin ilişkilerini düzenler, bütün cümlenin anlamı için bir görev üstlenmiştir. Aynı durum çekim ekleri ve yapım ekleri için de söz konusudur. Yapım eki sözcüğün anlamıyla, çekim eki cümlenin anlamıyla ilgilidir.

Bediüzzaman Allah’tan başka her şeye bütünün bir parçası olarak, büyük cümlede görevi olan, kendi başına bir anlam ifade etmeyen yapılar olarak bakmayı öneriyor. Evrende hüküm süren büyük denge, ahenkli birlik bunu gerektirir. Her nesneye kendi başına bir bütünmüş gibi bakarsak bilgi çoğalır ama bu parçalı bilgileri anlamlandırmak güçleşir. Çünkü zincirin o halkası ancak diğer halkalarla birlikte anlamlıdır. Hem çevreyle hem canlılar alemiyle ilgili, hem mikrokozmos ve makrokozmos ile ilgili büyük resimler bu denge ve ahengi gösterir. Sosyoloji, tarih gibi beşerî bilimlerde de bu bakışın ufuk açıcı olduğunu söyleyebiliriz.

Niyet ve Nazar

Niyet bir eylemin dışardan göründüğü gibi olup olmadığını ve ahiretteki değerini belirleyecek ölçüdür aynı zamanda. Onun için insanlar hakkında konuşurken hep dikkatli olmak, kesin konuşmamak gerekir. Yapılan işin hangi niyetle yapıldığını sadece Allah bilir ve günahı, sevabı verecek olan da odur. Niyet, sıradan bir işi ibadete çevirebilir. Mesela sünnete uygun yapılan her hareket, sünnet olduğu için yapılıyorsa ibadet olur.

Nazar da bakış açısıyla ilgilidir. Bir meseleye yahut işe hangi açıdan yaklaşırsak ona göre olur. Aynı bilgi yığınları biri için sadece yük olurken bir başkası için Allah’a yaklaştıran marifetullah pencereleri olabilir. Okunan herhangi bir kitabı, izlenen bir doğa belgeselini tefekkür basamakları hâline getiren tılsımdır nazar.

Niyet Hadisi

Ömer bin Hattâb’ın (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (as) şöyle buyurmuştur: “Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah ve resulü için hicret ederse, hicreti Allah ve resulünedir. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir.” (Buhârî, Bed’ül-vahy, 1; Müslim, İmâre, 155)

Not Defteri

Katre’nin önsözünden…

“Cenâb-ı Hakk’ın mâsivâsına (Allah’tan başka her şeye), yani kâinata mânâ-yı harfî ile ve onun hesabına bakmak lâzımdır. Mânâ-yı ismî ile ve esbab (sebepler) hesabına bakmak hatadır.

Evet, her şeyin iki ciheti (yönü) vardır. Bir ciheti Hakk’a bakar, diğer ciheti de halka (mahlukata) bakar. Halka bakan cihet, Hakk’a bakan cihete tenteneli bir perde (tül) veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakk’a bakan cihet-i isnadı (bağlantıyı) gösterecek bir perde gibi olmalıdır. Binaenaleyh, nimete bakıldığı zaman Mün’im, sanata bakıldığı zaman Sâni, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî (gerçek tesir edici) zihne ve fikre gelmelidir.

Ve keza, nazar ile niyet mahiyet-i eşyayı (nesnelerin niteliğini) tağyir eder (değiştirir). Günahı sevaba, sevabı günaha kalbeder (çevirir). Evet, niyet âdi (sıradan) bir hareketi ibadete çevirir. Ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalbeder. Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa mârifet-i İlâhiyedir.”

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar