Resulullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) Kütüb-i Sitte’de geçen bu hadisini okuyunca hem mutlu oldum hem de hadis-i şeriflere farklı açılardan bakmanın nasıl büyük bir zenginlik olduğunu düşündüm. Burada öncelikle “ikram” kelimesi dikkatimi çekti. Saçımıza ikramda bulunmamızı buyuruyordu Efendimiz (s.a.s.).
Kime ikram edilir, diye düşündüm önce. Misafire, değer verilen, saygı duyulan kişiye sunduğumuz şeyin adıdır ikram. Efendimiz (s.a.s.) saçımız üzerinden vücudumuzun bize misafir olduğunu, ona ihtimam gösterip saygı duymamız gerektiğini çok nahif ve derinlikli olarak işaret ediyor.
Hadis-i şerifin penceresinden hekim olarak bakıp insanın muhteşem yaradılışını düşündükçe ona ne kadar hoyrat davrandığını fark ediyor insan. Bize emanet edilen ve âdeta misafirimiz olan bu vücut nimeti bize hakkını helal etmezse ahirette hâlimiz nice olur, diye düşünmeden edemedim.
Günümüzde bu konuyla ilgili çok kullanılan bir tamlama var: “öz şefkatli farkındalık”. Bu tamlamayı incelerken insanın kendisine şefkat göstermesi hâlini nasıl anlayabiliriz, enaniyeti, bencilliği, narsisizmi beslemeden varlığımızın farkına varıp ona nasıl ihtimam gösterebiliriz diye düşünürken, rehberimizin (s.a.s.) cevabı son derece açık ve önümüzde imiş.
Ebu Katade (radiyallâhu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın resulü, benim omuzlarıma kadar dökülen (gür) saçlarım var, tarayıp tanzim edeyim mi?” dedim. “Evet!” dedi, “Ona ikramda bulun.” Nasıl nahif, nasıl latif, nasıl kibar bir hitap, uyarı, işaret!
İnsanın vücudu, ruhunun evi olarak dizayn edilmiş, her gün yeniden ve yeniden yaratılmaya devam edilen çok değerli bir yapı. Acaba onu hoyratça kullanabileceğimiz kendi mülkümüz mü zannediyoruz? Ve onun çok özel bir Allah emaneti, misafiri olduğunu unutup onu incitirken sanatkârını incittiğimizi hiç düşünmeden mi yaşıyoruz? Onu fark etmek için işin işten geçmesini beklemeden, sağlığımızı kaybetmeden ihtimam gösterilecek bir misafir olarak ikram edelim.
Değersizlik hissinin pompalandığı coğrafyalarla egoizmi destekleyen öğretiler arasında denge insanı olmak demek olan sünnet-i seniyyeye ittibayı gerçek manasıyla yaşamaya ne kadar ihtiyacımız var.