Kenan Kalecik
Bir süredir, bozulan elektrikli süpürgemizin yerine geçebilecek şanslı adayları bulmak için teknoloji marketlerinin internet sitelerinde gezinmekle meşguldüm. Başlarken markası, fiyatı, performansı, filtresi gibi özelliklerle boğuşurum sanıyordum. Ama daha ilk ziyaret ettiğim sayfada robot süpürgenin yanında “AI” ibaresini görmemle durum bambaşka bir hâl aldı. Düşünsenize; evinizin her köşesini avcunun içi gibi bilen bir robot süpürge yapay zekâ ile desteklenmiş. Tanıtımda şöyle deniyor: “Bu cihazdaki yapay zekâ fonksiyonları ile geleceği deneyimleyin. Karmaşık görevleri üstlenir ve kullanıldıkça öğrenir. Yapay zekânın olanaklarını hemen keşfedin!”
Âdeta bir bilim kurgu filminde, ele geçirilmiş bir uzay üssünde tekrar edip duran anons gibi… “Yapay zekânın olanaklarını hemen keşfedin!”
Evet, yapay zekâ dünyayı dönüştürüyor. Bu değişim artık sadece soru sorup cevap aldığımız ChatGPT gibi sohbet robotlarının ötesine geçti. Cep telefonundan kahve makinesine kadar vaktiyle “akıllı” sandığımız cihazlar, artık yapay da olsa daha zeki.
Uzun süredir faydaları ve zararları tartışılsa da varlığını ChatGPT’nin bir anda hayatımıza girmesiyle hissettiğimiz yapay zekâ, artık bir bilim kurgu türü değil, gerçeklik. Roman sayfalarına sıkışıp kalan “gerçeküstü” karakterler, beyaz perdede arzıendam eden robotlar, teknoloji geliştikçe günlük yaşamın içine girdiler. Akıllı telefonlar, ev aletleri derken artık vazgeçilmez oldular. Peki, kullanıldıkça öğrenen robot süpürge ya da yapay zekâ ile donatılmış çamaşır makinesi gün gelir kontrolü ele geçirebilir mi?
Bunun cevabını fantastik bir romana veya görsel şölen sunan bir filme havale ederek esas sorulara geçelim: Dünya yapay zekâ ile değişirken bu değişime nasıl ayak uydurabiliriz? Çağın ve teknolojinin gerisinde kalmadan gündelik hayatımızı nasıl kolaylaştırabiliriz? Eğitim ve öğretime bakan yönüyle yapay zekâdan nasıl istifade edebiliriz? Yapay zekâ işimizi elimizden alır korkusu yaşamak yerine, çalışma hayatında daha verimli olmak için onu nasıl fırsata çevirebiliriz? Ebeveynler olarak dijital yerli (digital-natives) çocuklarımızla doğru ve etkili iletişim kurabilmek için neler yapabiliriz? Geleceği yakalayamayan ve teknolojik olarak güncel kalamayanları neler bekliyor?
KUŞAKLAR ARASI DEĞİL, KUŞAK İÇİ ÇATIŞMA
Son birkaç ayda yaşanan gelişmeler, umut olmaktan çok insanları korkuya sürüklüyor. Teknolojinin hızlı ilerleyişi ve yapay zekâ uygulamalarının genişlemesi, özellikle orta yaş üstü olanlar için bir güvensizlik ve endişe oluşturuyor. Kuşak çatışması, adından da anlaşılacağı üzere bir zamanlar kuşaklar arasında çıkıyordu. Sessiz Kuşak (Silent Generation), “Baby Boomers” kuşağıyla, X Kuşağı Y Kuşağı’yla, yani dedeler torunlarıyla, anne babalar çocuklarıyla çatışıyordu. Fakat teknoloji çağına doğmuş Z Kuşağı için -1995-2010 yılları arası doğanlar- bu çatışma kuşak içinde bile yaşanabiliyor. Özellikle teknolojinin çok hızlı geliştiği bu yıllarda dünyaya gelen bireyler, farklı teknolojik deneyimlere sahip olabiliyor. Örneğin, 2000’lerin başında doğanlar Facebook, YouTube ve Twitter (yeni adıyla X) ile sosyal medyanın ilk zamanlarına ve akıllı telefonların yaygınlaşmasına tanıklık ederken 2010’larda doğan Alfa Kuşağı bu teknolojilere aşina bir şekilde büyüdü.
İlk dijital-yerliler olan Y Kuşağı’yla dünya üzerinde adı konmuş son jenerasyon olan Alfa Kuşağı arasındaki fark, yapay zekâ gelişmelerinin ardından bir hayli açılacak gibi görünüyor.
GELECEĞİ YAKALA! PEKİ NASIL?
Evet, ne diyordu robot süpürge reklamı: “Geleceği yakala!” İyi de nasıl? Her nesil kendi çağının alışkanlıkları, gelenekleri ve tarzıyla büyümüşken… Bir tarafta plaktan müzik dinlemenin zevkini anlata anlata bitiremeyenler, diğer tarafta CD çalar ve MP3 Player nostaljisi yapanlar ve hepsinden uzak “Spotify” nesli. Geçmişler bu kadar farklıyken hangi ortak gelecekte birleşebilir bu kuşaklar?
Farklı yaş gruplarını inceleyip bu konuda şirketlere danışmanlık veren Dr. Alexis Abramson’ın becerikli, mantıklı ve iyi sorun çözücüler olarak tanımladığı X Kuşağı’nın işi tam da bu nedenlerle biraz zor. 1965 ve 1980 yılları arasında doğan bu insanlar, çocuklarıyla yaşadıkları çatışmadan kat be kat fazlasını torunlarıyla tecrübe ediyorlar. Onlara kıyasla teknoloji ile daha içli dışlı olan Y Kuşağı daha şanslı. Dr. Abramson, 1981-1996 yılları arasında dünyaya gelenlerin, kendine güvenen, meraklı ve otoriteyi sorgulayan kişiler olduğuna dikkat çekiyor. Değişim ve yeniliğe açık bu nesil, istese de yapay zekâ alanında yaşanan gelişmelere kayıtsız kalamıyor. Teknolojisiz bir hayatı hiç bilmeyen Z ve Alfa kuşaklarının yapay zekâlı geleceğe adaptasyonu ise şüphesiz en kolayı.
EVDE YAPAY ZEKÂ
Değişime ayak uydurmaya evden başlayabiliriz. İhtiyacımız olan yeni bir ürün alırken zamandan ve iş yükünden tasarruf sağlayan, daha akıllı olanlar tercih edilebilir. Sizin çalıştırmanızı beklemeden çimleri biçen makinalar, zemin ve hava şartlarını dikkate alarak sulama yapan sistemler kullanılabilir. Özellikle çalışma hayatındaki bireyler, çoktan “akıllı ev aletleri” tanımlamasının ötesine geçen mutfak gereçleriyle ev işlerini oldukça kolaylaştırabilir. Çünkü çırptığınız kekin ne kadar ve hangi sıcaklıkta pişeceğine karar veren ya da pizzaya koyduğunuz malzemelere göre pişirme süresi belirleyen bir fırın artık hayal değil.
X ya da Y kuşağı fark etmez, teknolojiye merakı çocuklarına göre daha az olan anne babalar için, onlarla iletişim kurarken aynı dili konuşmak çok önemli. İşte size bir fırsat: Bir tarife bakmanız gerektiğinde meşhur yemek sitelerine bakmak, hemen bir YouTube videosu açmak yerine, tarifinizi Amazon Alexa ya da Google Assistant’a sorabilirsiniz. Ya da tarifinizi geliştirmek istediğinizi ve bu konuda daha iyi neler yapabileceğinizi merak ettiğinizi söyleyerek çocuğunuzdan yapay zekâ sohbet robotu kullanımı konusunda yardım alabilirsiniz. Böylece hem öğrenmeye açık olduğunuzu gösterir hem de onlarla bildikleri dilden yeni iletişim köprüleri kurabilirsiniz. En önemlisi de sonuçlarını bizzat deneyimlediği olumlu bir yapay zekâ kullanımı örneklendirmiş olursunuz.
EĞİTİMDE YAPAY ZEKÂ
Değişimin en çok yaşanacağı ve hissedileceği alanlardan biri de şüphesiz eğitim. Bir zamanlar dersleri pekiştirmek isteyenler için okula yardımcı kitaplar vardı. Ardından kitapların yerini dijital platformlar ve uygulamalar aldı. Şimdi ise sırada yapay zekâ var.
22-23 Haziran 2024 tarihlerinde Respect Graduate School tarafından gerçekleştirilen “Yapay Zekâ Etiği Divanı” için bir rehber hazırlandı. Rapora göre, yapay zekâ teknolojisi, öğrencilere kişiselleştirilmiş eğitim planı oluşturmaktan öğretmenlere içerik desteği vermeye kadar geniş bir yelpazede avantajlar sunuyor. Raporda, yapay zekâ sayesinde öğrencilerin performans verilerinin derinlemesine analiz edilebileceği ifade ediliyor. Zayıf yönleri belirlendikten sonra bu alanlarda gelişmeleri için özel materyaller ve çalışma planları yine yapay zekâ tarafından hazırlanıyor. Ayrıca, gerçek zamanlı geri bildirimler sunan yapay zekâ destekli araçlar, öğrenme sürecini daha etkili hâle getirerek öğrencinin motivasyonunu artırıyor.
Elbette yapay zekâyı eğitimde sadece öğrenciler kullanmıyor. Eğitimciler de gelişen bu teknolojiyi, öğretim sürecinde kullanarak motivasyonlarını artırabilir. Örneğin, öğrencilerden gelen e-postaları yapay zekâ kullanarak cevaplayabilir. Hazırladığı cevap anahtarlarını otomatize ederek sınavları hızla değerlendirebilir. Raporda yer aldığı şekliyle, “Bu sistemler, özellikle çoktan seçmeli testler ve kısa yanıtlı sorular gibi standart test türlerinde, öğrenci çalışmalarını hızla ve objektif bir şekilde değerlendirebilir. Bu gelişim, öğretmenlerin öğrencilere birebir zaman ayırmasını ve öğretim stratejilerini daha etkin bir şekilde planlamasını sağlar.”
Yapay zekânın konuşulduğu her alanda karışımıza çıkan “etik”, eğitimde de önemli bir problem. Elbette öğrenci ödevini, bitirme tezini hazırlarken yapay zekâdan faydalanabilir. Burada önemli olan bunun ölçüsünün ne kadar olduğu. Benzer şekilde öğretmen de aynı etik problemin diğer tarafında duruyor. Ödevinin tamamını yapay zekâ ile hazırlayan bir öğrencinin yaptığı ne kadar yanlış ise öğrencinin eğitim hayatının belki de dönüm noktası olan bir sınavın değerlendirmesini sadece yapay zekâya emanet eden öğretmenin yaptığı da bir o kadar yanlış olacaktır.
North Texas Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Dr. Zeynep Orhan, “Yapay zekâyı kullanmak etik mi?” sorusunun artık gereksiz olduğunu düşünüyor. Orhan’a göre tartışmaya gerek yok çünkü her alanda çoktan kullanılmaya başlandı bile. Orhan, yapay zekânın nasıl etik kullanılacağına odaklanmanın daha faydalı olacağını söylüyor: “Yapay zekâ da bir araç, tıpkı daktilo, bilgisayar, internet gibi. Verimi artırmak için kullanılmasında bir beis görmüyorum. Şu an yüzlerce öğrencim kullanıyor. E-posta göndermek için bile kullanıyorlar. Anında anlıyorum yapay zekâ ile yazıldığını. Hatta cevapları kendilerinin yazmasını, yapay zekâya gerek olmadığını da belirtiyorum. Ama ödevlerde kullanmalarına izin veriyorum. Çünkü İngilizce eğitim veren bir okuldayız ve öğrencilerimin yüzde 95’i ana dili İngilizce olmayan insanlar. O nedenle kullanmalarında ve daha profesyonel metinler teslim etmelerinde bir sakınca yok. Kullanmadıkları zaman ana dili İngilizce olanlara göre dezavantajlı oluyorlar ve yarışa geriden başlıyorlar ki bu haksızlık diye düşünüyorum.”
Eğitim konusundaki tripodun diğer ayağı da ebeveynler. Onlar da çocuklarının öğrenim süreçlerindeki durumlarını izlemek ve desteklemek için yapay zekâ araçlarından faydalanabiliyor.
PEKİ, NEREDE DURMALI?
“Yapay zekâ ve etik” konusu sadece eğitim alanında karşılaşılan bir problem değil elbette. Henüz yapay zekânın hukuki kişiliği olmalı mı olmamalı mı tartışmaları devam ediyor. Fakat her alanda olduğu gibi yapay zekâ kullanırken de temel insan hakları ve evrensel etik kuralları kriter olarak benimsenmeli. Yapay zekâ kullanımında kurallar olması gerektiğini belirten Orhan, insanın nerede duracağını bilmesinin çok önemli olduğunun altını çiziyor.
Bir makalenin ya da romanın yüzde 100 yapay zekâ ile yazılamayacağını (elbette teknik olarak mümkün), en önemli işin yine yazara düştüğünü söylüyor Orhan: “Yazılmaz, çünkü hemen anlaşılır. Aslında yapay zekâ ile edebî eser üretmek veya herhangi bir metin ortaya çıkarmak da bir sanat, yetenek ve emek istiyor. Günümüzde Prompt Engineering (İstem Mühendisliği) diye meslek oluştu. Bazen istenen neticeye ulaşmak için sayfalarca komut vermek, ne istendiğini detaylıca anlatmak gerekiyor. Sonra metni iyileştirmek, varsa hatalarından arındırmak ve istenilen seviyeye gelinceye kadar tekrar ve tekrar üzerinden geçmek zorundasınız.”
Öğrencilerinin yapay zekâyı kullanmasında bir sakınca görmeyen Orhan, yazarların ya da akademisyenlerin de profesyonel metinleri hazırlarken kullanmalarının faydalı olacağı görüşünde: “Katıldığım bir akademik toplantıda İngilizce yayımlanan bir bilim dergisine gönderilen yazılar için bu konu gündeme geldi. Yapay zekâ ile yazı hazırlanmasına katılımcıların bazıları şiddetle karşı çıktı. Ama ben bu görüşte değilim. İçeriği kendimiz belirleyip ifade ettikten sonra daha profesyonel bir metin oluşturmak için kullanılması iyi olur diye düşünüyorum. Diğer türlü bir metni yazmak çok uzun zaman alıyor ve süreç zor ve sıkıntılı oluyor. Yabancı dilde yazmak da ayrıca zorluyor insanları. Çok kaliteli fikir ve yazılar da bu bariyerler nedeniyle birçok insana ulaşamamış oluyor.”
BİLGİ DEĞERSİZLEŞİYOR MU?
ChatGPT hayatımıza girdiğinde aslında her şeyi bildiğini düşündüğümüz bir Google’ımız vardı. Ama hiç kimse, Google işimizi elimizden alır mı, diye korkmamıştı. Çünkü o, ödev yapan öğrenci için de kod yazan mühendis için de sadece “arama motoru” idi. Oysa ChatGPT, daha doğrusu yapay zekâ sohbet robotları, artık isteğiniz her şeyi bir çırpıda hazırlıyor. İster kullanıma hazır bir internet sitesi, ister bitirme tezi… Ya da yeni bir kurgu, yeni bir roman…
Kısacası, bir zamanlar insanların sabahlara kadar kafa yorduğu, ilmek ilmek işlediği, yıllarca emek harcayarak ortaya koyduğu ürünleri, eserleri yapay zekâ ile birkaç komut ile hazırlamak artık çok kolay. Elbette emeksiz değil ama kolay. Ve tartışmaya açık!
Örneğin, Japonya’nın en prestijli edebiyat ödülünü kazanan 33 yaşındaki Rie Kudan, “Tokyo-to Dojo-to” adlı son romanını yazarken yapay zekâdan faydalandığını söyledi. Yaptığı açıklamada, “Yapay zekâ yaratıcı potansiyelimi ortaya çıkarmama yardım ediyor.” ifadelerini kullandı. Söylediğine göre romanın sadece yüzde 5’ini yapay zekâ ile yazmıştı. Genç yazar ödülü aldı almasına ama yeteneği de sorgulandı, bunun “gerçek sanatın ölümü” olduğu da iddia edildi.
HANGİSİ GERÇEK, HANGİSİ YAPAY?
Yapay zekânın günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline gelmesi beraberinde bir başka sorunu da getirdi. Artık hangi içeriğin ya da görselin gerçek, hangisinin yapay olduğunu ayırt etmek neredeyse mümkün değil. Bu nedenle Instagram başta olmak üzere bazı platformlar paylaşılan içerik ya da görselde yapay zekâ etiketi eklemeyi zorunlu kılmaya başladı. Böylelikle ortaya çıkabilecek yanıltmaların önüne geçmek için bir adım atıldı.
Örneğin geçtiğimiz yıl Sony Dünya Fotoğraf Ödülleri’nde bir skandal yaşandı. Bir katılımcı yapay zekâ programı DALL-E 2’yi kullanarak hazırladığı dijital bir çalışma ile ödül alınca ödülü geri çevirdi. Evet, yapay zekâ kullanımına etik çerçevesinden baktığımızda seçim, ürettiği içeriği nerede, nasıl ve ne derece kullanacağına karar verecek olan insana kalıyor.
YAPAY ZEKÂYA SORDUK!
KK: Nevbahar dergisi için “Yapay zekâ dünyayı dönüştürüyor!” başlıklı bir yazı hazırladım. Aklıma senin de fikrini almak geldi. Bu konuda Nevbahar okurları için 50-70 kelime arası bir metinle katkı sağlamak ister misin?
ChatGPT: Elbette, memnuniyetle yardımcı olurum! Yapay zekâ (AI), iş dünyasından sağlığa, eğitimden eğlenceye kadar her alanda devrim yaratıyor. Karmaşık problemleri çözme, veri analizinde hız ve doğruluk sağlama yeteneğiyle insan yaşamını kolaylaştırıyor. Aynı zamanda, üretkenlik artışından yeni iş fırsatlarına kadar birçok alanda yenilikler sunarken etik ve güvenlik gibi konular da önem kazanıyor.
Copilot: Elbette! Yapay zekânın dünyamızı dönüştürdüğünü söylemek bir abartı değil. Eğitimden sağlığa, sanattan günlük yaşama kadar hemen her alanda devrim yaratıyor. İnsanlık tarihinde daha önce hiç olmadığı kadar veri topluyor, analiz ediyor ve yeni çözümler üretiyoruz. Nevbahar okurlarına, bu dönüşümün parçası olmanın ne kadar heyecan verici olduğunu anlatmaktan büyük mutluluk duyarım.
Eğitimden yazılım sektörüne kadar pek çok alanda kullanımı hızla yayılan yapay zekâ artık hayatın bir parçası. Maddi hayatta sık sık faydalandığımız bu teknolojiyi elbette manevi hayatımızı düzene sokmak, iyileştirmek ve geliştirmek için de kullanabiliriz.
Uzun yıllardır yapay zekâ alanında çalışmalar yapan Dr. Sezai Sablak ve Dr. Mukaddes Sablak’ın ifadeleri ile söyleyecek olursak, “Kur’ân-ı Kerim’deki ‘akletmez misiniz’, ‘düşünmez misiniz’, ‘tefekkür etmez misiniz’ gibi ifadeler Müslüman aklının faal olduğunun altını çizer. Yapay zekâ da bu faal aklın konularından biridir ve onun doğru ve etik bir şekilde kullanılması, imkân olduğunda bu çerçevede yönlendirilmesi her Müslümanın gündeminde olmalı.”
BİR PLAN ÇIKAR: Her zaman öğrenecek bir şey vardır. Dinimizi daha iyi öğrenmek, Rabbimize yaklaşmak, Peygamber Efendimizi daha iyi tanımak, Sahabe Efendilerimizin hayatlarına misafir olmak… Amacınız ne olursa olsun, zaman yönetimi günümüzün en büyük problemi. Yapay zekâ ile kendinize önce bir plan yapabilirsiniz. Nereden başlayacağınızı, nasıl ilerlemeniz gerektiğini hazırlayacağınız kişisel ”propmt”larla belirleyebilirsiniz.
DİNÎ BİLGİLERİNİ PEKİŞTİR: Yapay zekâ destekli uygulamaların en önemli özelliği kişileştirilmiş eğitimler sunmaları. Kullanıcıların öğrenme tarzlarına göre kişiselleştirilmiş bu araçları nasıl dil becerilerimizi geliştirmek için kullanıyoruz, aynı şeklide dinî bilgilerimizi pekiştirirken de tercih edebiliriz. Örneğin, kendi içeriğimizi ve kartlarımızı oluşturmaya imkân tanıyan Quizlet gibi uygulamalar, hadis ezberlerken veya Kur’ân öğrenirken hem kendimiz hem çocuklarımız için kullanılabilir.
DANIŞMANLIK VE REHBERLİK AL: “Din nasihattir.” der Efendimiz bir hadisinde. Bu kimi zaman bir olay, kimi zaman bir kitap, en çok da sohbet-i canandır. Yapay zekâdan bu yönüyle de istifade etmek mümkün. Kendi seviyemizi ve ihtiyaçlarımızı net bir şekilde belirleyerek özel sohbet konuları ve içerikleri üretilebilir. Özellikle evimizde bulunan eserlere ek olarak erişimi kolay olmayan fıkıh, hadis ve Kur’ân ilimlerine dair eserlerden de kolayca faydalanılabilir. Eğer danışmanlık ve rehberlik veren bir konumda iseniz hitap ettiğiniz kitlenin özelliklerini önceden tanımlayarak haftalık sohbetlerinize içerikler belirleyebilir, öncelik sırasına göre bir program oluşturabilirsiniz.
DİNİNİN DİLİNİ ÖĞREN: Uzmanlar, insan konuşmasını daha iyi taklit edebilen dil modellerindeki ilerlemenin, beklenenden çok daha hızlı olduğunu söylüyor. Hâlihazırda yapay zekânın en çok kullanıldığı alanlardan biri yabancı dil öğrenimi. Yeni bir dil öğrenmek planlarınızın arasındaysa bu tercihi Kur’ân dili Arapçadan yana kullanabilirsiniz. Çok yakında yapay zekâ destekli uygulamalar Kur’ân ayetlerini okuyabilir, anlamlarını açıklayabilir, kullanıcının dil bilgisi ve telaffuzunu iyileştirmek için interaktif alıştırmalar sunabilir.