Bir sahne, sekiz karakter!

Andrew Scott, Anton Çehov'un klasik eseri Vanya Dayı'yı tek kişilik bir performansla sahneye taşıyor. Sekiz farklı karakteri canlandırarak, tiyatroda hem minimalizmi hem de derinliği ustalıkla bir araya getiriyor. Modern bir yorumla Çehov'un zamansız hikâyesine taze bir bakış kazandıran Scott, izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunuyor.

Tiyatro

Fatma Salmanoğlu

Televizyonun, internetin ve sosyal medyanın olmadığı bir dönemde köy evine sıkışmış sekiz karakteri tek başına canlandıran Andrew Scott, son performansıyla izleyicilerin ve eleştirmenlerin takdirini topluyor. Anton Çehov’un klasik eseri Vanya Dayı‘nın Simon Stephens tarafından modern bir dokunuşla yeniden yazılan bu uyarlaması, İngiltere sahnelerindeki başarısının ardından şimdi sanal platformlarda izlenebiliyor. Ancak bu çarpıcı yorum, ilgi uyandırdığı kadar bazı soruları da beraberinde getiriyor.

Öncelikle, orijinalinde Rus olan ancak Stephens’ın uyarlamasında karşımıza İngiliz kimlikleriyle çıkan sekiz farklı karakteri, iki saat boyunca tek başına canlandıran Andrew Scott’ı kutlamak gerek. Karakterden karaktere geçerken sergilediği ustalık, kesinlikle kuvvetli bir alkışı hak ediyor. Bununla birlikte, bütün bu karakterlerin sıkılmışlık ve bezginlik hâllerini tek bir oyuncunun performansıyla seyirciye aktarabileceğine inanmak, neresinden bakarsanız bakın, büyük bir meydan okuma. Çehov’un kurduğu karmaşık ve derin yapıyla zamansız bir klasik hâline gelen Vanya Dayı, bu minimalist yaklaşımla özünden bir şey kaybetmiş olabilir mi? İzleyicilerin aklındaki ilk sorulardan biri bu.

Tek adam tekniği

Prodüksiyonun, bu tek kişilik anlatımı, oyunun özünü yansıtmak amacıyla tercih ettiği söylenebilir. Karakterlerin derinlemesine işlenmesinden ziyade, ana fikrin anlaşılması ve Çehov’un bu konuyu seçme nedeninin kavranması hedeflemiş görünüyor. Scott, komedi sahnelerinde başarılı bir performans sergilerken, duygusal yoğunluğu tam anlamıyla hissettiremese de bir şekilde izleyiciyi hikâyenin akışına çekmeyi başarıyor. Karakterlerin hayal kırıklıkları ve pişmanlıkları arasında seyirciyi dağılmadan tutabilen bu yaklaşım, farklı bir deneyim sunuyor. Ancak bu tutum akıllara bir başka soru daha getiriyor: Sekiz karakteri tek bir oyuncu yerine sekiz farklı oyuncu canlandırmış olsaydı, oyunun duygusal etkisi daha güçlü olmaz mıydı? Böyle cesur denemelerde bu tür soruların ortaya çıkması kaçınılmaz. Tiyatronun en büyüleyici özelliği de bu bana kalırsa: Sınırları kaldırıp yeni şeyler denemek. Eleştirilere aldırmadan bambaşka dünyalara kapı aralamak.

Vanya uyarlamasını izlerken, klasik bir sanat eserinin klişeleşmeden önceki saf hâline tanıklık ettiğimi hissettim. Bunda, Andrew Scott’ın büyük bir katkısı oldu kuşkusuz. Başarılı oyuncu, insana dair hayranlığımı bir kez daha perçinledi. Sahnede yalnızca onun değil; aynı zamanda sekiz farklı karakterin de enerjisini hissettim. Bu durum, içimizdeki gücün ve potansiyelin düşündüğümüzden çok daha büyük olduğunu fark etmemi sağladı. Scott ile birlikte karakterden karaktere geçerken, insanın ne kadar esnek ve değişken olabileceğini düşündüm. Sanatın ve tiyatronun açtığı yollar ile her gün, her ay, her yıl nasıl esnediğimizi, değiştiğimizi ve geliştiğimizi görmek, benim için büyük bir memnuniyet kaynağı oldu. Umarım sizler için de öyle olur. İyi seyirler!

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar