NİHAL POLAT
Bir zamanlar bir hırkam vardı. Bu hırkamın bir gün bir düğmesi koptu. Düğmeyi alıp çekmeceye koydum, onu uygun bir vakitte dikecektim. O günden sonra hırkamı her giydiğimde aklıma çekmecede yerine dikilmeyi bekleyen düğme geldi ama her defasında ‘sonra dikerim şuan işim var’ deyip beş dakikamı bile almayacak bu eylemi gerçekleştirmeyi erteledim. Oysa hırkayı her elime aldığımda onun noksan düğmesi beni çok rahatsız ediyordu. Birgün canıma tak etti. Kalktım iğne ipliği alıp iki dakikada düğmeyi yerine diktim. Büyük bir rahatlama gelmişti ve bir de öfke. Şu küçücük işi yapma konusunda neden bu kadar tembel davrandım diye kendime çok kızdım. Çünkü hayatımda ertelediğim tek şey bu minik düğme değildi.
Ertelemek çoğu insan için büyük bir problem. Böyle kişiler vaktinde yapılması gereken işlerini mütemadiyen erteliyor. Faturaları son gün ödüyor, sabah uyanmak için birkaç tane alarm kuruyor, öğrenciyse sınav gününe kadar çalışmayı erteliyor, belki de çok istediği bir iş için bile vaktinde hareket edemiyor. Peki, ama neden?
“Duygusal anlamda ihmal edilmiş çoğu insan kendini erteleyen kişi olarak tanımlar. Bazıları kendine tembel diyebilir. Bu insanların pek çoğu aynı zamanda kendilerine eğlenceli gelmeyen veya görev verilmeyen herhangi bir işi yapmaya zorlama konusunda sıkıntı yaşar.” diyor Dr. Jonice Webb, ‘Boşluk Hissi’ kitabında.
ÖZ DİSİPLİNİ ÇOCUKKEN ÖĞRENİLİR
Dr. Webb’e göre insanlar kendilerini kontrol ve disipline etme yeteneğini doğuştan geliştiremezler. Bu yeteneği ebeveynin desteği ile yapılandırırlar. Yani küçükken öğrendiğimiz en ufak alışkanlıklar dahi bizim öz disiplinimizi oluşturmada yardımcı oldu. Her gün mutlaka dişleri iki kez fırçalamak, ev ödevi saatinden şaşmamak, her hafta rutin işlenen bir aktivite, yani ebeveynler tarafından planlı bir şekilde uygulatılan ‘küçük’ eylemleri çocukken içselleştiriyoruz. Bu dönemde yalnızca bir şeyler yapma yeteneği değil aynı zamanda yapılmaması gereken şeylerden de vazgeçmeyi öğreniyoruz.
Burada ailenin çocuk karşısındaki tavrına dikkatinizi çekmek istiyorum. Disipline eden ebeveyn prototipi, asla baskıcı, bıktırıcı, dikte edici tarzda değil.
ÖZ DİSİPLİNİ OLUŞTURMAK İÇİN GEÇ Mİ KALDIK?
Artık büyüdüm ve o dönem çoktan geçti diyorsanız size bunun için bir çözüm önerisi sunuyor Dr. Jonice Webb: Üç Şey Programı. Buna basit ama etkili yeniden yapılandırma programı da diyebiliriz. Yazar, bu üç şey programı için şunları söylüyor, “Bu egzersiz sayesinde beyninizi, yapmak istemediğiniz şeyleri yapmak veya yapmamanız gereken şeyleri yapmayı bırakmak için gerekli olan donanıma kavuşturuyor olacaksınız.”
ÜÇ ŞEY PROGRAMI NASIL ÇALIŞIYOR?
Kendinize haftanın günlerinin olduğu bir tablo oluşturun. Her gün yapmak istemediğiniz üç şeyi yapmalı veya yapmamanız gereken ama yapmak istediğiniz üç şeyden vazgeçmelisiniz. Örneğin bunlar yüz yıkama, fatura ödeme, egzersiz yapma, yerleri süpürme, telefon etme yahut yapmamamız gereken şeylere örnek olarak; çikolatalı kekten bir dilim yememek, internette gördüğü kolyeyi almamak, dersleri ekmemek olabilir. Yazar bu noktada şu cümlenin altını çiziyor: Buradaki nokta sizi mutluluktan yoksun bırakmak değildir.
Hayatınızdaki erteleme sorunundan artık bıktıysanız bu öneriye bir şans vermelisiniz. Yapmanız gereken tek şey ‘en azından’ bu üç şey kuralında uygulayacaklarınızı ertelememek. Eğer bu listeyi yapar ve başarılı olursanız bize de başkalarına ilham olması adına yazarsanız çok mutlu oluruz.
Travmalar hayatı nasıl etkiler?
Erteleme sorunu sadece günlük işlerle sınırlı değil. İbadetler konusunda da ‘sonra yaparım.’ klişesi adeta ertelemenin zehirli balı. Terapist Özbudak’a göre bunun çözümü ‘insanın kendini bilmesi’.
Erteleme her zaman bir öz disiplin sorunu olmayabilir. Bazen de yaşanan travmalar sonucunda normalde planlı olan kişi günlük hayatında pek çok şeyi ertelemeye başlıyor. Terapist Deniz Özbudak öncelikle travma anlayışının kişiye göre değişebileceğini ifade ediyor. Kimi için travma oluşturabilecek bir hadise bir başkası için travma etkisi oluşturmayabiliyor. Bu noktada ‘travmanın sebebini bulmanın çok önemli olduğunu söylüyor Deniz Özbudak. Eğer travmanın ne olduğu bulunmazsa erteleme sorunu devam eder. Çünkü yaşanan travmadan dolayı duygularda bir blokaj oluşur. Bu blokajdan dolayı da kişi ertelemeye başlar.
“Eğer, önceden planlı olan bir kişi ertelemeye başlıyorsa, bu yaşadığı travmaya sebep olan şeyle bir daha karşılaşmak istememesinden kaynaklı olabilir.” diyor Özbudak. Yaşam yorgunluğu, tükenmişlik sendromu, bunların hepsi söylenebilir bu durumda. Örneğin her şeyin çok yolunda gittiği statü sahibi, varlıklı birinin hayatının aniden değişmesi her şeye yeniden başlamak zorunda olması onda bir travmaya yol açabilir. Bu durumda da erteleme sorunu ortaya çıkar.
BAZEN BİR UZMAN DESTEĞİNE İHTİYAÇ DUYARIZ
Erteleme sorununa sebep olan travmayı bulmak için terapist Özbudak’ın önerisi, ‘kendini bilmek.’ Özbudak’a göre en güzel çözüm duygu dünyamıza cevap verebilmek. Yani, o duygunun bize ne anlattığını bilmek. Eğer o duygunun ana merkezine döner ve o duyguyu çözersek durumu düzeltebiliriz. Bu sayede erteleme sorunu da çözülecektir. Bunun için bazen bir uzmana ihtiyaç duyabiliriz. Bu durumda kendimize izin vermeli ve sorunun daha fazla büyümeden çözülebilmesi için destek almakta geç kalmamalıyız.
Peki, ya planlı yaşamlarından çıkamayanlar?
Erteleme sorunu olanların karşısında hayatı çok planlı yaşayanlar var. Hayattaki her şeyin bir düzen üzerine kurulu olduğunu varsayarsak planlı olmak insan doğasında olan bir şey. Fakat kişinin yaşamında kurduğu düzenin dışına çıkamaması planlı olmanın dışında bir mesaj veriyor olabilir. Bu noktada Terapist Deniz Özbudak, “Kurduğu düzenin dışına çıktığı zaman ne olur korkusu yaşamak ve bu durumla karşılaşmak istememe durumu da aslında bir ertelemedir.” diyor. Kişi bulunduğu konfor alanından çıkmak istemiyor, denemekten belki de yanılmaktan korkuyor. Özbudak’a göre bu konfor alanının dışına çıkmak ve değişim yapmak çok zor ama asıl başarı rahatsızlık içinde rahat olmak.
Ertelemek dini hayatımızı da etkiliyor
Günlük hayatta herhangi bir işi yapmaya hevesi, isteği ve gücü olmayan bir insan için ibadetleri gerçekleştirmek de zorlaşır. Bu durum dini yaşamımızı da olumsuz etkileyebilir. Dinimizin prensipleri yönüyle bugünün ibadetini yarına erteleyemeyiz. Her ibadetin bir vakti vardır. Nasıl ki Ramazan ayı geldiğinde farz orucumuzu eda etmemiz gerekir, günün beş vaktinde de vakti giren namazı eda etmemiz farzdır.
Kur’an-ı Kerim’de de Hadisi şeriflerde de yaşanan anın değerini anlamaya dair ifadeler vardır. Bu dünya hayatının ne zaman son bulacağını bilmeden yaşayan bir mümin, hayatının her anını son anı gibi değerlendirmelidir. Bu bağlamda ertelemek gibi bir alışkanlığa düşmesi onun ibadetlerini yani ahir hayatını da etkileyecektir. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisinde şöyle buyuruyor: İşlerini zamanında yapmayarak sonraya bırakanlar, her şey için ‘sonra bakarız’ diyenler, her işlerini erteleyenler helak olmuştur. ( Ebul- Leys es-Semerkandi, tenhibul gafilin bi ehadisi seyyidil enbiyai vel mürselin, s.114)