Peygamber Efendimiz, “Allah’ın en çok sevdiği isimler, Abdullah ve Abdurrahman’dır.” buyuruyor. Kardeşimin adı Abdullah’tı. Oğluma da bu isim nasip oldu. Evladım doğar doğmaz onu hemen Peygamber Efendimize götürdüm. Resûlullah onu kucağına aldı. Bir parça hurma ezmesini yumuşatarak onun damağına sürdü; tahnîk yaptı. “Allah’ım onu dinde fakih kıl ve ona yüce kitabını öğret.” diye dua etti. Peygamber duası almak eşi benzeri olmayan bir nimetmiş; bunu bizzat oğlumda müşahede ettim.
Abdullah çocukluğundan itibaren sık sık Hazreti Peygamber’in yanına gider, onu izler ve ona sorular sorardı. Eşim Ümmü’l-Fazl Lübâbe, Peygamber Efendimizin eşi Meymûne’nin kız kardeşiydi. Oğlum bazı geceler teyzesinde kalırdı. Bu ona peygamberimizi yakından tanıma imkânı vermişti. Efendimizin abdest almasına yardım eder, namazını onunla kılardı. Ona olan sevgisi, bağlılığı ve hizmeti sebebiyle peygamberimizin takdirini kazanmış; sık sık duasını almıştı.
Allah Resulü İle Aynı Safta
Bir gün namaz kılarlarken oğlum hemen arkasında saf tutmuş. Peygamberimiz, “Seni kendi hizama getirdiğim hâlde neden geri çekildin?” diye sorunca, “Çünkü sen Allah resulüsün. Bir kimsenin seninle aynı hizada namaz kılması uygun olur mu?” diye yanıtlamış. Bu cevap Resûlullah’ın çok hoşuna gitmiş. Oğluma zihin açıklığı vermesin için Allah’a dua etmiş. Peygamber Efendimiz, bunun dışında da pek çok kez oğlumun başını okşayıp Allah’ın ona hikmet vermesi, Kur’an-ı Kerim’in tevilini öğretmesi, dinde fakih kılması ve onu salih kişilerden eylemesi için dualarda bulunmuştu.
O Cebrail’di
Bir gün oğlumla efendimizin yanındaydık. Bana, yüzüme bakmıyor gibi gelmişti. Meraklanmıştım. Yanından çıkar çıkmaz, Abdullah’a sordum. Yanındaki kişiyle konuştuğunu, bu yüzden benden yana bakmadığını söyledi. Şaşırdım; çünkü efendimizin yanında ikimizden başka kimse yoktu!
Bunun üzerine tekrar Resûlullah’ın yanına döndük ve “Ya Resûlellah, az önce senin yanında bizden başka biri var mıydı? Abdullah bana senin yanında oturup seninle konuşan birisi olduğunu söylüyor.” dedim. Peygamberimiz oğluma dönüp “Abdullah! Sen o adamı gördün mü?” diye sordu. Oğlum, “Evet!” diye cevap verince Hazreti Peygamber, “O Cebrail’di! Abdullah, sen gözlerini kaybetmeden vefat etmeyeceksin.” dedi.
Yine bir defasında oğlumu bir iş için ona göndermişti. Yanına vardığında Abdullah, Resûlullah’ın birisiyle konuştuğunu görmüş. Rahatsız etmemek için gerisin geriye yanıma dönmüş. Ben de kendi işimi kendim görmek üzere yola koyuldum. Resûlullah ile karşılaşınca, “Abdullah’ı sana göndermiştim; ama yanında birisi olduğunu görünce seninle konuşmadan geri dönmüş.” dedim. Efendimiz, “Yanımdaki Cebrail’di.” dedi ve daha önce söylediklerini tekrar etti: “Abdullah, gözlerini kaybetmeden ölmeyecek.”
Allah’ın Rızası
Oğlum Abdullah, doğrudan peygamberimizden pek çok nasihat pek çok ders aldı. Hatta bir gün Abdullah, Peygamber Efendimizle yolculuk yaparken, “Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim.” diyerek şöyle buyurmuş: “Allah’ın buyruklarını gözet ki Allah da seni koruyup gözetsin. Her işte Allah’ın rızasını önde tut ki sen de Allah’ı önünde bulasın. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen Allah’tan dile. Bil ki bütün bir ümmet toplanıp sana fayda sağlamaya çalışsalar; ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Eğer bütün bir ümmet sana zarar vermeye kalksalar; ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş; yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.
Ben Resûlullah’ın amcası, “Tercümânü’l Kur’ân” ve “Hibrü’l-ümme” unvanlarıyla meşhur Abdullah’ın babası Abbas’ım! Çok şükür, sahip olunabilecek en güzel evlatlardan birine sahip oldum! Size ve Peygamber Efendimize Kur’an-ı Kerim’in harfleri sayısınca selam olsun!