Söz Mentörlerde!

Bazı insanlar, navigasyon gibidir. Hedefe en güvenli ve pratik şekilde nasıl varabileceğimizi gösterirler. Olası tehlikelere karşı uyarır; maksimum hız seviyemiz hakkında bilgilendirir ve bize alternatif güzergâhlar çıkarırlar. Mentörler de çocuklarımız için navigasyon gibidir.

Elif Nesibe Temiz

Bir türküde şöyle denir: “Kılavuzun gereği yok, yolun sonu görünüyor.” Böyle midir gerçekten? Hayat yolunda kılavuza ihtiyacımız yok mudur? Yoksa varış noktasını doğru belirlesek bile, yolumuz iyi kötü sürprizlere mi gebedir? İnsana sadece aklı ve iradesi yetebilseydi -belki- peygamberlik makamı da yaratılmazdı, öyle değil mi?

Hepimizin hedefe en kısa, kolay ve emniyetli bir biçimde ulaşmamızı sağlayan navigasyon sistemlerine ihtiyacı var. Hem de sadece yön göstermekle kalmayıp yoldaki çukura, sağa çekmiş bekleyen bir araca varıncaya kadar uyaran bir sisteme. Dahası trafiğin sıkıştığı, ruhen kabzolduğumuz anlarda alternatif güzergâhlar da çıkarmalı bu uygulama. Benzin bitse, karnımız acıksa gidilebilecek alternatifleri de sıralamalı; kaynak sunmaktan vazgeçmemeli. İşte mentörler ehliyetini yeni almış, trafikteki refleksleri henüz istenilen seviyeye gelmemiş gençlerin, sadece navigasyonu değil; aynı zamanda yanı başında oturan sürüş hocalarıdır. Kanın en deli aktığı, hormonların zirvede olduğu, akılda deli soruların cirit attığı, enerjinin dizginlenmekte zorlandığı bu çağda, kendisine eşlik eden doğru rehber sayesinde bir genç, hayatındaki zorlukları sanki lunaparklardaki hızlı trenlere binmişçesine adrenalini yüksek ama eğlenceli ve güvenli bir şekilde aşabiliyor. Çok değil, sadece birkaç yıl önce kendisiyle aynı yollardan geçen mentörü sayesinde, “o yaptıysa ben de yapabilirim” azmine, “sadece benim başıma gelmiyor” rahatlamasına, empatinin doğurduğu anlaşılma hazzına aynı anda sahip oluyor.
Genç böylece birkaç yıl sonraki gelişmiş versiyonunu hayal edebiliyor. Dünyanın sadece kendi etrafında dönmediğini, başkalarına iyi gelmenin de içinde baharlar açtırabileceğini keşfediyor. Boş vakitlerini kendi keyfi için harcamak yerine, onunla vakit geçiren rehberi gibi, zamanını nerede kullanması gerektiğini öğreniyor. Üstelik hâlden anlayan bu direksiyon öğretmeni, gerektiğinde müzik açıp kafamızı dağıtıyor, gerektiğindeyse esprili hoş muhabbetiyle gerginliğimizi azaltıyor. Fakat her fırsatta bize şunu hatırlatmaktan geri durmuyor: “Unutma şoför sensin!”

İlk rehberimiz, elbette anne babalarımız. İlk gözlüğümüz onlar, hayata baktığımız. Yaş ilerledikçe kendi gözümüzle görmek istiyoruz dünyayı. Gözlüğü çıkarıp koyuyoruz kutusuna itinayla; ama zaaflarımız, eksiklerimiz, hamlıklarımız gözlüksüzken daha çok belli ediyor kendini. Yine de gençliğin verdiği müthiş özgüvenle, gözlüksüz yaşamak istiyoruz. Zira anne babamızın ağzından çıkan cümleler alerjik reaksiyona yol açıyor belli bir yaştan sonra. İşte tam o sırada gözleri bizden iyi gören bir dostumuz, abimiz, ablamız geliveriyor yanımıza. Tahtayı göremediğimiz yerde bize okuyan sıra arkadaşımız misali, hayatı anlamlandırmakta zorlandığımız yerleri bizim için açıklıyor.

Bu çaba takdiri hak ettiği kadar zorluk ve sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Mentörler, bir yandan öğreniyor, bir yandan öğrendiklerini uyguluyor, bir yandan da öğrenip uyguladıklarını kendinden küçüklerle paylaşıyor. Tabi bir gence hayırhah olmak için önce kişinin kendisinin hayırlı bir insan olması gerekiyor. Su nasıl varlığında hayat kaynağı, yokluğunda ölüm sebebi ise mentörlük de doğru icra edildiğinde yaşama sevinci ve azmi, hatalı yapıldığında ise ümitsizlik ve kopuşa neden olabiliyor.

Üstelik rehber dediğimiz kişiler de genç! Tecrübeleri rehberlik ettikleri öğrencilerine oranla fazla olsa da hâlâ yetişkin değiller. Hani büyük çocuğumuza “Sen abi/abla oldun artık!” deriz; ama aslında o da hâlâ çocuktur ya. İşte mentörlerin durumu da aynen öyle. Gayretli olmaları, başkalarını da düşünmeleri, ideal sahibi olmaları, manevi anlamda hassasiyet göstermeleri onların da nefis taşıdığı, bocaladığı, yorulduğu, zaman zaman yanlışa düşebildiği gerçeğini değiştirmiyor.

Biz de Nevbahar dergisi olarak, mentörlük mesleğini, bu işi gönüllü olarak icra etmeye çalışan gençlerden öğrenmek istedik. Dünyanın bambaşka coğrafyalarında bugünün gençlerine kılavuz olmaya çalışırken aslında nasıl kendilerine de rehberlik etmeye çalıştıklarını dinledik onlardan. Eskinin öğrencisi, yeninin rehberlerine aynı soruyu yönelttik: “Bir mentörde olmazsa olmaz üç özellik nedir?” Aldığımız ortak cevap “Sevgi, saygı, anlayış!” oldu. Ben hepsinden çok şey öğrendim. Umarım bu dosyada anlatılanlar, rehberliğin nasıl yapılacağı konusunda hepimize “mentör” olur.

Gülnur Gürsoy
Romanya
“İletişim becerisi mühim!”

Başarılı bir mentör, etkili iletişim becerilerine sahip olup, beraber yolculuk yaptığı insanın gelişimini desteklemek ister. Öğrencisini iyi gözlemler ve onun hatalarına karşı yargılayıcı davranmaz. Mentörün öğrencisiyle etkileşimde bulunması; onu daha iyi anlamasını, ihtiyaçlarını daha net görmesini ve rehberlik stratejisini daha doğru bir şeklide belirlemesini sağlar.

Bana soracak olursanız ebeveynlerin gençlerle aralarındaki iletişim sorunları için rehber abi ve ablalarından destek alması, herkes açısından güzel bir iş birliği oluşturur. Anne babaların ve mentörlerin birlikte çeşitli etkinlikler yapmaları, öğrencilerin gelişimine çok olumlu katkılar sağlayabilir. Bu birlik, öğrencinin rehberlik açısından verilen bilgileri daha iyi öğrenebilmesini; ayrıca, bazen açıkça fark edemediği ihtiyaçlarının farkına varmasını temin edebilir. Elbette bu faydalar aileler için de geçerlidir. Mentörlerin rehberliğiyle anne babalar da çocuklarında gözlemleyemedikleri pek çok şeyi keşfedebilirler.

Öğrencilerin duygularını paylaşmak ve onları anlamaya çalışmak, içten ve saygılı bir iletişimin temelini oluşturur. Aynı zamanda, bu iletişim güven odaklı olmalı. Bu güven sayesinde öğrenciler sorunlarını rehberleriyle paylaşıp rahatlarken, öğrenme süreçleri de olumlu etkilenir. Öğrencilerin mentörleriyle daha çok vakit geçirme isteği artmaya başlar ki bu, oldukça yararlı bir gelişmedir.

Hülya Ören
Kanada
“Gençler tıpkı dekoder gibi.”

Bizler, peygamberleri ve Allah dostlarını örnek alırken, “Onlar özel insanlar. Tabii ki güzel davranacaklar.” gibi bir düşünceye kapılabiliyoruz. Çocuklarımız da anne ve babalarının örnek davranışlarının ebeveynlere göre normal bir davranış olduğunu düşünebiliyorlar. Fakat benzer bir hayat tarzını kendisine yaşça kısmen yakın bir mentörde gördükleri zaman, dinin yaşanılabilir bir kavram olduğunu fark ediyorlar. Benim de on bir yaşımdan itibaren hayatımda hep mentörler vardı. Elbette o dönemle bugün arasında oldukça fark var. Ama tüm zamanlarda rehberlikte değişmeyen şey, şefkat, özveri ve anlayış unsurları. Bir yandan kendisini yetiştirirken, diğer yandan da başkasını geliştirme çabası. Zaten mentörlük yaparken gençlerle bir araya gelmek, insanın kendisini geliştirmesine, okuma ve araştırma yapmasına vesile oluyor. İkincisi, kişiye sorumluluk duygusu ve irade yönetimi kazandırıyor. Bu da akademik başarıyı doğrudan etkiliyor. Zira yeri geldiğinde odasını toplamaya üşenen bir genç, bir anda kendini bir gruba liderlik yaparken bulabiliyor. Üçüncüsü, farklı insanlarla iletişim becerisini ve sorun çözme kabiliyetini geliştiriyor. Öğrenci, mentör ve veli arasındaki köprü doğru kurulduğunda bir gencin eğitim süreci daha konforlu hâle geliyor.

Mentörler okul sistemine ve işleyişine velilerden daha çok hâkim. Bu sebeple bir genç, okuldaki problemini dile getirdiğinde onu ebeveynden daha iyi anlayabiliyor. Sosyal medyadan, bir oyundan, teknolojiden, yeni bir trendden bahsettiğinde de anne baba bu duruma yabancı kalırken, mentör onun her konuştuğunu anlayabiliyor. Yaş yakınlığı ve nesil farkının azlığı, iletişim kalitesini arttırıyor. Kıymetli insanları tanıyan, onlardan aldıkları bilgileri süzmüş, daha aktif ve genç kişiler, bir nevi dekoder vazifesi görüp, aynı konuları farklı bir üslupla dile getirdiğinde, iletişim problemi de doğal olarak çözülmüş oluyor.

Kübra Ünver
Kanada
“Rehberlik yabancı dille de desteklenmeli.”

Mentörlerim, hayatımın olmazsa olmazlarındandı. Hepsi bir duruşu olan, muhatap olduğu kişilere fayda sağlayan, kendine ve başkalarına ışık tutan ve öğrencilerine yürüdükleri yolda eşlik eden fedakâr kişilerdi. Ben de rehberlik yaparken bu karakteri devam ettirmeye çalışıyorum.

Bizim jenerasyon genel olarak düşük bağlam kültürüne hâkimdi. Kelimelerden daha çok aksiyonun konuştuğu; annemizin bize bir bakış attığında vermek istediği mesajı anlayabilen bir nesildik. Şu an, bulunduğumuz ülkelerde yüksek bağlam kültürü daha baskın. İletişim, kelimeleri kullanma sanatı ve ikna etme yeteneğine dayalı. Elbette din bir yerden sonra teslimiyet; fakat önce akıl ve iradenin hakkını vermenin esas olduğunu göz önünde bulundurursak, sorgulamak sadece tahkiki imandan taklidi imana geçişte kolaylık sağlamakla kalmıyor; aynı zamanda bulduğumuz cevaplar ile kendimizi ve Rabbimizi daha iyi tanımamızı sağlıyor. Bu öğrenme yolculuğuna öğrencilerimi de davet etmeyi seviyorum. Mesela bir öğrencim bana kaderle ilgili soru sordu yakın zamanda. Ben de dedim ki, “Vallahi ben de anlamaya çalışıyorum o konuyu. Gel birlikte araştıralım.”

Türkçe bazı kaynakları okurken çok anlayamıyorum. İngilizcesi daha anlaşılır geliyor. Ama eski kelimelere de aşina olmak istiyorum. Bu sebeple Türkçe rehberlik yapsak da belli terimlerin karşılıklarını en azından İngilizce olarak da vermemiz gerektiğine inanıyorum. Zaten bir rehber, bulunduğu ülkenin dilini iyi biliyorsa öğrencilerinin gözünde kesinlikle bir artı daha kazanıyor.

Her ilişkide olduğu gibi veli, mentör, öğrenci üçgeninde de herkese düşen ayrı bir sorumluluk var. Social learning theory, insanların birbirlerini gözlemleyerek ve taklit ederek öğrendiklerini söyler. Bu sebeple çocuğun kendi yaşadığı aile ortamında öğrendikleri ve uyguladıkları ile rehberiyle birlikteyken yaptığı çalışmalar birbiriyle ne kadar örtüşüyorsa, genç, kendi değerlerini o kadar rahat içselleştirebiliyor. Ailem benim için çok güzel bir rehberdi. Onların söyledikleri ve yaptıkları her zaman birbiriyle tutarlıydı. Bizim özel aile zamanlarımız vardı. Akşam yemeklerini birlikte yerdik. Pazar günleri muhakkak kahvaltıdan ev işine her şeyi birlikte yapardık. Bu rutinimiz hâlâ devam ediyor. Mentörlük de böyle aslında. Her şeyi olmasa da özel zamanları hatırlayacak öğrencilerimiz. O yüzden kaliteli zaman geçirmeye özen göstermek kıymetli.

Ailelerin, kendilerine gönderilen mesajları cevapsız bırakmaya varan ilgisizliği, mentörlerin motivasyonlarını kırıyor.
Math Smith
USA
“Öğrenci ile mentörü arasında bir gizlilik anlaşması olmalı.”

Mentörlük benim için peygamber mesleği; rol modellik ve gelecekle geçmiş arasında köprülük demek. Bu, aslında bir işten çok hayat tarzı. Öğrencilerin dilinde konuşmak da çok önemli. Mesela on yıl önce Türkiye’den ilk geldiğim zaman, buradaki Türk öğrencilerin karşısına, pilili kumaş pantolon ve gömlekle çıkmıştım. Öğrencilerle muhabbetten yeteri kadar verim alamadım. Çıkışta üzgün üzgün otururken iki tane 11. sınıf öğrencisi geldi yanıma. “Yarın kot pantolon ve tişört giy abi ve daha çok İngilizce konuş.” dediler. Çünkü kıyafetim ve dilim gençlerin beni kendilerinden biri gibi görmelerine mani olmuştu.

Çocuklarımıza sentez bir kültür aşılamada geri kaldığımızda, okul ve ev hayatının çok farklı olması sebebiyle çocuğun kafası karışıyor. Kendini iki yüzlü hissediyor. Bir de siz dini değerlerin hepsini ısrarla Türkçe vermeye kalktığınızda, “Demek ki bu şartlar altında, bu kültürde bu Müslümanlığı yaşayamam. Amerikalı bir Müslüman olmam mümkün değil.” diyebiliyor. Müslümanlığı, Türklükle sınırlandırabiliyor. Master yaparken okuduğum bir araştırmaya göre bir öğrencinin eğitim başarısında yüzde 70 ebeveyn, yüzde 20 öğretmen ve/veya mentör, yüzde 10 da kendisi etkili. Çocuğun mentöre güvenini kaybetmesiyle ilgili acı bir tecrübem oldu. Bir mentör uyarma ve koruma niyetiyle bir veliye “Senin çocuğun sigara içiyor.” demiş. O çocuk sonra kendisini sokakta buldu ve bir daha kimse ona ulaşamadı. Nasıl bir psikologla danışanı arasında mahremiyet anlaşması varsa mentör ve öğrenci arasında da olmalı.

Sami Şengel
İngiltere
“Güvenle başlayıp güvenle devam etmek önemli.”

Bir mentörde olması gereken birinci özellik, dürüstlük. İkincisi bu kişinin çok iyi bir ibadet ve dua insanı olması. Dahası öğrencisini duasına katacak kadar onu önemsemesi gerekiyor. Üçüncüsü de sevgi dolu, şefkat sahibi, mütevazı ve kibar olması. Zira kişi, iyi bir insan olmadığı sürece öğrencisi onun gibi olmak istemez.

Benim annem ve babam ebeveynlik vazifesinin yanında en büyük rehberim oldular. Sıkıntılarımı onlarla çözmeye çalıştım her zaman. Bana daima “Yalnız değilsin, biz hep beraberiz ve bu hayat yolunu birlikte yürüyeceğiz.” mesajını veriyorlardı. Ama onların bu rehberliğine mentörlerimin de katkısı oldu. Bu sebeple bence mentör ve ebeveyn, bir genç için birlikte çalışmalı, periyodik bir şekilde görüşmeli ve ortak hedefler oluşturmalı. Çocuk anne babaya gidip anlatamadığı şeyleri rehberiyle paylaşıp rahatlayabiliyor. Fakat, bir genç gelip ona bir sır verirse mentör asla bu sırrı aileyle paylaşmamalı. Aksi takdirde aradaki güven zedelenir ve ilişki sekteye uğrar. Öğrencisini ailesine ispiyonlayıp, ceza almasına sebep olan bir mentörün sevilebilme ihtimali olamaz.

Benim zor şartlar altında Londra’ya gelmiş bir öğrencim vardı. Koleje geçiş sürecinde ciddi motivasyon eksikliği ve stres yaşıyordu. Akademik, psikolojik ve dini yönden bu durum onu olumsuz etkiliyordu. Bu öğrencimi, kolejden kabul alıp başlamasına kadar sıkı takip ettim. Ona endişelerini açıkça ifade etmesi için güvenli alan sağladım. Kaygısının normal olduğunu ve bu yolu sonuna kadar beraber yürüyüp sıkıntılarını beraber çözeceğimizi hissettirmeye çalıştım. Güvenle başladık ve devam ettik kardeşliğimize. Sonra da gerisi geldi çok şükür. Bir yıl sonra öğrencim kendinden daha emindi, stresini yönetebilecek stratejiler geliştirdi ve başarılı notlarla iyi bir koleje girdi. Ahlaki ve dini performansında da gözle görülür bir iyileşme gösterdi. Bu benim için en güzel hediyeydi.

İkram Çarpan
Kanada
“Kaliteli iletişimin sırrı, iradeye saygıda gizli.”

Kişi ancak kendisinin mentörü olabiliyorsa, hatalarına bakıp onları değiştirme gayreti gösterebiliyorsa bir başkasına rehberlik edebilir. Kılavuzluk ettiği gencin kusurlarına odaklanmaktan ziyade onunla dost olabiliyorsa, “Zaferden değil, seferden sorumluyum.” inancını taşıyorsa, yoldaşlık ettiği kişiler için dua edebiliyorsa, yegâne amacı gönül kırmamak ise iyi bir mentor olabilmiş demektir. Kendi kaynaklarına hâkim, bu değerleri günlük hayata aktarma metodolojisini geliştirmiş ve sonuçtan değil süreçten sorumlu olduğu bilincinde kadere teslim olabilmesi de oldukça mühim.

Hayatta her şeyde olduğu gibi mentörlükte de bir değişim söz konusu. Örneğin benim öğrencilik zamanımda rehberlik, Kur’an-ı Kerim okumak ve ezberlemekti. Şu an biz mentörlük yaparken meal ve tefsir okumaya özen gösteriyoruz genç arkadaşlarımızla. Namaz surelerinin anlamlarını öğrenmeye çabalıyoruz. Ben öğrenciyken daha çok rehber abilerimiz bizi namaza kaldırırdı. Bugünse onu sabah namazına kaldırmaktan ziyade, gencin kendi başına kalkacağı ve kendi arkadaşlarını da kaldıracağı bir bilinç inşasını hedefliyoruz.

Elbette her şeyde olduğu gibi mentörlükte de hatalarınız olacak. Mesela bir şeylerin ters gittiğini gördükten sonra iki üç ay sadece özür dilemekle geçti benim rehberlikteki ilk zamanım. Çünkü çok fazla doğru sandığım yanlışlarım vardı ve bunlardan kurtulmak vakit aldı. Hâlâ da almaya devam ediyor. Hatalar bitmeyecek; ama onlardan ders alıp, doğruyu yapma gayretinde olursak şu an yaptığımız hataların bir süre sonra hayalini bile kuramadığımız doğrular olacağını göreceğiz.

Selim Kandil
USA
“Babam hâlâ birinci rehberim.”

Benim için rehberlik, geçmişe bakan yönüyle vefa, geleceğe bakan yönüyle de mefkure demek. Çocukluğumdan itibaren Allah rızası için yapıldığını gördüğüm ve aynı niyetle devam ettirmeye çalıştığım bir yolculuk. Öğrencinizin gözündeki o parıltıyı, onun anlattıklarınızı uyguladığını görmek en büyük mutluluk. Bence gençlerin bir rehberde en çok hoşuna giden şey, ona değer verilmesi. Kendisinden birkaç yaş büyük, gencecik birinin boş vakitlerini kendi keyfince değerlendirmek yerine öğrencisine ayırması. Bugünkü karakterimin, ideallerimin, hayat tarzımın oluşmasında nasıl bana mentörlük edenler etkinse, ben de aynı şekilde kendi öğrencilerime rol model olmaya çabalıyorum. Bu çaba benim gibi insanları ebeveynliğe de hazırlıyor. Zira pek çok çocuğu yakından tanıma şansın oluyor.

Mentörler de eğitimden geçmeli, bir çocuğa pedagojik açıdan nasıl yaklaşabilirim, rehberlik yaptığım sırada karşılaştığım sorunları nasıl çözebilirim konusunda destek almalı. Asıl mesele mentörün şefkate, sevgi bağına ve sorumluluk bilincine sahip olması. Rehberlik eden kişi bu vasıfları taşır, güzel ve samimi iletişim kurarsa gençlerin gönlünü fethediyor.

Rehberlik yapmaya çalışan biri olarak en üzüldüğüm şey, anne babanın mesajlarıma cevap vermemesi. Programların bilgilendirmesini yaptığınız hâlde içeriğinden bihaber. Sonra size gelip, “Oğlum bana yalan söyledi. Siz yalan söylemenin kötülüğünden hiç bahsetmiyor musunuz?” diye hesap soruyor. Ben de “Ben çocuğunuzu belli bir yaşta tanıdım. Üstelik zaman zaman görüyorum sadece. Ama o, doğduğundan beri sürekli olarak sizinle.” demek durumunda kaldım bir seferinde. En bayıldığım veli tipi ise öğrenciyle çalıştığımız gündemi evde işleyenler ve benimle senkron çalışanlar. Mentörler hayat ustası değil. Onlar da hayatının baharında gençler sonuçta. Evladımızı ona emanet ederken de bir veli olarak yine kendi kontrol mekanizmamız hep çalışmalı. Çocuğumuza rehberlik eden kişiyi de sanki en büyük evladımız gibi algılamak bu konuda yardımcı olabilir.

Benim anne babam daimî rehberim oldu hayatımda. Annem benim için hep bir şefkat kahramanıydı, babamsa her zaman evin disiplininden sorumluydu. Beraber istişareyle hareket eder, birbirlerinin kararlarını çiğnemezlerdi. Dini hassasiyete sahiplerdi. Babam her sabah namazından sonra sesli Kur’an okurdu çocukluğumda. Bizim ibadet alışkanlık ve hassasiyetimizle yakından ilgilenirlerdi annemle. İnsanlar bana “Babana çok benziyorsun.” deyince seviniyorum. Çünkü babam benim ve kardeşlerimin kahramanı!

Hamra Özeren
Norveç
“Veli ziyaretleri, iletişim kazalarına son verebilir.”

Bir rehberin en önemli özelliği empati yeteneği, sabır ve asrın çocuğu olmak bence. Hani hep deriz ya, “Çocuklar söyleneni yapmazlar, gördüklerini yaparlar.” diye. Gerçekten de öyle! Mesela beni annemlerin namazı anlatmasındansa ciddiyetle kıldıkları namazlar etkilemişti. Babamla cemaat olup namaz kılmak, aile zamanlarımızın içinde en kıymetlilerdendi. Bu yüzden hâlâ cemaatle namaz kılmak, bana o güzel günleri hatırlatıyor. Geçenlerde arayıp teşekkür ettim bana böyle güzel örnek oldukları için. Yine ailem, mentörlerimle ilişkimde de hep teşvik ediciydi. Benim isteksiz olduğum yerlerde motive edip, rehberlerimin yanına göndermeyi başarıyorlardı.

Bazen veli, mentör, öğrenci ilişkisinde iletişim kazaları oluyor. Mesela çocuk geliyor bana kendi perspektifinden bir şey anlatıyor. Ben sadece onun anlatımıyla kalamam bu noktada. Ne yapmalıyım? Çocuğun anlattıklarını uygun ve nazik bir şekilde teyit ediyorum. Aynı refleksi velilerimin de çocuklarından bir şey duyup anlamlandıramadıklarında benim için göstermesini arzu ediyorum. Bu iletişim kazalarına yer vermemek için de velilerle en azından ayda bir görüşmeye özen gösteriyorum.

Rehberlik yaparken yaşadığımız en büyük zorluklardan birisi de velilerin evlatları konusunda çok fazla beklentiye girmesi. Çocuklarımızı kendimizin bir uzvuymuş gibi düşünüyoruz. Ama her insan biricik ve ayrı bir fıtratı var. Bunu kabul etmek zorundayız sanırım. Özellikle yurt dışında yeni bir hayat kurma mücadelesi veren anne ve babalar, bir yandan sorumlulukları, bir yandan da kendi içsel sıkıntıları sebebiyle farkında olmadan evlatlarını ihmal edip yalnız bırakabiliyor. Bu durumda çocukların arkadaşı bilgisayar oyunları ya da sosyal medya olabiliyor. Hiçbir şey çocuklardan daha önemli değil. Az da olsa kaliteli zaman geçirmeye özen göstereceğiz, hatıralar biriktireceğiz, taşıdığımız sorumluluklara çocuklarımızı da ortak edeceğiz. Yoksa gençlerin yüreklerindeki boşluklar yanlış kaynaklarla dolar.

Beyza A.
Japonya
“Öğrencilerimin yanımda rahat etmeleri için elimden geleni yaparım.”

Mentörlük, kişinin deneyim ve birikimlerini bir başkasına aktarması gibi açıklansa da bence o öncelikle samimiyet, empati ve gözlem yeteneği demek. Rehberlik yapacak insanın objektif bakış açısına, hoşgörüye, dinleme kabiliyetine ve açık fikirli olmasına ihtiyaç var. Ancak bu vasıflara sahip olup konjonktüre göre hareket etmeyi bilirse örnek alınabilecek bir karaktere sahip olabilir. Her ne kadar bir çocuğun ilk eğitim yeri evi, ilk öğretmeni ve mentörü ailesi olsa da belli bir yaşa geldiklerinde öğrenme kaynağı tek aile olduğunda bu o gencin ihtiyaçlarını tam karşılayamayabiliyor. Mesela benim lisedeki mentörüm, bana olaylara değişik perspektiflerden bakabilmeyi, isterse ve yeteri kadar çalışırsa insanın her şeyi başarabileceğini öğretmişti. Aynı zamanda karşılaştığım sorunları fevri davranmayıp sakin bir şekilde kalarak nasıl rahatlıkla çözebileceğimi de göstermişti.

Bu dönemde teknolojiden dolayı mentörlük yapmak biraz daha zor sanki. Gençler her şeyin cevabını internet ortamında rahatlıkla bulabiliyor, pek çok şeyi daha erken öğreniyor. Tek farkla, öğrendikleri bu bilgileri doğru mu yanlış mı diye tartmadan kabul edebiliyorlar; sonra da bu yanlış kabullenişi, doğrusuyla değiştirmek oldukça zor oluyor. Bazen çocuklar kendilerine özel bir dünya kuruyor ve bunu aileleriyle paylaşmıyorlar. Bu tip durumlarda rehberin her daim ebeveynle iletişimde olması ve çocuk hakkında ne yapılıp yapılmamasıyla ilgili onlarla fikir alışverişinde bulunması önem arz ediyor. Eğer biz çocuğu doğru kavram ve değerlere yönlendirmek istiyorsak hem ebeveyni ile iyi iletişim kurmalıyız hem de çocukla samimiyetimize dikkat etmeliyiz. Ben bu anlamda rehberlik yaptığım öğrencilere rahatlayacakları özel alanlarını vermeye çalışırım. Ufacık problemlerini bile paylaşabilmeleri için elimden geleni yaparım.

Ahmet Moroğlu
Yunanistan
“Hakikati birlikte bulabiliriz.”

Türkiye’de yedinci sınıfta olan talebelerim vardı. Birlikteyken kurduğumuz güçlü bağ, onları çok etkilemiş. Geçenlerde içlerinden birinin babası, yıllar sonra, “Oğlum çok kötü durumda.” diyerek beni aradı. Şimdilerde lise son sınıf öğrencisi olan o kardeşim ailesiyle bütün iletişimini koparmış. Çeşitli “-izm”lerin savunucusu olmuş. Üstelik kafası da çok karışıkmış. Allah’ın izni ile seneler önce inşa ettiğimiz bağı kullanarak ona ulaşmayı başarabildim. Bu, paha biçilmez bir şeydi benim için. Şimdi sık sık görüşüyoruz. Çok şükür ailesiyle arası da düzeldi.

Mentörlükle ilgili pek çok tatlı hatıram var. Birkaç örnek verebilirim. Adı bende saklı bir öğrencimin sevgi dolu bakışlarını hiç aklımdan çıkmıyor mesela. Ya da maddi problemlerini çözdüğüm bir başkasının mutluluğunu. İbadete mesafeli bir öğrencim vardı. Bir gezimiz esnasında buz gibi havada abdest alıp bizimle ilk kez namaz kılmasını ne zaman hatırlasam yüzüme sıcak bir gülümseme yayılır. Hatalarım da oldu elbette. Bunların çoğu muhatabımın içinde bulunduğu durumu, düşüncelerini hesaba katmamaktan, ona bir şeyler dayatmaktan kaynaklanıyordu. Hiç birini yapmamış olmayı dilerdim elbette; ancak biz de yoğrururken yoğruluyor, öğretirken öğreniyoruz. Neyse ki böyle bu durum. Aksi takdirde çok küçük bir kısmını paylaştığım bu güzel hatıranın yerini tatsız anılar alabilirdi. Bu başarıda, birlikte rehberlik yaptığımız arkadaşlarla mutat görüşmelerimizin çok büyük bir katkısı olduğunu da eklemeliyim.

Çocuklar, birkaç yıl önce kendisiyle aynı yollardan geçen mentörleri sayesinde, “o yaptıysa ben de yapabilirim” azmine sahip olabiliyor.
Neda Ar
Almanya
“Müzik, mentörlük sürecimi kolaylaştırıyor.”


Mentörlük gönül işi ve peygamberlik mesleği. En güzel şekilde öğrencine rehber olmak, yol göstermek -tabiri caizse- navigasyon olmak aynı zamanda. Sorumluluğu ağır; ancak bir o kadar da güzel. Bu yüzden sabır, tolerans, hoşgörü sahibi olmak; empati kurmak ve en önemlisi beklentisiz olmak gerekiyor. Mentörlük yapan insan hem öğrencilerine hem kendine rehber oluyor aslında. Bir ağacın meyve verdikçe yaşaması gibi.

Mentörün ebeveynlerle ilişkisi ne kadar güçlü olursa çocuğun gelişimi ve mentörün başarısı da o kadar artar. Mentörlüğün en sevdiğim yönü, öğrenci ile kurulan o samimi ve duygusal bağ. Şu ana kadar birlikte olduğum öğrencilerimin hepsinin yeri bende çok ayrı. Gelecekte beni en çok mutlu edecek şey, bugün mentörlüğünü yaptığım öğrencilerin rehberlik yaptığını görmek.

Müzik deneyimiyle kazanmış olduğum özgüven de mentörlük sürecimi kolaylaştırıyor. Çocuklarla sosyal alanlarda ortak noktamızın olması, iletişimimizin kalitesini artırıyor. Birlikte şarkı söylemek, karaoke yapmak, enstrüman çalmak bizi yakınlaştırıyor. Müzik ve sanat, mentörle öğrencinin bağlanma süresini hızlandırıyor; bunu bizzat tecrübe ettim!

Öğrenci, mentör ve veli arasındaki köprü doğru kurulduğunda, bir çocuğun eğitim süreci çok daha konforlu hâle gelebiliyor. Mentörler, eğitim sistemlerini daha yakından tanıdıkları için gençlere ailelerinden daha iyi rehberlik yapabiliyor.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar