Bugün size bir hikâye anlatacağım. Babamdan çok kez dinlediğim, gerçek bir hikâye.
Babam, gördüğü bir rüyanın etkisiyle Müslüman olmuş. Anlattığına göre rüyasında Mekke’yi koyu bir karanlık kaplamış. Öyle bir karanlık ki, insanların kendi ellerini göremeyecekleri kadar. Tabiri caizse zifiri bir karanlıkmış. Birden zemzemden bir nur göğe doğru yükselmiş. Önce Kâbe’yi sonra da bütün Mekke’yi aydınlatmış. Daha sonra Medine hurmalıklarına yönelerek orayı da nurla doldurmuş. Öyle bir aydınlatmış ki, ağaçlardaki hurmalar görünüyormuş. Uyanınca rüyasını amcama anlatmış. Amcam Amir, her zaman olgun ve ileri görüşlü bir adam olmuştur. Babama demiş ki: “Kardeşim! Abdulmuttaliboğulları’nı büyük bir şey bekliyor. Görmüyor musun, sözünü ettiğin nur babalarının kazdığı zemzem kuyusundan çıktı.” Annem bu rüyayı Resûlullah’a anlatınca Peygamber efendimiz: “Ya Hâlid! Vallahi o nur, benim ve ben de Allah’ın resulüyüm.” buyurmuş.
Yine bir gün babam rüyasında kocaman bir ateş görmüş. Öyle bir ateş ki, büyüklüğünü tarif etmek imkânsızmış. Ateşin kenarında duruyormuş. Dedem de onu ateşe doğru itmeye çalışıyormuş. Dedem ittikçe Allah resulü onu düşmekten korumuş. Korkuyla uyanmış babam rüyasından. Hazreti Ebû Bekir ile karşılaşınca ona rüyasını anlatmış. O da “Allah hayretsin. Bu Resûlullah’tır. Hemen ona tabi olmaya bak.” demiş.
Babamın Müslüman olduğunu duyan dedem küplere binmiş. Her türlü eziyeti, kötülüğü yapmaya azmetmiş. Anlatılanlara göre babam çareyi babasının gözüne görünmemekte bulmuş. Mekke civarında dolaşmaya başlamış. Habeşistan’a ikinci defa hicret edildiğinde, ilk hicret eden babammış. Dedem yine boş durmamış tabi. Onu bulup getirmeleri için İslam ile şereflenmemiş olan amcamı ve kölesini vazifelendirilmiş. Onlar da tutup getirmişler. Hakaretler, tehditler ve nihayet fiziksel şiddet. Elindeki sopayla babamın yani öz oğlunun başını yarmış. Babam dininden vazgeçmeyince de bağırıp çağırmış: “Alçak! İstediğin yere git. Artık sana yemek vermeyeceğim.” demiş. Babam da gayet sakin, “Sen vermezsen Allah verir.” diye karşılık verince onu dışarı atmış. “Onunla kimse konuşmayacak! Yoksa ona yaptığımı onunla konuşana da yaparım!” diye gürlemiş. Babam doğruca peygamberimize gitmiş. Hâlini arz etmiş. Efendimiz onu bağrına basıp bir daha yanından ayırmamış.
Babamın okuma yazma bildiği herkesin malumu. İlk vahiy katiplerindendir. Kendisi besmele yazan ilk sahabe olarak da meşhur olmuş. Ahlakı yüzüne yansımış güzel babam, Peygamber Efendimizi adım adım takip edenlerden. Habeşistan hicretini Medine’ye hicret ile de taçlandırmış. Kendisine verilen görevleri hakkıyla yerine getirmiş.
Dedeme ne mi olmuş? Bir gün hastalanıp yatağa düşmüş. “Allah bu hastalığımdan beni kurtarırsa -Peygamber Efendimiz’i kastederek- Ebu Kebşe’nin oğlunun tanrısına şu Mekke’nin ortasında bir daha tapılmayacak.” diye and içmiş. Babam bunu duyunca çok üzülmüş. Hazreti İbrahim’in durumdaymış. “Allahım ona iyilik nasip etme!” diye dua etmiş. “İyileşirse İslam düşmanlığından başka bir şey yapmayacaksa…” Dedem Said b. El-As b. Ümeyye yakalandığı hastalıktan kurtulamamış ve ölmüş.
Ben, Hâlid b. Saîd’in kızı Ümmü Hâlid. Allah başta babam olmak üzere tüm sahabeye rahmet etsin. Salât ve selam da Peygamber Efendimize ve ona inananlar olsun!