Süleyman Çelebi’nin Ulucami’de imamlık yaptığı zamanlardır. Bir vaiz Bakara Sûresi’nin 285. ayetinde geçen “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerlerinden) ayırt etmeyiz.” ifadesini açıklarken peygamberler arasında makam, derece farkı olmadığını, hepsinin eşit olduğunu iddia eder. Hatta işi biraz daha ileri götürür; Hazreti Muhammed’le (sallallahu aleyhi vesellem) Hazreti İsa’nın (aleyhisselam) eşit olduğunu özellikle vurgular. Vaazı dinleyen cemaatten buna itiraz edenler olur. Ayette bahsedilen eşitliğin peygamberlik ve getirdikleri mesajın aynı kaynaktan olması gibi hususlar olduğunu, yoksa aralarında derece farkının olabileceğini söylerler. İçlerinden daha bilgili olanlar, yine Bakara Sûresi’nin 253. ayetini delil gösterir. Vaiz ise, “İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinde Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da dereceleri yükseltilmiştir.” sözleriyle başlayan ayeti dinlediği hâlde baştaki iddiasından vazgeçmez. Bunun üzerine cemaat içinde büyük bir ihtilaf çıkar. Caminin içinde artışmaya başlarlar.
Bu olaydan oldukça müteessir olan peygamber âşığı Süleyman Çelebi henüz oradayken irticalen (doğaçlama olarak),
“Ölmeyip Îsâ göğe bulduğu yol
Ümmetinden olmak için idi ol”
dizelerini söyler. Mevlidin gerisini daha sonra yazacaktır.
Tezkirelerde Süleyman Çelebi’nin mevlidi yazma sebebi olarak bu olay anlatılır. Bununla birlikte “Vesiletü’n-Necat” adındaki bu mevlidi yazmaktaki bir diğer amacın dönemin karışık atmosferinde ehl-i sünnet akidesini yıkmak isteyenlerin ve batınilik propagandası yapanların etkisini kırmak olduğu söylenebilir. Gerçekten de Süleyman Çelebi itikadi konularda hep ehl-i sünnet görüşünü ortaya koymuş, eserinde bu görüşlerin müdafaasını yapmıştır.
Bursa’da Bir Çelebi
Süleyman Çelebi’nin hayatı hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. Ne zaman doğduğu, ne zaman vefat ettiği kesin olarak tespit edilememiş olsa da yaygın görüşe göre 1351- 1422 yılları arasında yaşamıştır. Mevlidi yazdığı zaman 65 yaşında olduğu söylenir. Doğduğu yıllar Orhan Gazi’nin beylik dönemine rastlamaktadır. Eserinden ve rivayetlerden iyi bir tahsil gördüğü ve zamanının ilimlerini gereği gibi öğrendiği anlaşılmaktadır.
Kayıtlara geçen bu rivayetler arasında Ahmet Paşa’nın oğlu, Orhan Gazi’nin silah arkadaşı olan, ayrıca “Füsusu’l-Hikem”e bir şerh yazan Şeyh Mahmut adlı bir şahsın torunu olduğu vardır mesela. Yine tezkirelerde geçtiğine göre Orhan Gazi bu zat için İznik’te bir medrese kurdurmuştur. Zaten taşıdığı “Çelebi” unvanı da ilim irfan ve kemal sahibi birisi olduğunu göstermektedir. Gelibolulu Âli ve Âşık Çelebi’ye göre Yıldırım Bâyezid Han’ın divan imamlığını yapmıştır. Âşık Çelebi, mevlit yazarının Yıldırım Bâyezid tarafından yaptırılan Ulu Camii’ye imam tayin edildiğini de bildirmektedir.
Eseri yazıldığı zamandan beri bütün Anadolu ve Balkanlarda, doğumdan ölüme, asker uğurlamasından sünnet düğünlerine her vesileyle yapılan merasimlerde okunmaktadır. Başta Mevlit Kandili bütün kandillerde de Kur’ân-ı Kerim’den sonra en fazla okunan kitaptır Mevlid-i Şerif. Süleyman Çelebi’nin kabri Bursa’dadır. Eski türbe 1952 yılında tamir edilmiş, duvarına “Vesiletü’n-Necat”tan bazı beyitler yazılmıştır.
Allah adın zikredelim evvela
Vacip odur cümle işte her kula
Allah adın her kim ki evvel ana
Her işi kolay ede Allah ona
Allah adı olsa her işin önü
Asla kesik olmaya onun sonu
Bir kez Allah dese aşk ile lisan
Dökülür cümle günah sanki hazan
İsm-i pâkin pâk olur zikreyleyen
Her murada erişir Allah diyen