Allah’ın Aslanı

Babam bir rivayette 569, diğer bir rivayette ise 570 yılında Mekke’de doğmuş. Babaannem, peygamberimizin annesi Âmine’nin amcasının kızı Hâle bint Vüheyb’dir. Babam ve peygamberimiz, Ebû Leheb’in cariyesi Süveybe’den süt emdikleri için süt kardeşiydiler. Yaşları yakın olduğu için çocukluk ve gençlik yılları birlikte geçmiş. Buna rağmen babam, Müslüman olmamakta bir süre ısrar etmiş.

İslam, hâlihazırdaki durumdan rahatsız olup bir çıkış yolu arayanlar için kurtaracı bir ışık kaynağı olmuş. Öte yandan bu durum müşriklerin uykularını kaçıran bir karabasana dönüşmüş. İman etmek şöyle dursun o yolun yolcularına bin bir cefayı, işkence ve eziyeti reva görüyor; onları yollarından döndürmeye çalışıyorlarmış.

Babam sık sık ava çıkarmış. Bir av dönüşü, Safa Tepesi’nden Kâbe’ye gelmiş. Onu orada gören Abdullah b. Cüd’â’nın cariyesi: “Ey Umâre’nin babası!” demiş. (Umâre abimdi) “Kardeşinin oğlu Muhammed’e, Ebü’l-Hakem Amr b. Hişam ve arkadaşları tarafından yapılanları görseydin asla dayanamazdın.”

Babam, gür bir sedayla “Ebû Cehil ona ne yaptı?” diye sormuş. “Önce şuracıkta türlü türlü işkenceler yaptı, hakaretler etti; sonra da çekip gitti. Muhammed de ona hiçbir şey söylemedi.” deyince babam, söylediklerini gözüyle görüp görmediğini sormuş. Beklediği cevabı alınca, eve bile uğramadan soluğu Ebû Cehil’in yanında almış. Hiçbir şey sormadan elindeki yayı kafasına indirmiş ve başını yarmış. Sonra da “Sen misin ona sövüp sayan! İşte şimdi ben de onun dinindenim. Gücün yetiyorsa ona yaptıklarını bana da yap da göreyim.” diye kükremiş. Cehlin babası, “Ama o putlarımıza hakaret etti. Atalarımızın tuttuğu yoldan ayrı bir yol tuttu.” deyince babam, “Siz ki Allah’tan başkasına ilah diye tapınmaktasınız. Sizden akılsız kim var!” diyerek şehadet getirmiş. Ebû Cehil’in gıkı çıkmamış. Çok pişman olmuş; çünkü yaptığı hata babamın saf değiştirmesiyle neticelenmiş. Babamın iman etmesi inkarcı müşrikler için hüsran, müminler için sevinç vesilesi olmuş.

Vasiyet

Babam, Medine’ye hicret edince biz geride kalmışız annemle. Hz. Peygamber’in bizzat katılmadığı ilk seriyyenin, Sîfulbahr’ın kumandanı olmuş. Bedir’de Müslümanların yüzünü güldüren babam, bazı önde gelen müşrikleri bertaraf etmesi nedeniyle, düşmanlarının öç ateşiyle yanmasına sebep olmuş. İntikam yemini edenlerden birisi de henüz İslam ile şereflenmemiş olan Hz. Hind imiş. Yine İslamla şereflenmemiş olan Hz. Vahşi’nin eliyle intikamını Uhud’da almış.Anlatmak acı da olsa nerede ve kimin eliyle olursa olsun her şeyin ondan geldiğini biliyorum. O yüzden sebeplere kızmıyorum. Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz.

Harbin kızıştığı bir anmış. Okçular tepeyi bırakıp ganimet toplamaya girişmişler. Müşrikler her şeylerini bırakıp kaçıyorlarmış. Tepede birkaç okçu kalmış. Tepenin arkasından dolaşıp gelen atlı birliğe galip gelememişler. Arkadan sarılan İslam ordusu, geriye dönen müşrikler yüzünden iki ateş arasında kalmış.

Bu hengâmede babam bağırıyormuş gür sesiyle: “Ben, Allah ve resulünün aslanıyım! Allah’ım! Ebû Süfyân ve adamlarının yaptıkları bu kötülüklerden sana sığınırım. Müslümanların yanlış hareketlerinden dolayı da senden af dilerim.”

Çarpışmış son nefesine kadar. Kendisini hedef alan mızrağı görmemiş. Vurulmuş. Oracıkta şehit olmuş. İşkence etmişler babama. Tıpkı diğer şehitlere yaptıkları gibi.

“Hiç Kimse Senin Kadar Musibete Uğramayacaktır!”

Dayanması da anlatması da çok güç. Peygamberimiz bile ağlamış. “Hiç kimse senin kadar musibete uğramamıştır ve uğramayacaktır. Beni bu kadar öfkelendiren bir şey olmamıştır. Ey Resûlullah’ın amcası Hamza! Allah sana rahmet etsin. İyi bilirim ki sen, hısım akrabanın haklarını gözetir, daima hayırlı işler yapardın. Eğer yas tutmak gerekseydi sana yas tutardım.” buyurmuş.

Bu esnada halam olanları duymuş ve kardeşini görmek üzere yola çıkmış. Şefkat abidesi peygamberimiz, halam Safiye’ye engel olmak istemiş. Çünkü babamı o hâlde görmeye dayanamayacağını düşünmüş. Halam ısrar etmiş. Babamın bu musibete Allah yolunda uğradığını, Allah yolunda bundan daha beterine razı olacağını ve sevabını ondan bekleyeceğini söylemiş. Beklediği izni alınca da kardeşini görmüş. Ağlamış. Çok ağlamış. Efendimiz onu, kardeşinin Allah ve resulünün aslanı ve şehitlerin efendisi olduğunu söyleyerek teselli edebilmiş ancak. Fatma annemiz de teselliye muhtaçmış. Ona da şehitlerin ölmediğini, onların hayatlarına cennette devam ettiklerini ifade ederek teselli vermiş.

O esnada şu ayetler nazil olmuş: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Bilakis onlar hayatta olup, Rablerinin katında yaşarlar, rızıklanırlar. Allah’ın lütfundan ihsan ettiği nimetlere kavuşmaktan dolayı sevinç içindedirler. Arkalarından henüz kendilerine kavuşmayan müstakbel şehitlere, ‘kendilerine hiçbir korku olmayacağına ve üzüntü hissetmeyeceklerine’ dair de müjde vermek isterler.”

Ben, Allah’ın Aslanı Hamza b. Abdilmuttalib b. Hâşim’in kızı Ümâme’yim. Peygamber efendimizin hüznü ve gözyaşları adedince selam olsun ona ve sizlere.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar