Üç aylarda oruç tutmak zorunda mıyım?

Allah resulü, ibadet ü taatte bulunurken kendi nefsi adına zor olana talip olurdu. Ne var ki başkalarına bakan yönü itibarıyla, kendisiyle beraber yürüyen insanların zaafını da hesaba katardı.

Gençler Soruyor

Hazreti Âişe’nin (radıyallâhu anhâ) ifadesiyle Efendimiz, Ramazan-ı Şerif dışında bir ayı kesintisiz oruçla geçirmemiştir. Diğer aylara nispetle Ramazan’ın bu yönden ayrı bir hususiyeti vardır. Efendimiz, insanlara, onların tabiatına uygun bir hayatı talim etmiş ve kendisi de bizzat öyle yaşamıştır. O, tuttuğu oruçla, kıldığı namazla ve sair ibadetleriyle insan tabiatına aykırı bir davranışta bulunmamıştır. Bozulmamış hiçbir fıtrat, Efendimizin yapmış olduğu ibadet ü taatı reddetmeye mecal bulamaz.

Yine Âişe Validemizden (radıyallâhu anhâ) şöyle rivayet edilmiştir:

“Efendimiz bazen o kadar oruç tutardı ki ‘Herhâlde hiç ara vermeyecek.’ derdik. Bazen de oruca o kadar ara verirdi ki ‘Herhâlde hiç oruç tutmayacak.’ derdik. Resûlullah’ın, Ramazan dışında hiçbir ayı bütünüyle oruçlu geçirdiğini görmedim. Hiçbir ayda da Şaban ayındaki kadar oruç tuttuğunu görmedim.” (Buhârî, Savm 52; Müslim, Sıyâm 175)

Allah resulü, ibadet ü taatte bulunurken kendi nefsi adına zor olana talip olurdu. Ne var ki başkalarına bakan yönü itibarıyla, kendisiyle beraber yürüyen insanların zaafını da hesaba katar; toplumun önünde gözüken insanlara da böyle davranmalarını tavsiye ederdi. Bir seferinde şöyle buyurmuştur:

“İnsanlara, en zayıflarını hesaba katarak muamele edin; zayıfların ayağıyla yürüyün.” (Ebû Dâvûd, Salât 40; Nesâî, Ezan 32; İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât 48)

Bu nedenle ne Recep ne de Şaban ayını aralıksız olarak oruçla geçirmemiştir. Zira o böyle yapsa kendisini adım adım takip eden ashab da aynısını yapmaya çalışacak ve kim bilir, belki de çoğu bunu başaramayacaktı.

Hatta bir seferinde iftarsız-sahursuz peş peşe oruç tutmaya (savm-i visal) niyet etmişti. Ashabdan bazıları da kendisine tâbi olmak istemişlerdi. Her ne kadar Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) böyle yapmamalarını tavsiye buyursa da içlerindeki ibadet iştiyakı, onların bu tavsiyeyi tutmalarına müsaade etmemişti. Bir gün, iki gün, üç gün derken savm-i visale niyetlenen ashabın iyice takati kesilmiş; belki de Efendimizin tavsiyesine uymadıkları için içlerinde pişmanlık hissetmeye başlamışlardı. Onlar bu hâlde iken Efendimiz, “Beni Allah yediriyor ve içiriyor; açlık hissetmiyorum.” (Buhârî, Savm 20, 48; Müslim, Sıyâm 55-56) buyurduğu gibi orucunu rahatlıkla tutup diğer işlerini yapabiliyordu. Nihayet üçüncü günün sonunda bayramın gelmesiyle rahatlamışlardı.

Dolayısıyla Efendimiz, hayati olarak insanı zorlayan bütün âmiller karşısında dağ gibi dimdik ayakta durabiliyordu. Onun bu duruşu aynı zamanda ashab için de hem büyük bir dayanak teşkil ediyor hem de onlara ulaşabilecekleri zirveleri gösteriyordu. Onlar, bu gibi hadiselerde Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) müthiş iradesini, insanın başını döndürecek azim ve kararlılığını görüyorlardı.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar