FATMA SALMANOĞLU
Sanatçıların en çok korktuğu şeylerden biridir ‘tıkanmak’. Ağrılı bir süreçtir ve atlatılamadığı takdirde bu durum sanatçının meslek yaşamına bile son verebilir. Fakat sanatçı tıkanmayı bir sıçrama tahtası gibi görüp iyi değerlendirirse belki de hayatının eserini ortaya koyabilir.
‘Tick Tick Boom’ filmi bu süreci öyle güzel yansıtmış ki, 2000’lerin başında Broadway tiyatrolarında başarılı olan bu müzikali, iyi ki beyazperdeye aktarmışlar dedim. Film, bir müzikal oyun yazarının buhran dolu günlerini, seyirciyi buhrana sokmadan keyifli bir dille anlatmış. Bir eserin ortaya çıkışını, baştan sona eser sahibinin ağzından dinliyorsunuz. Bir meddah gibi bize hem farklı müzik türlerinden oluşan şarkılarıyla hem de esprili anlatım tarzıyla ‘Sanatçı eğer bakmasını biliyorsa asla tıkanmaz.’ diyor…
“İlham perilerim Kaf Dağı’nın ardına kaçtı.” diye ağlayıp oflamak yerine ilham gelebilecek her deliğe girmeyi deneyen kişidir sanatçı. Aslında biraz da acıdan beslenir ve bu tıkanıklık -her ne kadar çıldırtsa da- Yaradan tarafından sanatçıya dinlenmesi ve bol bol gözlem yapması için verilmiş bir ayrıcalıktır.
BENİ ÖLDÜRMEYEN ŞEY GÜÇLENDİRİR
Nietzsche’nin ‘Beni öldürmeyen şey, güçlendirir.’ mantığıyla hareket eden pek çok sanatçının bu tıkanıklığı atlattıktan sonra çok daha verimli çalışmalara imza attığını görmekteyiz. Azmin ve tutkunun dağları delebileceğine kendi çevremizde de birçok defa şahit olmuşuzdur zaten.
İnsanız. Düşüp kalkmak için yaratılmışız. Büyük bir sanatkârın kullarıyız hepimiz. Her gün hikâyemizle, tek tek bir sanat eserinin parçalarını oluşturuyoruz.
Bazı zamanlar hikâyemiz sekteye uğruyor ve karanlık dolu, ilhamsız geceler başlıyor. İşte tam o zaman başlıyor tik tik sesleri…
TİCK TİCK BOOM!
Peki, nedir bu Tick Tick Boom? Neyi ifade eder? Bu bir saatli bomba sesi. Bu ses tabii ki bir çeşit metafor. Bir hissiyatı simgeliyor. Genelde insanlık olarak stresli dönemlerimizde yaşadığımız ortak bir duygu bu. Gerilmiş yay gibi, sabır isteyen korkunç bir bekleyişten bahsediyorum. Öfke gibi bizi zorlayan duygular yüzünden saatli bir bomba gibi
hissettiğimiz yorucu bir bekleyiş. Bu zor zamanların bir sanatçı için kutsal bir süreç olduğu aşikâr. Fakat dertli insanlar için de yarınki güzel günlerin doğum sancısıdır denebilir…
Tekrar filme dönersek, başrol karakterin, en bunaldığı gecede faturayı ödemeyi unuttuğu için dairesinin elektriği kesilir. Kahramanımız beklenmedik bir şekilde gecenin bir yarısı yüzme havuzuna gider ve çılgınca yüzmeye başlar. Yüzerken 30 metre levhasının üstünden geçer. Bu otuz rakamı onun için manidardır çünkü yakın bir zamanda otuzuna basacaktır. Bu 30 rakamı ona ilham olur ve uzun süredir beklediği melodiler sanki beynine hücum eder. Sanatçımız aramasını sürdürmüş, bakmasını bilmiş ve insanı insan yapan hususiyetlerden biri olan ‘vazgeçmemenin’ ne kadar önemli olduğunu ispatlamıştır.
Bir insanın bütün o çırpınışlarını, bütün o karanlık gecelerini, o ilham arayışlarını ardı ardına izlemek istiyor ve kendi motivasyonunuz için bir yakıt arıyorsanız kaçırmak istemeyeceğiniz bir film Tick Tick Boom. Şimdiden keyifli seyirler diliyorum.
NE SEYRETSEK?
The Remains Of The Day
Günden Kalanlar (1993)
‘Atalarının dini üzerine olmak’ tabirini duymayan yoktur. Atalarının siyaseti üzerine olmak nedir peki? Filmde, ataları gibi yaşamak ve bundan ödün vermemek için uğraşan zavallı bir uşağın kaybolmuş yıllarını seyredeceksiniz.