Modern zamanların hediyesi: Kibir

Dr. Selim Eminsoy

Değişen mimari yapılar büyüklük duygumuzu körükleyen dış etkenlerden sadece biri! Bir zamanlar şehirlerimizin en büyük yapıları olan mabetlerin yerini şimdilerde alışveriş merkezleri aldı. Modern insan, iç yolculuğunu bırakıp dış âlemlere yelken açmayı seçti ve tüketimi merkeze alıp dünyaya yöneldi.

Günümüz dünyasındaki hayat tarzımız, şeytanın işini kolaylaştırıp her geçen gün bizi kibre biraz daha yaklaştırıyor. İletişim imkânlarının da desteğiyle popüler kültür, kendini beğenmişlik sarmalını büyüttükçe büyütüyor. Çünkü insan, öz değerlerinden, inancından ve ahlâkından hızla uzaklaşıyor. Bu da kaçınılmaz olarak beraberinde benlikle ilgili sorunlar getiriyor. Bu sarmala girenlere baktığımızda karşımıza genelde inanç zayıflığı, ahlaki erozyon ve duyarsızlaşma çıkıyor. 

Değişen mimari yapılar büyüklük duygumuzu körükleyen dış etkenlerden sadece biri! Bir zamanlar şehirlerimizin en büyük yapıları olan mabetlerin yerini şimdilerde alışveriş merkezleri aldı. Modern insan, iç yolculuğunu bırakıp dış âlemlere yelken açmayı seçti ve tüketimi merkeze alıp dünyaya yöneldi.

Ölümü merkeze alan kadim medeniyetlerin aksine kabirleri hayatın kenarına iten büyük şehirler insanı “hayata çağırarak” ahireti unutturup kibirleri büyütüyor. Yerin altını unutturuyor!

Yüzeysel bilgi kibre sürüklüyor

Hızla yayılan ve göz ardı edilemeyecek kadar çok insanı etkisi altına alan kişisel gelişim hikâyeleri de bu sürüklenmeye destek veriyor. Kişiyi gurura ve kibre sürükleyen bu türlü etkenler, “içindeki devi

uyandıran” prototiplerle toplum yapısını hızla bozuyor. Babaya fedakârlık yerine rahatı, anneye merhamet yerine hırsı önceletebiliyor. 

Zamanla sahip olduğumuz “şeyler” de kendimizi olduğumuzdan fazla önemsememize yol açıyor. Amerika’da yapılan bir araştırma, bir asır evvel insanın hayatını idame ettirmesi için gereken 15 temel maddenin günümüzde 8 bine çıktığını tespit etmiş. Bu kadar “fazlalık” sadece zihnimizi yormakla kalmıyor; narsist bir kişiliği de inşa ediyor. Oysa Koca Yunus yüzyıllar öncesinden haykırıyor: “Kem durur yoksulluktan nicelerin varlığı / Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı!”  

Peki çözüm ne?

Eğitim seviyemiz, mesleğimiz, karizmatik kişiliğimiz, güzelliğimiz, yakışıklılığımız… Hemen her şey bizi kibre sürüklüyor. İç dünyamıza yaptığımız yolculukları azaltan bir dış dünyayla iç içeyiz. Sanırım bu dünyadan sıyrılmanın yolu, çevresel faktörlere kolay kolay teslim olmamaktan geçiyor. Allah biz kullarını denge üzere yaratmış. Kariyerim, karizmam, işim, evim, okulum diyerek bu dengeyi yakalamak hayli zor. 

Söz konusu dengeyi sağlamanın yollarından biri de muhabbet. İnsanların konuşmaya, dertleşmeye, dinlenmeye ihtiyacı var. Otoyol kenarlarında gördüğümüz cepler misali dinlenme imkânlarını kendi hayatlarımız için de inşa etmeliyiz. Ruhumuzu dinlendiren aktivitelere yönelip iç muhasebemizi zenginleştirerek dengemizi bulma noktasında kendimize yardımcı olabiliriz. 

Ayrıca modern kültürün sunduğu her imkândan da yararlanmak zorunda değiliz. Kendi değerlerimizin vizesinden geçen şeyleri almamız yeterli. Kendimiz için yapabileceğimiz şeylerin en önemlilerinden biri, belki de en önemlisiyse kibrin öğrenilen bir davranış olduğunu akıldan çıkarmamak. Çünkü bize ve çevremize bu kötü hasleti bulaştıran kanalları tıkamanın en kestirme yolu bu!

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar