Kendi kendimize kıyametin yaklaşmasına dair cümleler kurarız. “Gençler çok bozuldu.” deriz söz gelimi. Ya da “Bu kadar da olmaz artık, dünyanın sonu geldi.” Bu liste uzar gider. Birbirini aratmayan klişe cümlelerin biri bitmeden diğeri başlar.
Çocukken sinemada seyrettiğim bir filmin henüz başında “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu.” diye bir cümle çıkmıştı karşıma. Asırlar boyu kılıç kalkanla savaşan Türklerin, silahla tanışmasını anlatıyordu film. Çocuk aklımla hiçbir dönemin aslında sanıldığı kadar masum ve temiz olmadığını düşündüğümü hatırlıyorum filmi izlerken. Her devir bir şeyler bozuluyordu. Hiç durmadan bir şeyleri yitiriyorduk. Her dönem, bir önceki dönemi aratıyordu.
Sanırım insanlık da saflığını yitirerek büyüyen “çocuklar” gibi masumiyetine özlem duyuyor. Sinema ve dizi dünyasında da bu “özlem” rüzgarının esintisini duymak mümkün.
Dönem Filmleri
Bana kalırsa bu nostalji rüzgârı kuvvetini kıyafetlerden, konuşma tarzlarından, kadın-erkek ilişkilerinden, aileden ve toplum kurallarından alıyor.
Persuasion, Cyrano de bergarac, Emma, Gurur ve Önyargı ve Küçük Kadınlar bir çırpıda sayabileceklerimden sadece birkaçı. Meşhur edebiyat eserlerinden uyarlanan bu filmlere ayrılan bütçeler de bu yapımların izlenme oranları da oldukça yüksek. Defalarca farklı versiyonları çekilmiş dönem filmlerinin günümüzde hâlâ ilgi görüyor olması aslında biraz kafa karıştırıcı. Sahi, hani kötüye gidiyordu her şey? Hani her geçen gün bozuluyorduk? Hani gençler ahlaksızlaşıyordu? Hani arz talep dengesi için gittikçe daha ahlaksız işlere imza atılacaktı?
Masumiyet Rüzgârı
Neden bu eskiye dönme çabası? Bana sorarsanız özümüzki masumiyet eğilimi ve nostalji açlığı bitmek bilmiyor. Büsbütün kirlendi sandığımız dünya, bazı noktalarda arınıyor. Belki de arınmak, aklanmak paklanmak istiyor. Her kötülüğü denemiş, çamura batmış bir insanın doğru yolu aramak istemesi gibi.
Arada sırada pırıl pırıl parlayan gençlere rastlıyorum! Çölde vaha bulmuş gibi oluyorum. “Demek ki…” diyorum kendi kendime, “İyi şeyler yaşandı bitti diyemezsin. Gelen günler giden günlerden kötü olacak diye karalar bağlayamazsın. Her iyi arkada kalmış gibi ağlayamazsın!” Belki de karanlığın en zifiri noktasındayız ve sabahın ışıkları gözlerimizi kamaştırmak üzere.
İnsanlık isterse “metaverse”lerde yaşasın; yine de içimizdeki güzellikten, saflıktan, dahası insandan, insanın masumiyetinden ümit kesemeyiz. Güzel yaratılan insan, güzele muhtaçtır. Ne olur, “Nereye gidiyor bu insanlık?” diye sormayın bundan sonra. “İyiye gidiyor, iyi olacak!” deyin. Ben bütün kalbimle insanoğlunun “güzel günler” göreceğine, “güneşli günler” göreceğine inanıyorum.
Siz de inanın.