ELİF NESİBE TEMİZ
Küçükken bir amca ile tanışmıştım. Kendisine ‘’Ne iş yapıyorsunuz?’’ diye sorduğumda, ‘‘İşim mahrem örtmek kızım.’’ demişti. Çocuk halimle anlamayıp, ‘’Nasıl yani?’’ diye sormuştum. O da büyük bir düğme atölyesinin sahibi olduğunu söylemişti bana. Amcaya göre, düğmelerin asli işi, mahremi korumaktı. Açıkcası o güne kadar bir düğmeye, mahremiyet penceresinden hiç bakmamıştım. Ama yıllar sonra bile bana bu kelime, hala aynı diyaloğu hatırlatıyorsa, amcanın mesajı hedefe ulaşmış demektir. Küçük bir diyalog bile çocuğa mahremiyet mesajı verebiliyorsa anne babanın bu konuda yapabileceği çok şey var demektir.
Çocukken, bizim evimizde de perde mahremiyeti temsil ederdi. Babam için perde evimizin sınırları demekti. Akşam olup eve geldiğinde muhakkak onları kontrol eder, kapatmadığımız ya da yanlışlıkla aralık bıraktığımızda da düzeltip, nazikçe gerekçesini anlatırdı hassasiyetinin. Herkes işini gücünü bırakıp bizi gözetlemiyordu elbette. Ama mahremiyetten kasıt da zaten başkasından saklanmak değil, bazı şeyleri kendine özel kılmaktı. İşte bu sebeple düğme, perde, kapı vs. dıştan baktığınızda alelade görünen eşyalar bile, mahremiyet penceresinde bize biricikliğimizi, sınırlarımızı, edebimizi hatırlatan unsurlar haline geliyor.
Anne-baba olmadan önce insan ebeveynliği, evladını terbiye etmekmiş gibi algılayabiliyor. Ama çocuğu doğup da onu kucağına aldıktan sonra açık bir şekilde anlıyor ki kendisi de hala terbiyeye muhtaç ve muhtemelen de ölene kadar da bu muhtaçlık devam edecek. Bu yüzden evladını büyütme bahanesiyle o da kendi artılarını büyütecek, kendi eksiklikleri ile çocuğunun imtihan olmaması için elinden geleni yapacaktır.
“MAHREMİYET EĞİTİMİ BİZZAT UYGULAYARAK GÖSTERİLİR”
Mahremiyet eğitiminde de diğer tüm terbiye ve kılavuzluk süreçlerinde olduğu gibi işe önce kendimizden başlamak gerekiyor. Zira bu, Pedagog Salih Gül’ün de dediği gibi; sınıfta, tahtada anlatılmaktan ziyade günlük hayatın içinde bizzat uygulayarak gösterilecek bir eğitimdir.
Sahibini bilmediğim bir söz der ki, “Küçük yaşta tahsil edilen ilim ve edep gönül levhasında sabit kalır; tıpkı taşa nakşedilmiş gibi.” Öyleyse ilerleyen yaşlarında çocuğumuzun mahremiyet konusunda sıkıntısız bir hayat sürmesini istiyorsak bu konudaki eğitimine ne kadar erken başlarsak o kadar başarılı olur. Tabi bu sırada çocuğun fiziksel ve zihinsel gelişimine uyumlu bir aktarım yapılması da şarttır. Psikolog Deniz Özbudak ise her tatlıya aynı şerbeti koyamadığımız gibi, her çocuğa da aynı doz paylaşım yapamayacağımızı, bu konuda formülizasyondan kaçınılması gerektiğini ısrarla vurguluyor.
“Mahremiyet eğitimi, günlük hayatta bizzat uygulayarak verilecek bir eğitimdir.
“ÖRNEK BİZ OLMAZSAK BAŞKASI OLACAKTIR”
“Mahremiyet eğitiminde fiziksel ve zihinsel uyum yakalanamazsa karşımıza iki tip senaryo çıkar.” diyor Psikolog Deniz Özbudak. Ya vaktinden önce uyandırılan dürtüler, çocukta ileride cinsel kimlik sorgulamalarına ve şehevi duygularını kontrol altında tutmakta zorlanmaya sebep oluyor. Ya da zamanında ve uygun şekilde mahremiyet eğitimi verilmediğinde çocuğun zihninde bu husustaki doğru ve yanlışlar eksik oturuyor. Bastırılmış duygular evlilik hayatına kadar olumsuz etki edebiliyor. Elbette bu anne-baba için mayın tarlasında yürümekle eşdeğer. Özellikle de kendileri çocukken böyle bir bilinçli eğitim almamışlarsa. Deniz Hanım ekliyor, “Utanıp sıkılabiliriz; ama buna mecburuz. Çünkü bu konuda kaynak biz olmazsak ‘başkası’ olacaktır.”
[hubspot type=cta portal=19879544 id=4ecf6b18-a578-4301-8850-ed2f69dc3cba]
“ÇOCUĞUNUZDAN VİZE ALMALISINIZ!”
Mahremiyet eğitimini salt cinsel eğitim gibi algılamak yerine ‘sınırlar’ kavramının hayatımıza doğru yerleştirilmesi şeklinde algılarsak; ebeveyn olarak bu konuda şansımız çok daha fazla oluyor. Zira Pedagog Gül’ün de dediği gibi karşımızdaki çocuk değil, bir birey ve onun da bir yetişkin gibi sınırları var. Ve aynen iki ülkenin coğrafi sınırlarını belirleyip, bu sınırları ihlal etmemesi gibi; çocuklar da gerek psikolojik gerekse fizyolojik olarak özel sınırlarını muhafaza etmeyi öğrenmelidir. Ve nasıl bir ülkeden diğerine vize izni ile geçiş yapılabiliyorsa, çocuğun özel alanına da izinsiz girilmemelidir.
Tabi bunun için öncelikle ebeveyn olarak kendi çocuğumuzun bedensel, ruhsal ve duygusal sınırlarının farkında olmamız gerekiyor. Pedagog Salih Gül, biz evladımızın kapısını çalarak odasına girmezsek onun bizim odamıza kapı çalarak girmesi gerektiğini öğrenemeyeceğini söylüyor. Yani her eğitimde olduğu gibi bu hususta da temsil çok daha etkili oluyor. Sınır kavramı çocuğun zihninde iyi çizilmezse, ne kendisi ‘‘Hayır!’’ demeyi öğreniyor ne de muhatabından aynı cevabı kabul ediyor. Bu da ileride ne yazık ki taciz ya da tecavüz vakalarına varıncaya kadar pek çok istenmeyen şeye sebep oluyor.
Çocuğun sevgi, şefkat, değerlilik hisleri evde tatmin oluyorsa; çocuk dışarıda bu duyguların tatmini için farklı arayışlara girmiyor.
EBEVEYNLER ‘KONUŞULABİLİR’ OLMALIDIR
Psikolog Deniz Özbudak, mahremiyet eğitiminde anahtar kelimenin tatmin olduğunu düşünüyor. Ona göre çocuğun sevgi, şefkat, değerlilik hisleri evde tatmin oluyorsa; kendisini saygı duyulan bir birey gibi hissediyorsa; dışarıda bu duyguların tatmini için çok ciddi bir savaş vermesi gerekmiyor ve farklı arayışlara girmiyor. Kendisine yapılan yanlışları da çabuk fark edip, ifade edebiliyor. “Çocuğa verdiğimiz eğitimde ona güvendiğimizi ifade etmeli, ama dışarıdaki dünyada güvenemeyeceğimiz pek çok unsurun varlığını kabullenmesi gerektiğini anlatmalıyız. Aramızdaki devir ve bilinç farkını kabullenmemiz, ne izledikleri, ne okudukları, kimlerle arkadaş oldukları gibi konularda çocuklarımızdan on adım önde olmamız gerekiyor. Bunun için de okul aktivitelerine onlarla birlikte katılmak, arkadaşlarını aileleri ile birlikte çok iyi tanımak, onlarla birlikte ortak programlar yapmak, her şeye hayır demek yerine alternatif sunmak ve en önemlisi her konuda ulaşılabilir ve konuşulabilir bir ebeveyn olmak çok önemlidir.”
3 İLE 6 YAŞ ARASINA DİKKAT!
Çocuklara 3 ila 6 yaş arasında verilen eğitimin kalıcı olduğu görüş genel kabul görür. Pedagog Salih Gül, bu dönemdeki çocukların dünyasının siyah beyaz mantığında olduğunu ifade ediyor: “Bu yaş çocuğunun dünyasında sadece doğrular ve yanlışlar vardır. Bu dönemde ona neyin yanlış, neyin doğru olduğu öğretilirse; bu bilgi çok daha kalıcı olacaktır. 6 yaşından sonra ise niçin süreci başlar ve çocuk söylediklerimizin sebebini öğrenmek ister. Bu sırada onun sorularına ciddi cevaplar vermeli, işi şakaya vurma veya dalga geçme gibi hatalar asla yapılmamalıdır.”
“BASKICI OLMADAN KONTROL EDİLMELİ”
Burada ebeveynlerde çocuklarını üçüncü bir şahısla yalnız bırakma hususundaki kaygılar, devreye giriyor. Psikolog Özbudak, bu konuda paranoyaya varan ve çocuğun her muhatabını zan altında bırakan bir anlayışa düşmemek gerektiğine dikkat çekiyor. Tavsiyesi, evladımız eğer bizim olmadığımız bir ortamda yalnız olacaksa ön araştırmamızın iyi olması, akabinde de konuşarak takibata devam etmemiz yönünde. Bu tip mecburi durumların dışında, özellikle de sosyalleşme ortamlarında kendisinin tavrı çok daha net: “Çocuklarıma misafirliğe gitmeden önce yatak odalarına girmemelerini tembih ederim. Mümkünse onları görebileceğim bir mekânda vakit geçirmelerini isterim. Eğer bu mümkün değilse, arkadaşlarıyla bulundukları odada kapılarının açık kalmasını sağlar ve ara ara onları rahatsız etmeden gidip kontrol ederim. Benim başıma gelmesinler, aman rahat olayım ya da nöbetçilik yapmamayayım diye düşünmem.”
“Bir çocuğun başkasından yiyecek istemesi ayıp değil, çalması ayıptır. Aynı şekilde, mahremiyetle ilgili soru sorması değil, bunu ihlal etmesi ayıptır.”
İFFET SADECE KIZLARA MI MAHSUS?
Mahremiyet, iffet gibi kavramlarda toplumca içine düştüğümüz en büyük handikap, bu konuların kız çocuklarına mahsus ya da daha çok onları ilgilendiren bir hususmuş gibi algılanmasıdır. Pedagog Gül, bunu mutlak surette zihinlerden kaldırılması gerektiğini savunuyor. Zira aslında erkek çocukları, kız çocuklarına göre uğradıkları istismarları daha zor ifade ediyor hatta anlatamıyorlar. “Çünkü bunu anlatmanın yanlış olduğunu düşünür ve kendi içlerinde bu meseleyle savaşır dururlar. Bu, saldırganlık, içe kapanma, tuhaf davranma vb. başka arızalar şeklinde dışa vurur.
Çocuğa bu güveni vermeli ve istismar olmasa bile ona yakın en ufak bir hadisede ailesini bilgilendirmesi sağlayacak güven ortamı sağlanmalıdır. Böyle bir şeyi anlatmaya çalışan çocuğu azarlamak, onun da suçlu olduğunu iddia etmek veya tam tersi görmezden gelmek, ciddiye almamak gibi hatalar bir daha bu konuları hiç anlatmamasına ve her şeyi içinde yaşamasına sebep olabilir.” Salih Gül, erkek çocukları özelinde sünnet düğünlerinin farklı bir boyutuna da dikkat çekiyor: “Ben hiçbir çocuğuma sünnet düğünü yapmadım. Çevreme de bu şekilde tavsiye ediyorum. Erkek çocuklarda sünnet düğünü, sünnetle ilgili toplumda kullanılan tuhaf tabirler, gelenekler, çocukların mahremiyet duygusunu ihlal ediyor. Hele de çocuğun sünnet bölgesine bakmak isteyen yetişkinler asla kabul edilemez.”
AYIP OLAN NEDİR?
Tabii fizyolojik farklılıkları ve kendi özellerinde paylaşılması gereken ayrı hususları da var her iki cinsiyetin. Yani erkekler kızları, kızlar da erkekleri belli oranda tanımalı. Psikolog Özbudak’a göre bu cinsiyet farklılıklarını kabullenme, karşılıklı hassasiyet oluşturma, hatta evlilik hayatlarında eşler arası empati kurmaya varıncaya kadar pek çok konuda pozitif etkiye sebep olacak bir husus. Zira özellikle muhafazakâr ailelerde bu tip konuların konuşulması oldukça sıkıntılı. Ya her şey ayıp tabiriyle uzaklaştırılmaya çalışılıyor zihinlerden, vücudumuzdaki mahrem bölgelere bile takma ad veriliyor ya da utanç duygusu ağır basıp ebeveynler mahremiyet eğitimi özelinde sorumluluktan kaçıyor. Halbuki, yerinde ve zamanında kullanıldığı zaman doğru; sürekli ve yersiz kullanıldığı zaman da çok yanlış bir kelimedir ‘ayıp’.
Pedagog Gül, gerçekten ayıp olanla, aslında ayıp sayılmayacak hususları ayırarak, bu kelimenin yerli yerinde kullanması gerektiğini düşünüyor: “Mesela acıkan bir çocuğun yiyecek bir şeyler istemesi ayıp değil, yiyeceği şeyleri çalması ayıptır. Çocuğun mahremiyet ile ilgili soru sorması ayıp değil, bunu ihlal etmesi ayıptır.”
EŞLER BİRBİRLERİNE SEVGİSİNİ GÖSTERMELİ!
Ayıp kavramı aile içince öyle bir boyuta ulaşıyor ki, eşler arası bedensel ve sözel sevgi dili, çocuklarıyla birlikteyken haddinden fazla sansüre uğruyor. Bir arkadaşına gösterdiği sevgi dilini eşler birbirlerine karşı göstermekten çekiniyor. Psikolog Özbudak, eşlerin çocuklarının yanında birbirlerine herkese olduğundan çok daha fazla saygılı, şefkatli, merhametli ve sevgi dolu davranması gerektiğine inanıyor: “Arkadaşına sarılabilen bir kadın ya da erkeğin, yeri geldiğinde evlatlarının yanında eşine sarılmaması hangi mantıkla izah edilebilir? Ebeveynler bir eş olduğunu unutmadan, zaman zaman yalnız olarak çocuklarının da bilgisi dahilinde, hatta onlardan da fikir alarak dışarı çıkmalı. Bu tip doğru davranışlar, çocuğun kişisel gelişimine son derece olumlu katkı sağlar.”
Her konuda olduğu gibi mahremiyet özelinde de ifrat ve tefrit dengesi karşımıza çıkıyor. Yaşadığımız dönemin gerçekliğini ve nesil farkını göz ardı etmeden, ama kendi hassasiyet ölçülerimizden de taviz vermeyecek bir dengenin tutturulması oldukça önem arz ediyor. Ailesi ve çocuklarını kendi biricikliğinde kabul ederek, ölçülü bir kaygı ve öğrenme bilinciyle yola çıkan anne-babalar, her konuda olduğu gibi mahremiyet eğitiminde de bir adım daha önde görünüyor.
DİJİTAL ORTAMDA NASIl TEDBİRLER ALINABİLİR?
Pek çok internet servis sağlayıcısı ve yazılım, gerek kullanım süresi, gerekse çocukları zararlı sitelerden koruma adına, ebeveyn kontrolü imkânı sunuyor. Burada çocukların hangi tür sitelerde ne kadar zaman geçirdiği veya neler yaptığı görülebilir. Ayrıca pek çok sitenin çocuk versiyonu bulunuyor. Bu yazılımları yüklemek kontrolü kolaylaştıracaktır. Burada yapılan en büyük hatalardan biri, ebeveynlerin çocuğun çok fazla elektronik oyuncakla zaman harcadığını düşünerek öfke patlaması ile birlikte bunu ellerinden aniden almasıdır. Bu çocukta da öfkeye, ebeveynlerine güvensizliğe sebep olabilir Bunun yerine belirli bir süre verme ve süre dolmadan 15 ve 5 dakika önce uyarma ve sonra alma daha kolay ve öğretici bir yoldur. Bir alarm kurup o çalınca süre bittiğini çocuğa göstermek de kullanışlı bir yöntemdir. Kendi koyduğumuz kuralları harfiyen uyar ve taviz vermezsek çocuk da bu kurallara uyacaktır.
PEDAGOG GÜL’DEN ANNE-BABALARA ALTIN ÖNERİLER
- Fertlerin kendi özel bir alanları var ki bu yaklaşık 50 cm’lik bir dairedir. Çocukların anne babası dışındaki insanlar, bu özel alana girmemeli ve çocukla fiziki temasta bulunmamalı. İlerleyen yaşlarda anne babalar da bu alana çok az girmeli, hatta girmemeli.
- Çocukların odalarına girerken kapıları çalınmalı ve onlardan da aynı şey talep edilmeli.
- Çocuk yardımsız bir şekilde kendi başına banyo yapabileceği yaşa geldikten sonra anne ya da baba onunla birlikte banyo yapmamalı.
- Anne-baba çocuğun yanında giyinmemeli, dışarıda dolaşamayacağı kıyafetlerle veya kıyafetsizlikle evde dolaşmamalı.
- Ebeveynler, kendi özellerini ima yoluyla dahi olsa çocukların yanında paylaşmamalı, şakasını yapmamalı. Zira küçük çocuklarda ima, istihza kavramı olmadığı için her şeyi gerçek olarak algılıyorlar.
- Tuvaletten sonra gerekli temizliği düzgün yapıp yapmadığını kontrol etmek için çocuğun mahrem bölgelerine bakmak yerine daha pratik çözümler bulup, mesela çocuğun kirli çamaşırlarından bu temizliği ne kadar yapıp yapmadığı bilinip ona göre eğitim verilmeli.
- TV’de gerek cinsellik, gerek şiddet gerekse kötü alışkanlık gösteren sahnelerde anne-babalar da tepki koyup kanal değiştirmeli veya filmi ilerletmeli. Çocuk bu sayede izlediği şeyin kendisi için uygun olmadığını anlayacaktır.
- Çocuğun merak duygusuyla bakmak veya okumak isteyeceği yaşına uygun olmayan şeyler olduğunda anne-baba sakin bir şekilde bunun yanlışlığını kendisine anlatmalı.
- Çocuklara seçilecek kıyafetler; mahremiyet, cinsiyet, karakter eğitimini sekteye uğratmayacak şekilde seçilmeli.
PSİKOLOG DENİZ ÖZBUDAK: PANİK YAPMAYACAĞIZ
- Eyvah öldük bittik, nasıl vereceğiz bu eğitimi demeyeceğiz.
- Realiteyi yani teknolojinin hayatımızdaki yerini kabullenip ona göre tedbirler alacağız.
- Çocuğumuzu iyi tanıyacağız. Olgunluk seviyesi, anlama düzeyini düzgün belirleyeceğiz.
- Her ne olursa olsun sevgi diliyle onları yönlendireceğiz. Çocuğumuza kural koymak yerine bir hayat standardı sunacağız ve onu bilinçaltıyla yönlendirmeye çalışacağız.
- Alternatif aktiviteler (sanat, spor, arkadaş, kitap vs.) üreteceğiz.
- Aile içi iletişim problemlerimizi ortadan kaldıracağız.
- Ebeveyn olarak biz de kendisine sınırlar koyan insanlar olduğumuzu göstereceğiz.
- Anne-baba olarak, takım halinde sınırlar koyacağız. Ebeveynler ortak karar alıp, bunları uygulamada birbirimize destek olacağız.