Kevser Özçelik
Çam ağaçlarının arasında iki şeritli, uzun bir yol. Rotanızda ilerledikçe şehrin gürültüsünden biraz daha uzaklaşıyor, yeşilin binbir tonuyla karşılaşıyorsunuz. Az ilerideki patikanın girişinde bulunan tabela, ormanın derinlerini işaret ediyor. Çakıl taşları üzerinde yürürken ağaçların arasına saklanmış küçük kırmızı bir ev beliriyor. Evin üstünde bir levha var. Yüksek sesle okuyorsunuz: Brobacken Kafe.
Daha kafeyi görmeden burnunuza dolan ekmek kokuları sizi çoktan mest etmiş. Kapıdan adım atınca güleryüzlü bir çiftle selamlaşıyorsunuz. Ann-Sofie ve Peter isimli İsveçli çift, “Bazen gülüyoruz birbirimize. Kim ormanın içinde bir kafeye gelir ki! Ama işte siz geldiniz!” diyor.
Ekmek Kokulu Bir Hikâye
Yemyeşil ağaçların gölgesinde yer alan bu kafe, hikâyesiyle de oldukça ilgi çekici. Ann-Sofie ve Peter, her şeyin planladıkları gibi gitmediği bir dönemde, hayatlarına yeni bir yön vermek isterler. Yıllarca çocuk sahibi olmayı dileyen çift, hayallerine kavuşamaz. Çok bunaldıkları bir süreçte, önlerinde bambaşka bir kapı aralanır. Bir gayretle kolları sıvayıp işe koyulurlar.
Stresten Uzak, Huzurlu Bir Hayat
Şehir hayatının stresinden sıkılan çift, sakin bir yaşam için 2005 yılında kırsala taşınır. Bahçelerindeki kulübeyi restore ederek bir kafe açmaya karar verirler. İlk başta başarılı olup olmayacakları konusunda tereddüt etseler de zamanla büyük bir müşteri kitlesine ulaşır ve işleri büyütürler. Kısa bir süre sonra, kafenin içine bir de fırın açarlar.
Ann-Sofie’nin fırıncılığa olan ilgisi, yıllar önce annesinin evde pişirdiği ekmeklerle başlamış. Çocukken uyandığı mis kokulu sabahlar onda derin izler bırakmış. Bu tutku, onu kendi ekmeklerini üretip satmaya kadar götürmüş. Yeni hayatından oldukça memnun olduğunu dile getiren Ann-Sofie, kırsal hayatın sakinliğinde şehirdeki stresi tamamen unuttuğunu söylüyor.
Bir Kafeden Çok Daha Fazlası
Ann-Sofie yılların getirdiği deneyim ve sevgiyle kırmızı kafedeki mutfağında ekmekler, poğaçalar ve çeşitli hamur işleri yapıyor. “Her gün fırından çıkan ekmeklerin kokusu, bize doğru bir karar verdiğimizi hatırlatıyor.” diyor. İlk zamanlarda sadece birkaç komşunun ilgisini çeken fırın, zamanla bölge halkının, çevre köylerin ve turistlerin vazgeçilmezi hâline geliyor.
Ann-Sofie, “İnsanların ekmeklerimizi bu kadar beğenmesi bizi çok mutlu ediyor. Bu ilgi, işimizi daha da büyütme konusunda bize cesaret veriyor.” diyor. Şimdiki planları ise kafelerini genişletmek. Yeni bir oturma alanı eklemek ve ekmek çeşitliliğini artırmak istiyorlar. Ayrıca, atölyeler düzenleyerek insanlara ekmek yapma sanatını da öğretmeyi hedefliyorlar. “Ekmek yapımı bir sanat, bu sanatı başkalarına da öğretmek istiyoruz.” diyor Ann-Sofie. Onlar için bu kafe sadece bir iş yeri değil, aynı zamanda hayatlarına anlam katan bir yuva.
Bu Şirin Kafe Nerede?
Misafirler, bu kafeye sadece lezzetli atıştırmalık veya sıcak bir içecek için değil, farklı yerel yemekleri tatmak için de geliyor. Kafede İsveç yemeklerinin yanı sıra, Meksika, İtalya ve Yunanistan mutfaklarına ait ürünler de bulunuyor. Dileyenler dumanı üstünde ekmeğinin yanına baharatlı çorbalardan da tercih edebiliyor. Ormanın kalbinde kırmızı bir çiçek gibi duran bu şirin kafe, Alingsås ve Borås arasında bulunan 180 numaralı yoldaki Gårdsbageri tabelasını takip eden ziyaretçilerini bekliyor.
Göllerle Çevrili Bölge
Ann-Sofie ve Peter’in sıcak kırmızı kafesi, İsveç’in güneybatısında yer alan Västra Götaland şehrinde bulunuyor. Norveç, Skagerrak ve Kattegat ile komşu olan şehirde yaklaşık 1.6 milyon kişi yaşıyor. Burası sanayi ve ulaşımda İsveç’in lider bölgelerinden biri. Volvo, AstraZeneca ve Ericsson gibi büyük şirketler burada yer alıyor. Şehir, Göta Nehri, Vänern Gölü ve Vättern Gölü gibi doğal güzelliklere sahip. Ayrıca, sahil boyunca birçok tatil beldesi sıralanmış durumda.