ANLAMLI BİR HEDEFİN VARSA MAHKÛM DA OLSAN GÜÇLÜSÜN!

İnsanın Anlam Arayışı, Amerika Birleşik Devletleri`nde milyonlarca adet sattı ve en etkili ''on kitap'' arasına girmeyi başardı. Belgesel kıvamındaki bu kitabı elinize aldığınızda bitirmeden bırakamayacak, iç dünyanızın zenginleştiğini hissedeceksiniz.

Kadir Afacan

İnsanın yaşamı haricinde kaybedeceği bir şeyi kalmadığında ne yapması gerekir? Viktor Frankl’ın 1963 yılında yazdığı sıra dışı bir otobiyografi olan İnsanın Anlam Arayışı, bize bu konuda ipuçları veriyor.

Çehov, “Fevkalade zaferlerim olmayabilir; fakat içinden sağ çıkmayı başardığım yenilgilerimle sizi şaşırtabilirim.” der. Tarih sayfalarında kendilerine yer bulabilenlerin olaylar ve olgulardan çok, kişisel anılar olduğunu vurgular. Viktor Emil Frankl da pek çok dilde yüzlerce baskı yapmış kitabı İnsanın Anlam Arayışı’nda, hiçbir umut ışığı kalmayan bir siyasi mahkûmun, ruh dünyasınnın direksiyonunu ele alarak düşüncelerini nasıl yönetebileceğini ve psikolojisini nasıl koruyabileceğini anlatıyor.

Frankl’ın yaşadıklarıyla örneklendirdiği teorisi, çağımızın sefaletini derinden yaşayan çaresiz insanlar için bir arayış… Bu arayış karşılığını da bulmuşa benziyor. Frankl, insani bütün değerleri yok edilmiş bir mahkûmun, hangi mekanizmalarla ayakta kalabileceğinin yöntemini kendi teorisi logoterapi ile anlatıyor. Frankl, kitabında bir bireyin olaylar ve olgularla psikolojik olarak nasıl başa çıkabileceğinin örneklerini sunuyor. İlk bölümde toplama kampında yaşadığı deneyimleri, teorisinin sarsıcılığı çerçevesinde okuyucunun önüne koyuyor. İkinci bölümde ana hatlarıyla logoterapiyi daha bilimsel bir dil ile anlatıyor. Kitabın üçüncü bölümü ise trajik iyimserlik üzerine bir denemeden oluşuyor. Her üç bölüm de kitabı bir solukta okutacak yalınlıkla karşımıza çıkıyor. Bence Frankl’ın başarısı da akademik dili insanın kendine dair arayışına yaklaştırmasında yatıyor.

SEBEPSİZ YERE MAHKUM EDİLENLERİN DÜŞÜNCE DÜNYASI

Frankl’ın başarısı, bu dünyada sebepsiz yere tutsak edilen insanların zihin dünyasını çok iyi yansıtmasında yatıyor. Tutsak alınan bir insanın zihninden neler geçtiğini veya neler geçebileceğini bize yaşatıyor. Ayrıca insanın kişiliğini ve benimsediği tüm değerleri tehdit edip onu şüpheye düşüren durumları çok iyi analiz ediyor. Sıradan bir tutsağın yaşadıklarını kuru teorilerin etkisi altında kalmadan bize hissettiriyor. Mahkûmun yaşadığı şokların onu nasıl merhamete muhtaç bir hâle getirdiğinin aşamalarını betimliyor.

Dehşeti ve korkunçluğu yaşayan insanın nasıl yavaş yavaş her şeye alıştığına bu kitapla tanıklık ederiz. İyimserliğin çaresiz durumlarda duyguları nasıl yönettiğine şahit oluruz. Her gün yaşanan affedilme yanılsamasını her siyasi esir ve tutsak yaşar. İdama giderken bile son anda bir afla kurtulacağını her siyasi mahkûm hayal eder. Af hayalinin gerçekleşmediğini gören insanın, işleri oluruna bırakmasındaki çaresizlik, durumu bize anlatır.

BİR TUTSAĞIN GELECEĞE DAİR HEDEFLERİ OLMALIDIR

Nicole Lepara “Travma bedende birikir ve kendini ilişkilerde gösterir” der. İnsanın tutsakken iç dünyası büyük hasar görür. Tutsaklık durumu onu her şeye karşı çok hassas hâle getirir. Onun için Frankl’a göre bir tutsağın iç dünyasını güçlendirmek için alması gereken tedbirler vardır. Tüm sorulanları dürüstçe cevaplandırmalı fakat kendisine sorulmayan hiçbir soruya cevap vermemelidir. Ruhsal özgürlüğümüzü ve zihinsel bağımsızlığımızı korumak için çektiklerimize değmeyecek düşüncesini, insan asla aklına getirmemelidir. Yaşamın bir anlamı varsa çektiğimiz ıstırapların da bir anlamı vardır. İnsan kendini o anlamın geleceği zamana hazırlamalıdır. Yoksa an (içsel zaman) geçmez olur ama haftalar, yıllar çok hızlı geçer.

Tutsağın geleceğe dair bir hedefi olursa hayatı içsel galibiyetlere dönüştüren deneyimlerden bir zafer çıkarabilir. İçsel gücü artırmanın yolu da bir gelecek hedefi belirlemektir. Bu, umudu da canlı tutar. Geleceğe dair umudunu kaybeden insanın yaşama arzusu bir anda felç olur ve bedeni hastalıklara yenik düşer. Bu yüzden kendimizi her gün, her saat, hayat tarafından sınanan insanlar olarak düşünmemiz gerekir. Hayat, sorularımıza doğru cevaplar bulup görevleri tamamlamaktır. Aslında insan yaşadığı ıstıraplarla Yaratan’dan başka korkacak hiçbir şeyin kalmadığını fark eder.

VIKTOR EMIL FRANKL KİMDİR?

Psikolojide Viyana ekolü olarak bilinen insancıl varoluşçu akımın kurucusudur. Viyana’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Tıp eğitimi aldı. Nazi iktidarında Yahudi hastanesinde nöroloji bölümünde çalıştı. 1942 yılında ailesi ile önce Prag yakınlarındaki bir toplama kampına getirildi. Oradan da üç yıl kalacağı Auschwitz toplama kampına gönderildi. Bu kamptan sağ kurtulmayı başaran az sayıda kişiden birisidir. Kampta kaldığı ve kamptan kurtulduktan sonraki dönemde logoterapi diye yeni bir psikoterapi teorisi ortaya attı. Bu teoriye göre insan, kendine bir anlam inşa edip bu anlam çerçevesinde bir hedef koyabilirse yaşamın gelgitlerine karşı daha çabuk uyum sağlayabilir. Frankl’a göre sorunlarımızın çoğu, yaşamda anlam bulamamaktan ve bunun neticesinde varoluşsal bir boşluğa düşmekten kaynaklanmaktadır.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar