Trajediden Birliğe

Yine bir gün ruhum çok daralmıştı. Nefsim o ağırlığın altında adeta inliyordu. Ben de dayanamadım ve bu sıkıntıdan bir halas bulmayı, rahatlamayı arzu ettim. Bana şöyle denildi: "Ne istiyorsun?'" Ben de cevap verdim: "Hayatı olmayan bir ölüm ve ölümü olmayan bir hayat istiyorum!"

Sis’in (La Niebla) yazarı Miguel de Unamuno, insanın bölünmüş bir evde yaşadığını söyler. İnsan düşünsel evreniyle kurulurken, durmadan ölüme doğru yürümesiyle yıkılır. Düşüncesi “sonsuz”a işaretken, kendisi “geçicilik”te oturur.

Bu bölünmüşlüğün ağrısıyla yazılan metinlerde, yaşamın beyhudeliği görülür. Yaşananın “akıl dışı”, aklın kurduğunun ise “hayat dışı” olduğu söylenir. Varlıkta görünen akıl dışı olunca, varlık karşısında düşünen olarak belirmek de katlanılamaz olur. Dolayısıyla; varlığa doğan değil, varlıktan bir cüz olmak istenir. Bu, Albert Camus’da şöyle dile gelir: “Ağaçlar arasında bir ağaç, hayvanlar arasında bir kedi olsaydım, bu yaşamın bir anlamı olurdu, daha doğrusu bu sorunun hiç anlamı olmazdı, çünkü dünyadan bir parça olurdum. Bu dünya olurdum, oysa şimdi tüm yakınlık gereksinimimle onun karşısındayım. Öylesine önemsiz olan bu us, işte beni tüm evrenin karşıtı yapan bu.”

Zorlukla Birlikte Gelen Kolaylık

Ne varlık bu görünenden ibarettir ne de insan böyle görür sadece. Varlığın ve insanın böyle okunup karşılanmasından ayrışan, başka türlü bir varlık ve insan tasavvuru da vardır. Görüneni görünmeyenin cisimleşmiş hâli olarak gören; insanın özneliğiyle gerçekleşen inşa ve yıkımın mutlak olmadığını düşünen bir evren… Niçin fizik, metafiziğin görüneni olmasın? Neden, beyhudelik olarak beliren hâl, beş duyuyla ve akılla örülen bir zindanda oturuş manasına gelmesin?

Bu başka türlü evrenin kurucularından Abdülkâdir-i Geylânî’den bir alıntıyla, ovanın karanlığından dağların zirvesine yürüyelim: “Üzerime çok ağırlık geliyordu. Öyle ki bu ağırlık bir dağın üzerine konsa, o dağ çökerdi. Bu ağırlık ne zaman gelse hemen yan tarafım üzerine yere uzanıp şöyle derdim: ‘Muhakkak ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Muhakkak ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır.’ sonra başımı yukarı kaldırırdım ve üzerimden o ağırlık giderdi.”

Yaratılmış Olanda Eşitlenmek

Halk; insanlar manasına geldiği gibi, yaratılmış olmakta eşitlenen her şey de demektir. İnsan da dâhil, yaratılmış olmakta eşitlenen varlık, kendi başına özerk ve bağımsız değildir. Görünürlükte keşfedilen ilk şey, tüm hakikati vermez. Yaratılan; bir şekilde görünerek kendini gösterirken, gizlediğiyle de büyük hakikatin tecellisi olur.

Varlık, işaret ve mecaz demektir. İnsan, ilk anlamından ibaret teknik bir metne değil; katmanlı ve çok anlamlı bir şiire doğar. Biyolojisiyle ve aklıyla sınırlı değildir. Bir insanda çok insan uyuklar. Varlığın; şiirin açılması, okuyucusundan bir irtifa bekler. Doğulan şey, öyle bir şiirdir ki, mahremi olmayana peçesini açmaz.

İnsan, biyolojisinde ve aklında tutuklu kalmaz; çitlerden atlayıp yükseğine tırmanırsa doğduğu varlığın açılıp başkalaştığını fark eder. Kendisindeki basamaklardan çıkıp doğduğu şeyin hakikatine eren, dünyanın yaşattığı zevkin ve ölümle gelen korkunun sahibi olmaktan çıkar. Daha yüksekten bakıp görebildiğinden, bu zevk ve ölümün, aslında zevk ve ölüm olmadığının idrakine varır. Varlığın görünen hakikatine tutuklu olmaktan çıkıp görünmeyen hakikatleriyle olur. Böylelikle ne varlık ne de insanın kendisi özne olarak kalır; hakikatleri ne ise bu belirir.

Birliğe Kavuşmak

İnsan, akletme ve idrak kabiliyetiyle varlıktan ayrışır. Varlığı açıp okuyabilmesiyle belirip var olduğunu, büyüdüğünü görür. Bu görmeyle “ben” diyeceği bir an olur. Kişi hakikati üzere bir idrak sahibiyse, “ben” diyeceği sırada Mutlak Zat’ın hakikatiyle karşılaşır. Bu karşılaşma “ben”liğinin bir hükmünün olmadığını gösterir. Bu fark ediş; “ben” ve “Mutlak Zat” ikiliğini imkânsız kılıp, Mutlak Zat’ın her şey(de) oluşunu ifşa eder. Bu sayede insan sadece Mutlak Zat ile kalır. Böyle kalınca ölüm diye bir şey de kalmaz. İnsanın kendisi ve varlık, çokluk, bütünüyle birliğe kavuşur. Bu hâl, Camus’nun kendinden vazgeçip bütüne karışma özlemine benzer gibi anlaşılabilir ama öyle değildir. Zira buradaki bir nesneleşme değildir. Ağaçlardan bir ağaç veya kedilerden bir kedi olup insan olmaktan çıkılırken “ölümü olmayan hayat”ta, insan ve varlık “bütün”de ama hakikatleriyle kalarak ebedileşirler.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar