Yalnızlık Salgınının İlacı:Sılayırahim

Sılayırahim, günümüzde anlam kaymasına uğramış kavramlardan biridir. Bugün daha çok memleket ziyareti anlamında kullanılan kavram aslında akrabalara, yakınlara iyilik yapmak, iyi ilişkileri ve irtibatı muhafaza etmek anlamındadır.

Yakınlara iyi muamele, genelde toplumla, özelde hısım akrabayla ilişkileri koparmama, güzel ahlakın önemli unsurlarından biri olarak altı çizilen başlıca hususlardan biridir. Öyle ki Ömer b. Abdülaziz devrinden beri cuma hutbelerinde okunması âdet olan ayette Müslümanlara hatırlatılan emirlerden biri de sılayırahimdir. Kavramdaki “rahim” ana rahminden hareketle akrabalık anlamındadır, “sıla” ise vuslatla aynı kökten bir kelime olup, ulaşma, kavuşma gibi anlamlara işaret eder. Sılayırahim kavramının karşıtı akrabalık bağlarını koparmak anlamında “kat’-ı rahim”dir.

Peygamber Vasfı

Sılayırahim Peygamber efendimizin henüz omuzlarına peygamberlik vazifesi yüklenmeden önce de dikkat ettiği ve onun güzel ahlakını anlatanların üzerinde durduğu özelliklerinden biriydi. Öyle ki Müslümanlar ilk hicret diyarı Habeşistan’a gittiklerinde Hz. Cafer, Necaşi’nin huzurunda onu anlatırken bu özelliğinden de bahsetme gereği duymuştur. Yine aynı şekilde o sıralar Şam bölgesinde bulunan Heraklius, kendisine gelen davet mektubu üzerine Peygamber efendimiz hakkında bilgi almak için Şam’da bulunan Arapları huzuruna çağırmıştı. Onlar adına sözcüleri olarak Ebû Süfyan’ı sorguladığı zaman söz konusu diyalogda geçen sorulardan biri de sılayırahimle ilgiliydi. İlk vahiy nazil olduğunda, Hatice annemiz Peygamber efendimizi teselli ederken onun güzel ahlakını oluşturan vasıflarını sayar ve Allah’ın O’nu zayi etmeyeceğini söyler. Bu konuşmada da annemiz, muhterem eşinin akrabalık hukukuna hürmetini anmadan geçemez. Kur’an-ı Kerim’de Allah’a saygıdan veya saygısızlıktan bahsedilen yerlerden hemen sonra başta ana baba olmak üzere yakınların haklarına riayet etmekte ve akrabaya iyilik yapmaktan bahsedilmektedir.

Zor mu?

Günümüzde sılayırahim bir bakıma zorlaşmış gibi görülmektedir. Artık birçok akrabamız, kardeşlerimiz aynı köyde, aynı şehrin farklı mahallelerinde ikamet etmemektedir. Ama bir başka açıdan sılayırahimin çok daha kolay yapılabilir hâle geldiğini de söyleyebiliriz. Mesafelerin uzaması, artık farklı şehirlerde ve farklı ülkelerde olan akrabaları ziyareti zorlaştırmış olsa da görüntülü iletişim araçlarının yaygınlaşması, teknoloji kullanımının kolaylaşması sılayırahime, eş dost akraba ziyaretine kolaylık getirmiş, yeni kapılar açmıştır.

Hâl Hatır

Bugün, bayramda seyranda, en uzak yerlerdeki akrabalarımız, eski mesai arkadaşlarımız, dostlarımız bile birkaç tuşa basarak ulaşabileceğimiz yakınlıktadır çoğu zaman. Ayrıca bazı uygulamalar toplu görüşmelere de imkân vermekte, mesela beş altı veya daha fazla kişi bir bayram sabahı veya herhangi bir zaman bir araya gelebilmekte, hasbihâl edebilmektedir.

İnsanların yalnızlaştığı, kimsesizleştiği, yalnızlığın, hatta yalnız ölümlerin arttığı günümüzde belki de bu toplumsal salgının ilacı sılayırahmi yaygınlaştırmak, uzaktan da olsa hal hatır sormaktır. Samimi bir kulak tarafından dinlendiğini bilmek birçok ümitsiz insan için, içine düştüğü kimsesizlik kuyusunda bir ışık olabilir.

Bir Hadis

Sılayırahim söz konusu olduğunda yakın akrabanın inancı, hatta Müslüman olup olmaması bile önemli değildir. Peygamber efendimiz, “Dininizden ötürü sizinle savaşmayan, sizi yerinizden, yurdunuzdan etmeyen kâfirlere gelince, Allah sizi, onlara iyilik etmeden, adalet ve insaf gözetmeden menetmez. Çünkü Allah âdil olanları sever.” mealindeki ayetin (Mümtehine suresi, 60/8) bu konuyla ilgili olduğuna işaret etmiştir. (Müsned, VI, 344; Buhârî, “Hibe”, 29)

Not Defteri

Ömrün Uzaması

Peygamber efendimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “Nesebinizden sılayırahim yapacaklarınızı öğrenin. Zira sılayırahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır.” (Tirmizî, birr, 49; müsned, II, 374.) Bu ve bunu destekler mahiyetteki diğer hadislerde, sılayırahimin ömrü uzattığı beyan edilmektedir.


Ömrün uzatılması meselesinin niçin sılayırahime tahsis edildiği hakkında şunlar söylenebilir. Günümüzde en çok gadre uğrayan İslami prensiplerden biri de hiç şüphesiz yakın akrabanın unutulmasıdır. Derecesine göre yakınların ziyaret edilmesi, onlarla aramızda vuslatın sağlanması, başta anne baba ve kardeşler sonra nine, dede, dayı, teyze, amca ve hala gibi yakınların görülüp gözetilmesi büyük bir önem arz etmektedir.

Hz. Hatice validemiz Peygamber efendimizle ilk vahyin heyecanını paylaştığı zaman Peygamber efendimizin, Hz. Cebrail’den ilk ayetleri aldıktan sonra “Kendimden korkuyorum.” demesine mukabil; “Hayır! Ebediyen Allah seni zayi etmeyecektir. Şüphesiz sen sılayırahim yapıyor, ihtiyacı olanın elinden tutuyor ve yoksula bakıyorsun…” demiştir. (Buharî, bed’ul-Vahiy, 3, menakibu’l-ensar, 45; Müslim, iman, 252.)

(Bir Müslümanın Yol Haritası kitabından kısaltılarak alınmıştır.)

İz Bırakan Şahsiyetler

Babanzâde Ahmed Naim

Babanzâde Ahmed Naim Efendi, Darülfünun’un son müderrislerinden biri, büyük bir hadis âlimi ve milli mücadele yıllarında Ankara’da hizmet etmiş bir mücadelecidir. Mehmet Akif’in en sevdiği arkadaşlarından biridir. Akif onun sahabeden sonra en çok sevdiği insan olduğunu söylermiş. Babanzâde’yi niçin bu kadar çok sevdiğini soranlara da onun üç özelliğini sayarmış: Sorulmadan malumat söylememesi, dinlemeyi bilmesi ve sözü senet sayılan bir adam olması.

Ahmed Naim, 1872 yılında Bağdat’ta doğar, Galatasaray Sultanisi’nde ve Mülkiye Mektebi’nde okur. Daha sonra İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülecek olan Darülfünun’da felsefe, mantık, ruhiyat (psikoloji) ve ahlak dersleri okutur. Kurum, üniversiteye dönüştürülürken açıkta bırakılan müderrislerden biri de odur. Artık öğrencilerinden ayrıdır. Bir yıl sonra 13 Ağustos 1934’te öğle namazının ikinci rekatında secdedeyken ruhunun ufkuna yürür.

Bir Dağ Gibi Yıkıldı

Sevgili arkadaşının ölümü üzerine Mehmet Akif “Naim’in vefat haberi üzerime dağ gibi yıkıldı.” der.


Babanzâde Ahmet Naim, çok iyi Arapça, Farsça ve Fransızca bilirdi. Edebiyat ve musiki bilgisi ileri derecedeydi. Batı bilimlerine de hem ilgi duyar hem aşk derecesinde sevgi beslerdi; yalnız maddeciliğe düşman denecek kadar karşıydı. Çok önemli ilmi eserler kaleme aldı. En son, en önemli eseri Tecrid-i Sarih Tercümesi üzerine çalışıyordu. Hadis ilmine dair çok değerli, doyurucu bir giriş yazdı, çeviriye başladı. Ne yazık ki tamamlamak nasip olmadı. Eserin çevirisi Kâmil Miras tarafından tamamlandı. Babanzâde, Fransızcadan yaptığı tercümelerde bazı terimlere bulduğu karşılıklarla da dikkat çekerdi. Bazı terimlere karşılıklar teklif eder, teklifi heyet tarafından kabul edilmezse kendi yazılarında kullanırdı.


Bir de Ahmet Naim Efendi’nin Yahya Kemal’le tartışması vardır ki yakın tarihimizdeki yaklaşımlara ışık tutması açısından önemlidir. Nihat Sami Banarlı’nın anlattığı tartışma özetle şöyledir.

İstanbul’un Manevi Dinamikleri

Yahya Kemal’le Babanzâde’nin baraber Darülfünun’da hocalık yaptığı zamanlardır. Yahya Kemal halkın din anlayışını ve yorumlamasını, mezarlara, türbelere yüklediği anlamı anlatmakta, bu ruhu savunmaktadır. İstanbul’un manevi dinamikleri kabul ettiği mimari eserleri, onlarla taşınan geleneği yücelten şiirler, makaleler kaleme almaktadır. Bu bir çeşit Anadolu veya Türk İslam’ı diyebileceğimiz yaklaşım Ahmet Naim Efendi’nin hoşuna gitmez. Sonuçta kabre kutsiyet atfetmek bir bakıma dini tahrif gibi görünmektedir ona. Bir gün ciddi ciddi tenkit eder şairi, tartışırlar. O ve arkadaşları, dini ilk günkü hâliyle, Kur’an ve hadiste nasılsa o hâliyle anlatma taraftarıdır. Aradan yıllar geçer, köprünün altından çok sular akar. Birgün iki eski mesai arkadaşı Vefa’da, bir türbe ziyaretinde karşılaşırlar. Artık Babanzâde de Yahya Kemal’in görüşüne yaklaşmıştır. Şaire hak verdiğini ifade eder. Dinin saf ve ilk kaynaklarıyla aktarılması bir şekilde engellense de gelenek ve halk akidesine sirayet eden hâli her halükârda yaşamaya devam edecektir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Babanzâde Ahmed Naim hakkında şöyle demiş: “Her ne zaman bir kelimede tereddüde düşsem ona sorar tereddüdümü giderirdim. Tercümede benim için danışılacak biricik âlim, Babanzâde Ahmed Naim Efendi idi. Onun bilgisi ele geçmez bir hazine, ilim ve fazileti ise büyük bir defineydi. O gidince pek sarsıldım, âdeta can evimden vuruldum.”

“Felsefî düşüncelerin milletlerin hayatı üzerindeki geniş tesirleri inkâr olunmazsa da derin görüşlü kimselerin gözünden saklanamayan bir nokta vardır ki o da umumun zihnî tekâmülüne yardım ettiği hâlde, felsefî nazariyelerin, kalplere işlemek ve ahlâk kaidelerini ruhların derinliklerinde yaşatmak bakımından din ve itikat derecesinde hâkim olamamaları ve bu hâkimiyeti kazanamamalarıdır.
Felsefî nazariyelerin birbirine aykırı düşmesi ile beraber felsefelerin, fikir hürriyeti ve istidlal bakımından açtığı geniş yol, onun bu hâkimiyeti kazanmasına engel olmaktadır. Beşer tarihinin her safhası bize gösteriyor ki insanların havassını da avamını da hayran eden faziletlerin ve en hayırlı işlerin gelişme devirleri, itikat ve imanın en köklü olduğu zamanlara tesadüf etmiş ve itikatların yozlaşması devirlerinde ise kötülükler ve türlü türlü fenalıklar, cemiyet hayatında hükümran olagelmiştir.”

Babanzâde Ahmet Naim, İslam Ahlakının Esasları

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar