Küçük ayaklara sahip olabilmek için demir ayakkabılar giymek, asil bir görünüme kavuşmak hevesiyle arsenikli pudralar kullanmak, güzel bir cilt için timsah gübresinde çamur banyosu yapmak gibi metotlar, devrin ölü kadınlarının güzel görünmesine sebep oldu! Neyse ki bu uygulamalar artık gerilerde kaldı. Ancak kadınlar, çağlar geçtikçe güzelliklerini vurgulamanın yeni yollarını buldular.
Kadınları asırlar boyunca peşinden sürükleyen “güzellik” tam olarak neydi? Kime, neye göre belirleniyordu? Kriterleri var mıydı? Tarihin ilk devirlerinden bu yana süregelen bu ve benzeri tartışmalar neticesinde insanlar, güzeli ve güzelliği hep kendi dönemlerinin standartlarına göre yeniden tanımladılar. Aslına bakılırsa çağımızda da durum öncekinden pek farklı değil. Bugün dermatoloji ve plastik cerrahi polikliniklerini dolduran kadınların çoğu, “zamanın” güzellik standartlarına uyuyor. Bununla birlikte hemen hepsinin tarihteki hemcinsleri gibi bir başka ortak hedefleri var: Çok daha güzel olmak!
Daha albenili olmaları yönündeki sosyal baskıları ve ekranlarda boy gösteren güzellik abidelerini düşününce bu hedefi anlamak çok da zor değil. Buna sektörün sunduğu imkânlar; cerrahi operasyonlar, lazer teknolojileri, dolgu/botoks yöntemleri ve kozmetik ürünler de eklenince arzı yaratan endüstrinin etki alanı genişledikçe genişliyor.
Bu sektörün tüketim sisteminin bir parçası olduğu gerçeğini akıldan çıkarmamakta fayda var! Sistemin diğer aygıtları gibi insanların zaaflarına odaklanıyor ve toplum standartlarına göre “güzel” de olsanız peşinizi bırakmayarak her gün karşı koyamayacağınız tekliflerle yeniden karşınıza dikiliyor. Ve bingo! Nihayet Miss Universe yarışmasında kâinat güzeli seçilmiş de olsanız sahip olduğunuz büyüyü kaybetmemek için sayısız operasyon geçiriyorsunuz. Sanırım bu ortamda bilinçli kimselere düşen; komplekslere girmemek, tüketim aracına dönüşmekten sakınmak; zaman, emek ve maddi-manevi birikimlerini güzellik endüstrisinin çarklarına kurban etmemek. Sözün kısası, güzelliği “amaç” olarak konumlandırma hatasına düşmemek.
Sevdiğimiz insanların kaçını “sadece güzel olduğu için” seviyoruz? Pek çok ünlü sanatçı, güzel olduğu için değil, aynı zamanda insanlık yararına hizmet ettiği için, sosyal projelerde aktif rol aldığı için hayranlarının kalbine taht kuruyor. Güzellikleriyle girdikleri kalplerde kalmanın yolu, iyi insan olmaktan geçiyor çünkü. Efendimiz de bu yüzden bir kadınla malı, soyu, güzelliği ve dini için evlenilir dedikten hemen sonra “dini bütün olanın”, “ahlâkı güzel olanın” seçilmesini tavsiye ediyor.
Birey olarak toplum tarafından onaylanmak, beğenilmek ve takdir edilmek istiyoruz. Fakat bu gereksinimlerimizi karşılamanın güzellikten başka yolları da var. Kendimizi tanıyıp becerilerimize odaklanarak, sanat ve spor faaliyetleriyle meşgul olarak, sosyal projelerde aktif rol oynayarak da bunu pekâlâ başarabilir; hayatımıza daha özgüvenli bireyler olarak devam edebiliriz.