Gülnihal Doğan
BİR KELİME: “Beyhude”
Yararı olmayan, bir faydaya hizmet etmeyen anlamına gelir. Farsça bî-hûde kelimesinden dilimize beyhude olarak geçmiştir. Yakup Kadri’nin Kiralık Konak romanında beyhude kelimesi şöyle geçer: “Hayat bir an içinde, ona, en çıplak ve en kaba hâliyle görünmüştü. Bu dünyada her şey ne bayağı, ne beyhude, ne kirliydi!..”
BİR SÖZ
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. (Oğuz Atay)
BİR BİLGİ
Samanyolu Galaksisindeki dev kara deliğin ilk fotoğrafı çekildi. Sagittarius A* adı verilen ve galaksimizin merkezinde yer alan kara delik, 4 milyon Güneş kütlesine sahip. Etrafında bizimle beraber diğer gezegenler, bizim güneşimiz ve başka güneşler de dönüyor. Kara deliğin çapı yaklaşık 60 milyon kilometre uzunluğunda. Dünya ile arasındaysa 26 bin ışık yılı mesafe var.
AYRAÇ: STEFAN ZWEIG | SATRANÇ
Eğer Zweig ile henüz tanışmadıysanız, başlamak için Satranç iyi bir kitap olabilir. Satranç üzerinden kurgulanan bu uzun öykü, Stefan Zweig için okurla bir vedalaşma aynı zamanda. Çünkü yazar, son kitabı Satranç’ı ölümünden birkaç ay önce tamamlamış, daha sonra Nazilerin karanlık dünyasının verdiği umutsuzlukla eşi ile birlikte intihar etmiştir. Onun yaşamından izleri kitapta da görüyoruz. Kitabın ana karakteri Dr. B. dünyaca ünlü bir satranç ustasıdır. Rakiplerini çok kısa sürede yenilgiye uğratır. Onun bu kadar güzel satranç bilmesinin arkasında ise alışılmadık bir hikâye vardır. Tıpkı yazarın yaşadığı dönemde olduğu gibi Nazilerin baskısına maruz kalmış olan kahramanımız, bir odaya hapsedilir. Hiçliğe mahkûm edilen Dr. B., bir gün bir şekilde elde ettiği küçük bir satranç kitabı ile bu sıkıcı yalnızlıktan kurtulmaya çalışır. Odasında tek başına oynadığı bu oyuna kendini öyle bir kaptırır ki, artık tahtaya gerek duymadan oyunu kafasının içinde bile oynayabiliyordur. Bu gerilim dolu kurguda hem hüzün hem ruhsal gelgitler hem de hayata tutunma çabası yer alıyor.
KÜRATÖR: Ernst Leitz Müzesi | Wetzlar, Almanya
Fotoğrafçı Steve McCurry’nin dünyaca ünlü “Afgan Kız” fotoğrafını hemen herkes bilir. Peki bu fotoğrafı çeken makineyi? Leica, Magnum fotoğrafçısı Steve McCurry gibi birçok fotoğrafçının tercih ettiği bir fotoğraf makinesi markası. Üretimine 1986 yılında başlanan markanın, Almanya’nın Wetzler şehrinde bir de müzesi var. Fotoğraf meraklılarının keyifle ziyaret edecekleri müze, yakın zamanda da yenilendi. Müze, ziyaretçilerine optik cihazlar, dürbünler ve film kameraları üreten şirketin koleksiyonunu sunuyor. Müze binasında aynı zamanda fotoğraf sergileri de yer alıyor.
SEYİR DEFTERİ: Life in a Day 2020
Siz bu yazıyı okurken dünyada yaşayan diğer insanlar ne yapıyor dersiniz? Hayatın farklı ülkelerde, farklı kültürlerde nasıl aktığını hiç merak ettiniz mi? Yönetmen Kevin MacDonald bu merakın peşine düştü ve enfes bir film çekti. Daha doğrusu insanların kendi filmlerini çekmelerini sağladı.
Life in a Day 2010’un devamı niteliğindeki Life in a Day 2020, 192 ülkeden insanın kendi imkânlarıyla çektiği videolardan oluşan bir belgesel film. 87 dakika süren bu yapım, tamamı 25 Temmuz 2020’de çekilen 324.000 videodan derlenerek hazırlandı. Geçtiğimiz yıl 1 Şubat 2021’de Sundance Film Festivali’nde, 6 Şubat’ta da YouTube’da prömiyeri yapılan belgesel filmin düzenlenmesinde otuza yakın çok dilli editörün yanı sıra, dünyanın farklı bölgelerinden eleştirmenler de görev aldı.
Tek bir günde dünyanın portresini çizmek
Yönetmen MacDonald, hazırlayacakları filmi duyurduğu videoda şöyle söylüyor: “Tek bir günde dünyanın portresini çiziyoruz. Sosyal medyaya yansıttığınız, her şeyin güzel göründüğü hâlinizi aramıyoruz. Biz samimiyet arıyoruz. Bu filmde, insanların geriye dönüp baktıklarında 2020 yılının nasıl bir yıl olduğunu görmelerini istiyoruz.”
Peki bu belgeselde ne var?
Bu belgeselde, 25 Temmuz 2020’de ne olmuşsa onu izliyoruz. Doğumlar, mezuniyetler, yaslar, evlenme teklifleri, protestolar… Hepsinden önemlisi, bu film sayesinde, tüm dünyanın korkulu rüyası hâline gelen Kovid-19’un insan hayatlarını nasıl değiştirdiğine şahitlik ediyoruz.
Belgeselde, on yıl önceki ilk filmde yer alan kişileri ve onların değişimlerini de izliyoruz. Annesi ölen ve babasıyla yaşayan Japon çocuğun büyüdüğünü ve yalnızlıklarının bittiğini görüyoruz mesela. Bir başka videoda, bir annenin, Life in a Day 2010 için filme aldığı oğlunu, 2020’de Korona Virüsü nedeniyle kaybettiğini öğreniyoruz. Bu bakımdan belgeselin yer yer ağlatıp yer yer güldürdüğünü söyleyebiliriz.
Belgeselde Türkiye’den katılımcılar da var
Filmin diğer yönetmenlerinin -MacDonald onları böyle tanımlıyor- arasında, Türkiye’den de pek çok isim görüyoruz. Filmin ilk dakikalarındaki bir halay videosu Türkiye’ye aitmiş gibi görünüyor. Ayrıca Türkçe konuşulduğuna tanık olduğumuz iki de sahne var. İlk video, hayvancılıkla geçinen kalabalık ve neşeli bir aileye ait. Diğerinde ise eski fotoğraflara bakıp 16 yıl önce kaybettiği eşini yad eden ihtiyar bir kadın var.
Life in a Day, bize yaşamın ortak dertleri olduğunu gösteriyor. Hepimizin yaşam mücadelesi verdiği bu hayatın inişlerini ve çıkışlarını fark ettiriyor. Hayatın ortak ve zıt yönlerini, bambaşka taraflarını öğreniyoruz. Tam da bu açıdan çok kıymetli! Kurgu olmadığı için, hayatın ta kendisi olduğu için! Hepimizin bu dünyaya ait olduğunu ve birlikte yaşamaktan başka çaremiz olmadığını gösterdiği için…