Küreselleşen ve modernleşen günümüz dünyasında artık homojen topluluklardan bahsetmek mümkün değil. Bir ülkede, bir şehirde ve hatta çoğu kez mahallelerde dahi tüm sakinlerin aynı millet, aynı milliyet veya aynı dinden olmaları ihtimali çok düşük. Çoğulluğun olduğu ortamlarda ise iletişime geçmemek, birbirinden etkilenmemek ve hatta birbirine karışmamak söz konusu olamaz.
Entegrasyon ve asimilasyon olarak tabir edilen uyum ve uyumsuzluğun uç noktaları, göç toplumlarının ve buna dair araştırmalar yapan sosyoloji biliminin bir bölümü. Çok dinamik olan ve gün geçtikçe yenilenen bu alan için kesin formüller ve çözümler sunmak mümkün değil. Neticede entegrasyon ve asimilasyon, makro perspektifte araştırılan zemine ve mikro perspektifte şahıslara göre şekil almakta.
Son yıllarda cebrî göç (forced migration) neticesinde ülkesinden çıkıp başka ülkelere yerleşen fertlerin, içinde bulundukları yeni yaşam ortamları ve koşulları neticesinde asimilasyondan korunma ve entegrasyonu artırma sorularına genel cevap niteliğinde düşünülebilecek en güçlü kavram “diyalog” olmakta. Uzun yıllara dayanan bu pratik, artık kendine has bir çalışma ve birimi teşkil etse dahi, sadece o alanda çalışanlar tarafından değil, tüm gönüllülerin yaşadıkları toplumun insanları ile iletişime geçerken uyguladıkları bir yöntemdir. Bu yöntemin uygulamalarında kendi içimizdeki çeşitlilik ve farklılıklar kadar çok yönlülük bulunmaktadır. Aramızda üçüncü ve hatta dördüncü nesilde o topraklarda yabancı bir uyruğu olup o ülkenin vatandaşları olanlar var iken, daha birkaç yıl önce ülkelerinden çıkmış insanlar var. Bu kişiler çoğu kez hayatlarında ilk defa azınlığı teşkil etmekte ve yeni bir yabancı dil öğrenmekte.
Diyalogda Yapılmaması Gereken Büyük Hatalar
Peki bu farklı yaşam ortamına ayak uydurmaya çalışan birilerine, üç nesildir tecrübe toplamış ve içselleştirmiş birileri diyalog ve uyum adına ne gibi önerilerde bulunabilir?
Öncelikli olarak evrensel değerler ekseninde ve insan hakları açısından diyaloğa girmek isteyen insanların yapmaması gereken, tabiri caizse “diyaloğun büyük günahları” bağlamında değerlendirilebilecek hatalar şunlardır:
İlgilenmek: “İlgilenme”, alt ve üst konumu belirleyen bir vasıf olarak tabir edildiği için ilgilenen kişi her daim ilgilenilenden daha üstün ve bilgilidir. Bu tutum belli bir zaman sonra itici gelip olası bir dostluğu ve muhabbeti henüz yeşermeden öldürebilir.
Dinî hassasiyetleri dikkate almamak: Diyaloğa girdiğimiz insanların dinî tercihleri ve pratikleri hakkında yorum yapma, onları irşat etme cehdine girme, o kişi ile münasebete girmenin çok dışında bir sonuca yol açmaktadır. Alenen irşat etme faaliyeti misyonerlik yapan gruplar için normal olsa dahi, diyalog ile uğraşan insanların hedefi olamaz. Dostluk kurma ve birbirini iyi tanıma her zaman merkezî hedef olmalıdır.
Siyasi, kültürel ve milli yarışlara ve mukayeselere girmeme: Diyalog içinde olduğumuz kişilerle hiçbir şekilde tarihe dayanan kavgaları, milletler arası tartışmaları, siyasi farklılıkları kendi dostluğumuzun atmosferine sokmamalı. Objektif bir şekilde fikirlerin tartışıldığı bir ortamda, sorulduğu takdirde ve karşı tarafın hassasiyetleri göz önünde bulundurularak şahsi fikir ve görüşler beyan edilebilir. Diyalog gönüllüsü, bu konuların tartışıldığı atmosferlerde tetikleyici tarafta bulunmamalıdır.
Dengesizliğe kaymama: Diyaloğa girdiğimiz insanlara ister hediye verirken, ister davet sunarken veya ikramlarda bulunurken zaman zaman kendimizi coşkuya kaptırıp abartabiliyoruz. Samimane duygulardan meydana gelen sevinç neticesinde karşı tarafı, fark etmeden, ezip bezdirebiliyoruz. Bu ikramların kararı ülke ve kişiye göre çok değişken olabilir, tam olarak nabza göre şerbet ayarlaması yapılması gereken alan burası. Diyalog için buluştuğumuz kişileri hep kendi sofralarımıza davet edip hep kendi yazarlarımızdan muhabbeti açıyorsak, belki farkına varmadan diyalog partnerimizin kendini anlatma imkânını da elinden almış oluruz.
Diyalogun Olmazsa Olmazları
Kendini çok iyi tanımak: Diyaloğa giren kişi kendini ne kadar iyi tanırsa o denli özgüvenli olur ve derin muhabbet kapıları açabilir.
Samimi gayret, merak, muhabbet: Diyalog insanı öncelikli olarak samimi gayret gösterip, yaşadığı ortam ve insanlara karşı sağlıklı bir dozda merak duymalı ve yaratılanlara Yaradan’dan ötürü temel bir muhabbet beslemelidir.
Yeniliğe ve bilmemeye açık olmak: Diyaloğa giren kişi kendini “bilmemeye” (karşımdakini bilmiyorum, anlatacaklarını bilmiyorum, bilmediğim yeni bir şeyler öğreneceğim) ikna etmeli ve öğrenme moduna geçiş yapmalıdır.
Mükemmeliyetçi olmamak: Diyalog yapan şahısların, ellerinden gelenin en iyisini yapmaya odaklanırken mükemmeliyetçi olma tehlikesine düşmemeleri gerekir. Söz gelimi mükemmel konuşma isteğimiz bizi başka insanlarla iletişime geçmekten alıkoymamalı. Bazen her şeyi çok güzel planlamamıza rağmen elimizde olmayan nedenlerden dolayı engeller ve terslikler çıkabilir. Bunlar bizim insan olduğumuzu ve her şeyde hata payının olabileceğini hatırlatmalı.