Hasan Çağlayan
Dağdır benim babam; dağ. Onu ne çok özlerim. Onu anarım bazen, sabahtan akşama kadar. Onu düşler, onu susar, onu söylerim. Resmini ezbere çizer oldum. Başucumda o var. Onunla dolu defterim. Ziyaret günleri bir türlü gelmek bilmez. Gün saymaktan usanmam; koşar giderim. O da beni beklermiş, öyle diyor. Sımsıkı sarılır; öper, öper, öperim. Baba derim, niçin gelmiyorsun bizimle; evimizde büyük bir boşluk var sensiz? Baba, derim, ne zaman biter işlerin?
Biraz daha sürer, diyor. Önemliymiş, değilse ayrı kalmazmış bizden. Bunca insan ancak yetiyormuş. Kolay değilmiş. Hele bir bitsin, hele bir bitsin, uçarak gelirmiş. Özlediği yemeklerden yermiş. Denize gidermişiz; pikniğe, parklara, alışverişe birlikte. Çokça paramız olurmuş. Oyuncaklar, giysiler, yiyecekler alırmışız; harcarmışız dolu dolu. Bunları özlemiş.
Niyeyse ağlayanlar görüyorum. Ben ağlamıyorum. Annem de ağlamaz; güçlüdür o. Baba derim, biraz şımarıp, kaldığın odayı görsem. Hem, bahçenizde oynasam, ne dersin? Annem demişti, gökyüzü çok güzel görünürmüş bahçenizden. Mavi, masmavi, masal gibi. Bembeyaz bulutlar geçermiş, pamuklar uçar gibi. Herkesin düşleri varmış rengârenk, düşler nasıl bir şey ki? Baba, düşlerinizi görmek isterim.
Odası ranzaymış babamın. Ranza, diyor babam, geniş bir dünya; ama bazen sığmam ona. Çıkarım battaniye serili boşluğa. Yüzümü yere serer, kendim olurum. Sonra açarım ellerimi sonsuzluğa. Dökerim içimi. İçimi döktükçe nasıl da ferahlık bulur kalbim, bir bilsen. Gücüm, kuvvetim yerine gelir. Dağlar yanıma gelir. Denizler ayağıma serilir. Başım bulutlara değer. İnci, mercan dolar gözlerim.
Onu dinlerken uçar gibi olurum ben. Şehirlerden, nehirlerden geçer gibi olurum. Bir masalın içinde peri, ya da bir rüyanın içinde melek. Meleğim, diyor zaten bana. Fotoğraflarım asılıymış ranzanın başucunda. Seninle her gün konuşuyorum, biliyor musun, diyor. Annenle birlikte geliyorsun, sımsıcak gülüyorsun diyor. Duyuyor musun söylediğim sözleri? Biliyor musun okuduğum şiirleri? Şiir okuyormuş, dağdır benim babam.