NİHAL POLAT
Hayatını idame ettirmen için çok fazla şeye ihtiyacın yok. Ruhunu; satın alarak, tüketerek, harcayarak doyuramazsın. Yaşam bir şeyleri tüketmekten çok, kendimize yaptığımız yatırımlarla kaliteli hale gelir. Sadeleş, hayata odaklan, zihin kirliliğinden, stresten, kararsızlıktan arındır bedenini.
Evimize taşınalı yaklaşık bir sene oldu. İki oda, bir salon eve koca bir dünyayı sığdırdık. Önceki evimizden taşınırken “birkaç kolimiz var, küçük bir transitle işimizi hallederiz” diye düşünürken tam üç kere gidip geldi o minibüs. Şimdi bazen elimde kahvem, koltuğumda oturup sakinleşmeye çalışırken, gözüm odadaki nesnelere takılıyor. Kapağı bile açılmamış kitaplar, içlerine çiçek dikilecek saksılar, resimlerini bekleyen boş çerçeveler, hiç kullanılmayan tabaklar, çanaklar, anı kutuları ne ararsanız var…
Bazı eşyalarımın her gün elimin altında olmasını istiyorum, bazılarını ise sadece taşınırken hatırlıyorum. O derece kullanmıyorum yani.
Özellikle taşınma dönemlerinde dolaplardan gizlenen eşyalar bir yanardağ gibi fışkırıp her tarafa saçılınca durumun vahametini anlıyorum. O zaman aklımdan sürekli şu düşünce geçiyor: Birkaç tişört, birkaç pantolon, etek bırakıp şimdiye kadar hiç kullanmadığım eşyalarımı başka birilerine hediye götüreyim. Hareket özgürlüğümü elimden alan ne varsa vazgeçeyim. Artık mümkünse gerçekten ihtiyacım olmayan eşyaları almayayım.
Şimdi bazen elimde kahvem, koltuğumda oturup sakinleşmeye çalışırken, gözüm odadaki nesnelere takılıyor. Kapağı bile açılmamış kitaplar, içlerine çiçek dikilecek saksılar, resimlerini bekleyen boş çerçeveler…
Minimalizmi benimseyenler artıyor
Son yıllarda her istediğini alan, aldığı ürünü unutup, aylar sonra dolabın içinde paketini bile açmamış olarak bulan tüketim çılgını insanların aksine, elindeki fazla eşyalardan kurtulmayı, kalabalıktan sıyrılıp sakinleşmeyi, rahatlamayı ve daha az almayı hedefleyenlerin sayısında gözle görünür bir artış var.
Aslında üretimde bile bunu görebiliyoruz. Eskinin ağır, büyük, ihtişamlı yapılarının, mobilyalarının, kıyafetlerinin yerine artık daha az yer kaplayan, daha portatif, daha sade ürünler üretiliyor. Modern zamanın ihtiyaçları da insanın ihtiyaçlarına göre ister istemez değişiklik gösteriyor.
Az tüket mutlu ol!
Günümüzde logo ve ambalajlardan, reklamcılık, mimari, internet sitelerinin tasarımına kadar pek çok alanda bu tavrın izlerini görüyoruz. Bunu, bireysel hayatlarda yaygınlaşan sadeleşme eğiliminin birer yansıması olarak görebiliriz. Dijital platformlarda kimi sadeleşme sürecini anlatıyor, kimi ise bu yeni halin kendisine nasıl fayda sağladığından bahsediyor. İşte sadeleşip gereksiz yükleri üzerinden atma akımına minimalizm deniyor.
Tüketim çılgınlığının karşısında duran Minimalizm kişiye tam olarak şunu söylüyor: Aslında hayatını idame ettirmen için çok fazla şeye ihtiyacın yok. Ruhunu; satın alarak, tüketerek, harcayarak doyuramazsın. Yaşam bir şeyleri tüketmekten çok kendimize yaptığımız yatırımlarla kaliteli hale gelir. Sadeleş, hayata odaklan, zihin kirliliğinden, stresten, kararsızlıktan arındır bedenini.
Biraz geçmişe gidecek olursak minimalizmin ilk olarak modern bir sanat akımı olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Rus ressam Malevich’in 1910’lu yıllarda yaptığı tablosu minimalizmin ayak sesleri olarak kabul edilmiş. Bu çalışmada Malevich, yalnızca beyaz bir tablo üzerine siyah bir kare koymuştu.
Uzak Doğu kökenli Zen felsefesinin de minimalist yaşamın temellerinde izleri var. İşte bu batı ve doğu akımı birleşerek minimalist yaşam şeklini oluşturmuş diyebiliriz.
‘Bir lokma bir hırka’ felsefesine geri dönüş
Hayata, “Yiyin, için fakat israf etmeyin” felsefesiyle bakan İslam dini tüketim ve israf konusunda çok hassas. Peygamber Efendimiz’in (asm) “Nehrin kenarında olsanız bile suyu israf etmeyiniz.” hadis-i şerifi buna çok çarpıcı bir örnektir. Bu çok önemli tavsiyeye rağmen çok fazla şeyi israf ediyoruz. Sadeleşme, israfın önüne geçmek için de önemli bir aşamadır. Kur’an-ı Kerim’de Tekasür Suresi bu konuya dikkat çekiyor. Sürekli biriktirip mallarını çoğaltma derdine düşenlerden bahsederken şöyle diyor: “Çoklukla övünme yarışı sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.” (Tekasür 1-2)
Bir başka ayeti kerimenin de dünyada sadece mal mülk derdine düşenin gaflette olduğuna dikkat çektiğini görüyoruz: “Mal toplayan ve onu durmadan sayan kişinin vay haline! O, malının, kendisini ebedileştirdiğini sanır. (Hümeze 1-3)
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) ve ilk Müslümanların hayatına bakınca gösterişsiz ve sade yaşamın, az yemenin, az konuşmanın örneklerini görüyoruz. Peygamber Efendimiz’in melik peygamber olmak yerine kul peygamber olmayı tercih etmesi de buna çok güzel bir örnektir. Resulullah hayatı boyunca zenginliği reddetmiş, az eşyaya, az kıyafete sahip olmuş ve Müslümanlara örnek olması gereken bir hayat yaşamıştır.
Sufilerin, Hz. Peygamber’i örnek alan yaşamına vurgu yapan Psikolog Şadiye Kaya da, minimalist yaşam felsefesinin, sufilerin ‘bir lokma bir hırka’ diyerek yüzlerce yıl önce işaret ettiği sade yaşamı savunduğunu belirtiyor.
Sade hayatı diğer dinler de savunuyor
‘Bir lokma bir hırka’ felsefesi sadece İslam dininde değil diğer İlahi dinlerce de benimsenmiştir. Bu insanlar manastırlarda az yer, az uyur, az konuşur, sade giyinir, mülk edinmez ve bol ibadet ederek zühd hayatı yaşarlar. Aydınlanmanın ve kurtuluşa ermenin bu yolla olacağına inanırlar.
Stresle baş edebilmek için anı yaşayın
Minimalist yaşamın bir başka artısı da stresi azaltıp konsantrasyonu artırmada yardımcı olmasıdır. Bu yaşam şekli, “farkında ve anda olmak” tavrıyla, psikolojik sağlığın korunmasında büyük bir yardımcıdır diyor Psikolog Kaya.
Minimalizm, enerjimizi, geçmişin negatif düşüncelerine ya da sürekli olarak geleceği planlamaya harcamak yerine anı yaşamayı tavsiye ediyor. Bu durum kendimize daha çok zaman ayırıp, ruhumuzun ihtiyaçlarını görmemizi böylece daha üretken olmayı, benlik saygısını ve yaşam kalitemizi arttırmamızı sağlıyor.
Çok tüketmek duygusal boşluklarımızı doldurmuyor
Ömrümüzün büyük bir kısmı bir yerde sabahtan akşama kadar çalışmakla geçiyor. “Madem bu kadar çalışıyorum, keyfini de süreyim” psikolojisi öyle bir kısır döngüye dönüşüyor ki, bu duygunun etkisinde olan kişi bir türlü alma isteğinin önüne geçemiyor. Birde mağaza vitrinleri, kampanyalar ve reklamların da teşvik etmesiyle, gerçekte ihtiyacımız olmayan ürünleri satın alarak ‘tüketim çılgınlığı’ girdabının tam içinde buluyoruz kendimizi.
Sürekli tüketim, psikolojik yorgunluğa sebep oluyor
Psikolog Şadiye Kaya’ya göre çağın “tüketim için tüketim” anlayışı, bitmek bilmeyen beklentiler, fiziksel ve psikolojik bir yorgunluğa sebep oluyor. O kadar çok tüketiyoruz ve bu tüketimin ardı arkası kesilmiyor ki bu yorgunlukta durup dinlenemiyoruz bile.
Kaya, bağımlılık türleri arasına giren alışveriş bağımlılığının sebebini ise şöyle izah ediyor, “Duygusal boşluklarımızı doldurmak ve yüzleşmekte zorluk çektiğimiz problemli yanlarımızı gizleyecek bir perde olarak kullanmak istiyoruz alışverişi. Yani kişi manevi eksikliğini maddi harcamalar ile dolduracağını sanıyor ve asıl odaklanması gereken eksik yönleri ile mücadele etmekten alışveriş yaparak kaçmaya çalışıyor.”
Alma dürtüsünün bazı insanlarda, düşük benlik saygısını arttırmak için bir çözüm gibi görüldüğünü söyleyen Kaya, “Ancak bir şeyler kontrolden çıktığında, kişi başlangıçtakinden daha düşük bir benlik saygısına sahip olabiliyor. Kendini iyi hissetmek için yeniden alışveriş yapıyor ve bu kısır döngü tükenene kadar devam ediyor. Bir şeyleri tüketirken aslında kendimizi tükettiğimizi fark edemiyoruz.” diyor.
Çocuklara oyuncak almada minimalizm
Ohio Toledo Üniversitesi geçtiğimiz yıllarda, çocukların sahip olduğu oyuncak miktarının onun davranışlarını nasıl etkilediği konusunda bir araştırma yaptı.
Çocukları iki gruba ayıran araştırmacılar, birinci gruptaki çocuklara 16, diğer gruptaki çocuklara ise 4 oyuncak veriyor. Odasında 16 oyuncak bulunan çocukların, sürekli bir oyuncaktan diğerine geçiş yaptığı ve her bir oyuncakla çok kısa süre oynadıkları kaydediliyor. 4 oyuncağı olan çocuklar ise her bir oyuncakla daha uzun süre oynuyor, daha yeni ve farklı oyunlar geliştiriyordu.
Bilim insanları araştırma sonucunu şöyle yorumluyor; çocuğunuza onlarca oyuncağı birden sunmanızın ona pek faydası olmuyor, onların odaklanmalarını zorlaştırıyor. Hatta farklı bakış açıları bulmalarını engelliyor.
Çocuk ve ergen danışmanı Eda Nur Harputlu, bu konuda ebeveynlere şunları teklif ediyor, “Özellikle bebeklik ve erken çocukluk döneminde beyin gelişimi çok hızlı olduğu için, çocuk bu dönem mümkün olduğunca zengin uyaranlarla muhatap olmalı. Fakat bundan kasıt onlarca ürünü bir arada çocuğa sunmak değil. Gelişim basamaklarına göre destekleyici materyallerle, sade bir ortamda bunları çocukla muhatap edip, onların keşfetmesini sağlamak. Oyuncakların dönüşümlü sunulması da iyi bir çözüm bu noktada.”
Anne-babanın yaşam tercihleri çocuklara da örnek oluyor
Ebeveynlerin yaşayacağı minimal hayat tarzı, taklit ve oyunla öğrenen çocuklara da bu yaşam şeklini öğretiyor. İngilizce’de meşhur bir ifade var bu durumu özetleyen; ‘child see /child do’ (çocuk gördüğünü yapar).
Çocuk ve ergen danışmanı Eda Nur Harputlu, minimal yaşam tarzını benimseyen bir evde yetişen çocuğun, arzu ve ihtiyaçları, gördüğü ile şekillenecektir diyor. Ebeveynin yeni bir eşyayı alırken onu beğenmesine rağmen ‘gerçekten ihtiyacım var mı?’ diye kendine sorarak hareket etmesi elbette çocuğun dünyasında yer eder. Harputlu burada iki önemli detaya da dikkat çekiyor:
1. Ebeveynlerin benimsediği hayat tarzını samimi ve tutarlı bir şekilde yaşaması.
2. Ebeveyn ile çocuk arasında güven temelli bir ilişkinin olması.
Minimal bir yaşama nasıl geçebilirim?
- Minimalizm bir yaşam tarzı, fakat bu tarz, her insan, her toplum ya da her kültür için uygun olmayabilir. Bu açıdan minimalist olmaya kendi yaşam standartlarınızı göz önünde bulundurarak başlayabilirsiniz. İşte minimal yaşam için öneriler:
- İşe, uzun süredir kullanmadığınız ama bir türlü atmaya kıyamadığınız eşyalardan ayrılmakla başlayın.
- Kıyafetlerinizi mevsimsel olarak ayırıp hiç kullanmadıklarınızı ihtiyacı olanlara verin.
- Alışveriş yaparken “Buna gerçekten ihtiyacım var mı?” sorusunu kendinize sorun ve cevap verirken kendinize karşı dürüst olun.
- Telefonunuzdan gereksiz uygulamaları silin. Aynı fotoğraftan onlarca kare çekmeyin.
- Kendi kullandığınız bardakları ve tabakları misafiriniz için de kullanın.
- Altı ayda bir evinizi gözden geçirip çoğaldığını fark ettiğiniz gereksiz eşyalardan kurtulun.
- ‘Bir gün ihtiyacım olur’ diye alışveriş yapmaktan kaçının. Siz de biliyorsunuz ki eğer bir gün ihtiyacınız olursa ona rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
- Her şeye ‘anısı var atmayalım’ demeyin.
- Teknoloji ile ilişkinizi ihtiyaçlarınıza göre belirleyin.
- Yemek çeşitliliğini azaltın.
- Tatile giderken daha az valizle yola çıkmayı deneyin.
- Kazandığınız paranın hepsini kendinize harcamayın. İhtiyaç sahiplerine yardım, öğrencilere burs, ağaç dikmeye destek gibi bir liste oluşturun ve her ay bir miktar parayı bu konulara yönlendirin.