Mevlânâ eserinden bahsederken bazen Mesnevî demekle yetinmiş, bazen de onları “Keşşâfü’l-Kur’an”, “Fıkh-ı Ekber”, “Saykalü’l-Ervâh” ve “Hüsâmînâme” adlarıyla anmıştır. Sonuncu tabirin isim babası Hüsâmeddin Çelebi, Mesnevî’nin yazılmasına vesile olan kişi ve eserin ilk katibidir. Çelebi bir gün hazrete, Attar’ın eserlerinin büyük bir zevkle okunduğunu, kendisinin de takipçilerini irşat edecek mesnevi türünde bir eser yazmasının yerinde olacağını ifade eder.
Mevlânâ, “Daha sizin kalbinize gelmeden bu kitabın telifi kalbime ilham oldu.” der ve ilk on sekiz beyti sarığından çıkarıp Çelebi’ye uzatır. Daha sonraki bölümleri irticalen söyleyip dikte ettirerek; bazen gece gündüz aralıksız; bazen uzun uzun aralar vererek yazdırır.
Mesnevî Nasıl Okunurdu?
Mesnevî’nin yazıldığı dönemdeki muhatapları, Farsça biliyorlardı. Bununla birlikte sohbet meclislerinde birinin Mesnevî okuyup gerekli gördüğü yerleri açıklaması, güzel bir gelenek olarak başlamıştı. Zamanla Farsça bilmeyenler için Mesnevî okumalarına katılmak daha önemli hâle geldi. Okuyan kişinin şerhlerden faydalanıp tasavvufi içeriği açıklaması sohbetleri zenginleştiriyordu.
Mesnevîhanlık Nedir?
Mesnevîhan sözcüğün sonundaki “-han”, eklendiği kelimeye “okuyan” anlamı veren Farsça bir ektir. Mesnevîhan, “mesnevi okuyan” demektir. Mesnevîhanlar Mesnevî’yi okur ve katılımcılara açıklarlar. Mevlânâ’nın halifesi Hüsâmeddin Çelebi, Mesnevî’yi müritleri irşat edecek kitap olarak konumlandırır. Dolayısıyla mesnevîhanlık müessesesinin kurucusu odur. Mevlânâ’nın torunu Ulu Ârif Çelebi, zamanının çoğunu tarikatı yaymak için yaptığı gezilerde geçirir; Konya Âsitanesi’ne Mesnevî derslerine devam etmesi için Siraceddin Mesnevîhan’ı veya Mahmut Dede’yi vekil bırakırdı.
Mesnevîhanlığın Şartları
Daha sonraları halife olmayan bazı kimselere de mesnevîhanlık icazetnamesi verilmiştir. Geleneğe göre mesnevîhanlık için icazet almak mecburidir ama Mesnevî’yi bir mesnevîhandan ders almak zorunlu değildir. Bir mesnevîhan, Mesnevî’yi anlayıp açıklayabilecek kadar Farsçası olan, tasavvufi bilgisine güvendiği birine icazetname verebilir.
Mesnevî Derslerinin Yaygınlaşması
19.yüzyılda mesnevîhanlar camilerde Mesnevî okumaya başlamış ve dersler halk sohbetlerine dönüşmüştür. Yine bu asırda sadece Mevlevilerden değil; Nakşilerden de önemli mesnevîhanlar çıkmıştır. Nitekim “mesnevîhan-ı şehîr” diye anılan Hoca Hüsameddin Efendi, Hoca Neşet ve Dârülmesnevî kurucusu Mehmet Murat Efendi, Nakşibendi şeyhi oldukları hâlde Mesnevî okutmuşlardır.
Mesnevî Evleri
Mesnevî sohbetleri öncelikle Mevlevi tekkelerinde, sonra selâtin camilerinde, Dârülmesnevîlerde ve nihayet sarayda yapılmıştır. Mesnevî okutulması için vakfiyeler kurulmuştur. Bazı medreselerin vakfiyesine şart olarak Mesnevî okutulması girince, bu okuma halkasına medreseler de dahil olmuştur. Ayrıca 19. asırda Darülmesnevî ya da Mesnevîhâne adı verilen kurumlar açılmış, Mevlevi olmadıkları hâlde Mesnevî derslerine katılmak isteyenlere hizmet vermiştir. Fatih Çarşamba’da Nakşibendi şeyhi Mehmet Murat Efendi tarafından yaptırılan Mesnevîhâne’nin açılış törenine zamanın padişahı Sultan Abdülmecid de katılmıştır.
Bir Söz, Bir İzah
O mana âleminin padişahı / Değerinin kanıtı olarak Mesnevî yeterlidir / Ben o yüce zatın vasfında ne söyleyeyim / Peygamber değildir ama kitabı vardır” Abdurrahman Câmi
Mesnevî, Mevlânâ tarafından dervişler için bir irşat kitabı olarak sunulmuştur. Molla Câmi de bu meşhur dizeleriyle eserin ilhamla yazıldığını; bireyleri ve toplumu dönüştürebildiğini anlatmaktadır. Bazılarının tenkit ettiği gibi Kur’an’la rekabet eden değil, Kur’an’ın manasını insanlara aktarma gayretinde olan bir eserdir söz konusu olan. Rûmî de Mesnevî’yi, Kur’an’ın manalarını keşfeden işaretleri tevil eden bir kitap olarak tanımlar.
Not Defteri
Mesnevî’den
Dinle Ney’den duy neler söyler sana,
Derdi vardır ayrılıklardan yana.
Kestiler sazlık içinden, der, beni,
Dinler, ağlar: Hem kadın hem er beni.
Göğsü, göz göz ayrılık delsin de bir,
Sen o gün benden işit özlem nedir,
Her kim aslından uzak düşsün: Arar;
“Asl”a dönmekçin bir uygun gün arar.
…
Bir ateştir, yel değildir ney sesi;
Kim ateşsizdir: Yok olsun böylesi!
Sevgiden ağlar eğer ağlarsa ney,
Sevgiden çağlar eğer çağlarsa mey.
Ney o şeydir: Perde yırtıp perdesi,
Dost edinmiş dosta hasret herkesi.…
…
Anlamaz olgun adamdan, ham adam;
Söz hem az hem öz gerektir vesselam.
Çeviri: Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu