Durdu Ozan
Uhud, bir turnusol kâğıdı gibi iyiyi kötüden ayırıyordu. Kimileri için şükür vesilesi, kimileri için gayzlarını artıran bir körüktü. Lihyan Kabilesi, baştan ayağa kinle doluydu. Reisleri Hâlid b. Süfyân, Medine’ye saldırı hazırlığına girişmiş, etraftan destek toplamaya başlamıştı. Durumdan haberdar olan Peygamberimiz, sahabelerden bazılarını durumu kontrol etmeleri için görevlendirmişti.
Nihayet kabilenin reisi, etkisiz hâle getirildi, saldırı tehlikesi ortadan kalktı. Ancak, kabilenin düşmanlığı katlanarak artıyordu. İntikam almaya kararlıydılar. Medine’ye bir heyet gönderecek; Peygamberimizden kendilerine İslam’ı öğretmesi için öğretmenler talep edeceklerdi. Öğretmenlerden bir kısmı Hâlid b. Süfyân’ın intikamı için katledilecek, bir kısmı da Mekkeliler’e köle olarak satılacaktı. Yedi kişilik bir heyet, Medine’ye geldi.
Bir avuç öğretmendiler; bir grup irşat görevlisi, bir avuç muhacir. Her biri dünyalara değer vazifelerle yüklüydüler. Kafaları, kalpleri yapacakları işlerle meşguldü. Hüzeyl kabilesi topraklarında bulunan Recî Kuyusu’na ulaştılar. Çölde, su kıymetliydi. Buraya kadar sağ salim gelmişlerdi. Gündüzleri gizlenip geceleri yürümüş; tedbiri elden bırakmamışlardı. Yüz kişilik bir okçu birliği tarafından etrafları sarılınca, ne yapacaklarını şaşırdılar. Yola ne için çıkmış, yolda ne ile karşılaşmışlardı.
Okçular, teslim olmalarını emrediyor, zarar vermeyeceklerine dair yeminler ediyordu. Güvenilecek hâlleri yoktu. Bir avuç yiğittiler onlar karşısında. Çarpışmaya karar verdiler ve birer birer şehit oldular. Üç kişi kaldılar geriye ve esir düştüler. Elleri bağlandı. Mekke’ye götürülüyorlardı. Çok geçmeden Abdullah b. Târık ellerini kurtardı ve kılıcını çekip çarpışmaya başladı. Taşlaya taşlaya şehit ettiler onu da. İki kişi kalmışlardı: Hubeyb ve Zeyd b. Desine. Hubeyb, Bedir’de ve Uhud’da bulunmuştu. İmanı sağlam, ahlakı güzeldi. Peygamberimize ciddi bir muhabbeti vardı.
İkisini de götürüp Mekkelilere sattılar. Hubeyb’i, Hâris b. Âmir’in oğulları aldı. Haram aylarda olduğu için hemen öldürmediler; hapsettiler onu. Ara ara, “Bakın biz nasıl intikam alıyoruz!” dercesine kasıla kasıla gösterdiler arkadaşlarına. Zincirlere vurulmuştu. Yorgundu. Hapsedildiği yerde onu gizli gizli izleyen gözler vardı. O gözler, Hubeyb’in üzüm yediğini görüyorlardı. Hâlbuki Mekke’de üzüm yoktu. Rızkı veren, onu ummadığı yerden rızıklandıryordu. Cariye Mâviyye veya Hâris b. Âmir’in kızı Zeyneb, ondan daha hayırlı bir esire rastlamadıklarını söylemişlerdi.
Müşrikler haram aylar çıkınca Hubeyb’i ve Zeyd’i şehir dışındaki Ten’îm denilen yere götürdüler. Ölmeden önce son bir isteği var mı diye sordular. Hubeyb, “Beni bırakın iki rekat namaz kılayım.” dedi. Sessizlik vardı. İnsanlar, onu izlemek için toplanmışlardı. Huşu içinde kıldı namazını. “Vallahi ölümden korkarak namazı uzattığımı zannetmeyecek olsaydınız, namazı uzatır ve daha uzun kılardım.” dedi. Haksız yere öldürüldüklerine inanan hemen bütün Müslümanların uyguladığı bir gelenek oldu, Hubeyb’in bu iki rekat namazı.
Çarmıha gerilince müşrikler ona “Şimdi senin yerinde Muhammed’in olmasını ister miydin?” diye sordular. “Dininden dön, eğer dönmezsen seni öldüreceğiz.” diye ısrar ettiler. “Allah yolunda olduktan sonra benim için öldürülmenin hiç ehemmiyeti yoktur. Değil Peygamberimizin benim yerimde olmasını tercih etmek; onun ayağına bir dikenin batmasını bile istemem.” diye cevap verdi Hubeyb. Başına gelenleri Peygamberimize bildirmesi için Allah’a dua edip, “Esselâmu aleyke yâ Resûlellah!” diye selam gönderdi sonra uzaklara.
Peygamberimiz, arkadaşları ile oturuyordu. Birden hâli değişti ve “aleyküm selam” dedi. Sahabe şaşkındı. Kimin selamına karşılık verdiniz diye sordular. “Kardeşimiz Hubeyb’i şehit ettiler.” buyurdu, büyük bir üzüntüyle.
Öte yandan teslimiyeti, imanı ve ölüme meydan okuyuşuyla müşrikleri deliye çeviren Hubeyb’e mızraklarla saldırdılar bağlandığı çarmıhta. Şehit ettiler ve orada öylece bıraktılar. Bir gece Peygamberimizin gönderdiği heyet gizlice Mekke’ye girdi ve alıp götürdüler şehit sahabeyi.