Gönül Bağlarını Güçlendiren İksir: İKRAM

Allah’a ve ahiret gününe iman eden, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden, misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden, ya hayır söylesin ya da sussun! (Hadîs-i Şerif)

Melike Eldem

İlk vahye muhatap olan Allah resulü, korku içinde yüreği titreyerek evine döndü ve eşi Hatice’nin yanına giderek üzerinin örtülmesini istedi. Sonra başından geçenleri anlatarak: “Kendimden korktum.” dedi. Hazreti Hatice ise onu: “Hayır, Allah’a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın. İşini görmekten aciz olanların yüklerini çekersin. Yoksula verir; hiçbir şeyi olmayana bağışta bulunursun. Misafiri ağırlar, bir felakete uğrayana yardım edersin.” diye teskin etti. Bizlere, Allah’ın Peygamber Efendimizi zayi etmeyeceğine ve utandırmayacağına dair bir ders vermek istercesine. Üstelik delilleriyle birlikte.

Misafirperverliğin tarihi, çok eskilere dayanıyor. Misafir ağırlama geleneğini başlatan ilk kişi olduğu nakledilen Hazreti İbrahim, “ebü’d-dîfân” yani misafirlerin babası olarak anılmış; kurduğu sofralar da “Halil İbrahim sofrası” diye şöhret bulmuştur. Zamanla bu deyim herkese açık, bol ve bereketli sofraları ifade eden bir deyime dönüşmüştür.

Misafirperverlik, İslam toplumlarında şeref ve asaleti gösteren bir özellik olarak kabul edilmiştir. Henüz on birinci yüzyılda, Türkçe’nin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla yazılan ilk Türk dili sözlüğü olan Dîvânü lugāti’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmud, şöhretini duyurmak isteyen kimselerin, misafirlerini iyi ağırlaması gerektiğinden bahsetmiştir. Kaşgarlı’nın torunları olan bizler de cömertliğimizi, hayırseverliğimizi, paylaşma duygularımızı bir bütün hâline getirip, misafirperver kahramanlara dönüşebiliriz.

Misafir miyiz, Ev Sahibi mi?

Ünlü düşünür Kant, misafirperverliği ebedi barışın şartlarından biri olarak öne sürer ve ahlaki sorumluluğun ötesinde hukuki bir boyutta ele alır. Yeni ülkelere taşınan bütün insanların, bulunduğu ülkenin yasalarına ve kültürüne ayak uydurma şartıyla barış içinde yaşamalarını öngörür ve bu uyum sağlandığında artık misafirlik biter. Yeryüzü insanları geldikleri yeni beldelerde evlerinde gibi yaşamaya devam ederler. Bize ikinci vatan olmuş, sınırlarını açmış, emin belde olmuş bu ülkelerde bir misafirdik adeta. Zaman ilerledikçe diline, kültürüne, adetlerine entegre olduğumuz bu topraklarda, artık çoğumuz itibariyle bizler birer misafirden öteyiz.

Sizin hiç davet edilecekler listeniz oldu mu? Komşularınız, dostlarınız; çocuklarınızın öğretmenleri, arkadaşları; uzun zamandır görüşemediğiniz dostlarınız…
İadeiziyaret Zamanı!

Habeşistan’dan gelen heyete sahabeler hizmet etmek istemiş; ancak söz konusu misafirleri bizzat Peygamber Efendimiz ağırlamıştır. Bu davranışını da şu sözlerle özetlemiştir: “Onlar daha önce bizim arkadaşlarımıza ikram etmişlerdi. Şimdi ben de bu hizmetlerinin karşılığını vermekten zevk duyuyorum.”

Misafirliğin adabından olan iadeiziyaret zamanı sizce de gelmedi mi? Bize gönlünü açan, belki hiç gidip görmedikleri bir ülkeden gelen “bilinmeyen ötekileri” artık “bilinen öteki” yapma zamanı. Oturduğumuz semtteki yerli komşularımızı, iş yerlerimizdeki mesai arkadaşlarımızı; çocuklarımızın öğretmenlerini, okul arkadaşlarını ve ailelerini… Şimdi bizi misafir edenleri misafir etme zamanı. Evimizdeki huzurlu atmosferi, mümin evinin misk kokulu temizliğini, oturup kalkışımızdaki zarafeti… Hatta bize gelip zahmet etmelerinin, yemeklerimizden afiyetle yemelerinin latif bir karşılığı olan diş kiralarını ödeyişimizdeki hassasiyeti göstermenin tam sırası.

Bunu yaparken dikkat edebileceğimiz nüanslar da var elbette. Misafirlerimiz farklı milletlerden olacağı için, bulunduğumuz coğrafyaların davet kültürlerine de göz atmak gerekebilir. Mesela Yunanistan’da kahve ikram etmek makbul iken diğer ülkeler için durum farklılık gösterebilir. Ülkenin gelenek ve göreneklerine saygı duyarak misafirperverliğimizi gösterebilir; aceleci davetlerden, bin bir çeşit sofralarla konuklarımızı ürkütmekten kaçınabiliriz. İkramın bizcesinden çok, ortak bir dilde buluşulması gönülleri fethetmede çok daha etkili olacaktır. Ramazan ayında iftar masalarımıza onları davet edebilir; aynı masa etrafında ortak değerlerde buluşabiliriz. Tüm insanlık için ortak duaya el kaldırarak, ramazan coşkusunu paylaştıkça çoğaltabiliriz.

Cennet Yolunun Burakları

Abdullah b. Selâm’ dan rivayet edilen bir hadisin meâli kısaca şöyledir: “Ey İnsanlar! Selamı aranızda yaygın hâle getirin. Sofranız herkese açık olsun; çokça ikram edin. Sılayırahimde de kusur etmeyin. Bir de insanların uykuya daldıkları anları; gecelerin karanlığını namazla delin. Böylece selametle cennete girersiniz!” Her biri güzel ahlakın ayrı bir yanına işaret eden bu hususları Peygamber Efendimiz teşvik etmiş, uyguladığımızda sevap ve rızayı kazanacağımızı müjdelemiştir.

İffetsiz ve günahkâr bir kadının, susuzluktan dili dışarı sarkmış bir köpeğe su verdiği için cennete girdiğini anlatan peygamberimiz, bir kediyi eve hapseden ve açlığına sebep olan başka bir kadının cehenneme gittiğini bildirmiştir. Kendisinde hayat eseri olan her canlı, bizim için bir sevap vesilesidir. Demek ki soframızı herkese açık tutmamız, dini ve kimliği ne olursa olsun yemek yedirmemiz mümince bir davranıştır.

Su veren kadının hadisesine biraz daha yakından bakalım birlikte. Dört objenin etrafında şekillenir olay. Toplum tarafından hor görülen bir kadın hem içi hem dışı düşünüldüğünde en kirli giyecek olan ayakkabıyı vasıta ederek içme suyu olup olmadığından emin olamadığımız bir su birikintisini, dışlanan ve değersiz görülen bir hayvana ikram ediyor. Yani bunca olumsuz öğeyi değerlerinin üzerine taşıyan düşünce; iyilik yapmak ve ikram etmek!

İkramın Niyeti, Keyfiyetinden Önemli

Hazreti Hatice, Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Osman gibi sahabe efendilerimizin, insanları dine davet için düzenledikleri ziyafet sofralarında ya da fakirlere muhtaçlara yardım yolunda servetlerini değerlendirdiklerini biliriz. Bunun yanında “Yarım hurmayla bile olsa kendinizi ateşten koruyun.” buyuran peygamberimiz, insanları güçlerinin yettiği kadar yedirip içirmeye, ikramda bulunmaya teşvik etmiştir. Bir koyun paçası bile olsa hayır hesabına hiçbir iyiliği küçük görmeyin diyerek külfetten ve zahmetten bizi uzaklaştırmıştır. Böylece bizler de davet sofralarına yapılan harcamaları birer kayıp değil, malımızı hak yolda değerlendirme olarak düşünerek, niyetimiz ölçüsünde kârlı bir ticarete dönüştürebiliriz.

Hiçbirimiz sofralarımız kadar değiliz. Sofralarımızdan ibaret de değiliz. Tatlı muhabbetlerimizle, hoş sözlerimizle, sıcak tebessümlerimizle misafirlerimizin sadece karınlarını değil; gönüllerini de doyurabiliriz.
Gönül Doyurma!

Hele ki çay koy geliyorum diye arayabilen samimi dostlarımız, bir kahveye uğrasam diye çat kapı gidebileceğimiz arkadaşlarımız varsa çok şanslıyız. Allah ne verdiyse diyerek soframızı kalpten açtığımızda gözümüz yemek çeşitleri ve ortamın tertibinden çok daha ötesini görür. Şaşaalı sofralar yerine samimi ortamlarla maksat birlikte olmak, gönül almak diyerek hem niyetimizin halisliği ölçüsünde sevap kazanır hem de güzel dostluklar inşa ederiz. Artık misafirlik bizler için külfet olmaktan çıkarak bir dost meclisi, dinlenme ve şarj olma ortamına dönüşür.

İkram etmek için önce kerim olmak gerekir. Allah’ın Kerîm ismine ayna olan insanlar, karşılıksız veren, lütuf ve ihsanı bol olan insanlardır. Böyle derin manalı bir sıfatı kendi ismimizin önüne yazdırmak istiyorsak elbette sadece yemekleri çeşitli yapmak yetmez. Kerim olmak için gelin, güzel ikramları konuklara sunarken, sözlü ikramları da esirgememekle başlayalım işe. Mutfak koşturmacasını bırakarak misafirlerimizle zaman geçirelim, vakit el verirse ufak tefek hazırlıkları birlikte yapalım, yıkanacaksa bulaşıkları hoş muhabbetimizle köpürtelim. Misafirlerimizle güzel vakit geçirirken iç sesimizle ve bakışlarımızla ateş etmeyelim bizimle konuşmak isteyen yavrularımıza. Konukları memnun etmek için baştan savmayalım ailemizi. Onlara da ikram edelim, onlara da ikram etmeyi sevdirelim.

Eğer gerçekten kerem sahibi olduğumuza inanırsak, sunacak güzel yemeklerimiz, kapısını açacak huzurlu bir yuvamız, söyleyecek güzel sözlerimiz olduğunu bilir ve bunları paylaşabileceğimize kanaat getiririz.

Açarız kapımızı sonuna kadar ve ayrılınca kapatırız kendimizi olumsuz duygulara. Dedikoduyla kirletmeyiz ibadetimizi, hareketli olan çocuğumuzu azarlamayız, ya da eleştirmeyiz dağılan evimizi. Sevap kazanma yolunda kalp kırmaktan çekiniriz. Ev sahibi adabımızı misafiri yolcu ettikten sonra da sürdürürüz. Eğer biz konuksak, çekiştirmekten çekiniriz sofraları, misafirlikte gördüğümüz ufak tefek aksaklıkları. Kerem sahibiyiz, ikramda buluruz kendimizi. Komplekssiz hazırlanan sofralarda, kendimizi olduğumuz gibi kabul ederiz. Yavaş olabiliriz, çok maharet gerektiren yemekler sunamayabiliriz belki. Ama ben sofram değilim ki! Ben soframdaki tatlı muhabbetim, güzel sözüm, nazik gülüşüm, ikram etmekten zevk alan yüce bir gönülüm…

Misafire Hazırlık

Misafir denildiğinde her zaman aynı istek ve motivasyonda olamayabiliriz. Bunun altında bazı sosyolojik ve psikolojik sebepler bulmak mümkün. Biz küçükken misafir gelmeden önce yapılan abartılı hazırlıklar bizde bu ön yargıya yol açmış olabilir. Girmenin yasak olduğu salonlar, basılmaması gereken yeni silinmiş halılar, yılda bir ortaya çıkan o büyülü tabaklarla servis edilen ama sunumu bozulmasın diye önden tadına bakamadığımız enfes yemekler… Daha doğal bir bakış açısı ile yetişseydik ve misafirin bizi ve evimizi yargılamak için değil de keyifli vakit geçirmek için kendi isteğimizle davet ettiğimiz biri olduğunu idrak ederek büyüseydik şimdi daha az kaygılanabilirdik.

Bireyselleşmenin çizdiği sınırlar, özellikle çocuklarla misafirlerin arasına bir set çekiyor. Çocukların zihninde kategorilere ayrılan çeşit çeşit misafir türleri belirmiş durumda. Habersiz gelen misafir, çocuklu misafir, uzun oturan misafir, odama izinsiz giren misafir gibi pek sıcak karşılanmayan etiketlere sahip konuklarımız. Bu ön yargıları kırmak için çaba göstermek hem aileye hem de misafirlere kalıyor.

Tatlı Heyecanlar

Misafir geldiğinde evde ortak bir heyecan uyandırmak için birkaç tüyo önerebiliriz. Davet listesini birlikte oluşturmak ilk basamak olabilir. Yalnızca anne ve babanın arkadaşları değil çocukların arkadaş grupları da özveriyle düşünülebilir. Böylelikle arkadaşlıklarını pekiştirirken, oyun oynamalarına da ortam hazırlanmış olur. Anne babalar eve misafir geldiğinde çocuğuna “Şimdi işim var; odana git!” diyerek ayak bağı muamelesi yapabiliyor. Böyle bir muamele çocuğu misafirlere karşı soğutur ve çocuklar misafiri annesinden koparan insanlar olarak görür. Halbuki, misafir gelmeden önce çocukla konuşulması, yapılacak hazırlıklara onun da katkıda bulunmasına fırsat verilmesi, çocuğun misafirleri sevmesine yardımcı olacaktır. Sözgelimi anne baba çocuğa, “Bugün bize misafir gelecek ve seninle bazen ilgilenemeyebiliriz, misafirlere hizmet ederken bize yardımcı olursan çok mutlu oluruz. Mesela onlar geldiğinde kapıyı sen açabilir, salonu bulmalarında rehberlik edebilirsin. Misafir demek eve bereket gelmesi demektir!” diyebilir.

Misafir varken yaptığı her güzel davranışı tebessümle karşılamak, evlatla göz temasını ihmal etmemek ve misafir sonrası “Bana yardım ettiğin için sana teşekkür ederim.” diyerek çabasını takdir etmek çocukta kalıcı izler bırakır. Çocuk bu teşviklerle ikram ve hizmet ederek paylaşma sevincini tadacak, ailesiyle ortak çalışmanın motivasyonuyla misafiri sevecektir.

Hassasiyet Önemli

Evlerimizin müsaitliğine göre hassasiyetlerimizi koruyarak oluşturulan oturma düzeni beylerin kendi ilgi alanlarında, hanımların kendi ortak noktalarında rahatça muhabbet edebilecekleri ortamlara olanak sağlar.

Gelin açalım kapılarımızı sevdiklerimize, tüm aile bir arada kuralım sofraları. İster iftar olsun ister çay ister kahvaltı… Paylaşacak yemeğimiz ve güler yüzümüz olduğunu gösterelim çevremize. Hanenize bereket vesilesi olan ikram masalarında buluşmak dileğiyle…

Peygamberimiz Misafirlerini Nasıl Ağırlardı?
  • Misafir gelmeden önce evdekilere geleceklerini haber verir; onların güzel özelliklerinden bahsederdi
  • Tertemiz ve özenli bir şekilde giyinirdi
  • Mekanın en güzel köşesini onlara ayırırdı
  • Misafirlerine sıcak ve samimi davranır, yakın ilgi gösterirdi
  • Misafirin gündeme getirdiği konularla alakadar olur; soruları dikkatle cevaplardı
  • Konuklarını inançlarına göre ağırlamaz; hepsine aynı özeni gösterirdi
  • Kendisini ziyaret edenleri hediyelerle uğurlardı
Ev Sahibi…
  • Her an misafir kabul edecek ve onlarla paylaşımda bulunacak şekilde hazır olmalı
  • “Evini temiz tut misafir gelir; kendini temiz tut Azrail gelir.” düsturuyla, daima tertipli ve düzenli olmalı
  • Misafirin ihtiyaç duyma ihtimali olan şeyleri hazır bulundurmalı
  • Misafirin yatıya kalması durumunda abdest ve namaz için gereksinim duyulacak şeyleri önceden planlamalı
  • Misafiri karşılarken giyim kuşamına özen göstermeli
  • Misafiri güler yüzle karşılamalı ve elden geldiğince hürmette kusur etmemeye çalışmalı
  • İkramları aceleye getirmeden, telaşa mahal vermeden ihtiramla servis etmeli
  • Hazreti Ali’nin tavsiyesine kulak vererek evinde olanı esirgememeli; misafir çocuklarınının arzularını imkan dahilinde yerine getirmeye, onların kalplerini kazanmaya çalışmalı
  • Gereğinden fazla ilgi göstererek misafiri sıkmamalı, itidalli davranmalı
  • Misafirin mahremiyet hassasiyetine özen göstermeli; özellikle kadın erkek ilişkilerinde dikkatli olmalı
  • Misafirin rahatsızlık duyma ihtimali olan hususlarda fevkalade hassas olmalı
  • Misafiri, maddi gücü nispetinde, hediyelerle uğurlamaya gayret etmeli
  • Misafire, kapıya kadar eşlik ederek onu memnuniyet ifadeleriyle uğurlamalı
Misafir…
  • Mümkünse ev sahibine geleceğini makul bir zaman önceden haber vermeli
  • Mümkün mertebe eli boş gitmemeye çalışmalı
  • Kararlaştırılan ziyaret saatine riayet etmeli
  • Kapı çalma ve müsaade isteme adabına dikkat etmeli
  • İçeri selam vererek girmeli
  • İzin verilen alanları kullanmalı
  • İhtiyaç duyduğu zamanlarda ev sahibine yardım etmeli
  • Memnuniyetsiz hâl ve hareketlerde bulunmaktan kaçınmalı
  • Dini inanışı, siyasi görüşü nedeniyle ev sahibini ve varsa diğer misafirleri kıracak söz ve davranışlardan kaçınmalı
  • Misafirlik müddetince hâl ve hareketlerine dikkat etmeli
  • Kullandığı mekan ve malzemeleri temiz ve düzenli bırakmaya gayret etmeli
  • Çocuk odası kullanılıyorsa ilgili çocuktan izin istemeli ve ayrılırken teşekkür etmeli
  • Lüzumundan fazla kalarak ev sahibini zor durumda bırakmamalı; ayrılırken dua ve teşekkür etmeyi unutmamalı

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar