Erteleme, kişinin yetiştirmesi gereken işleri yapmaktan kaçınması halidir. Herkesin zaman zaman yapması gereken işleri ötelediği ya da o işe başlamadan önce başka şeylerle meşgul olduğu anlar vardır. Bu problem bir hastalık olarak bile hayatımıza girebilir. Hastalık demek için bu davranışların patolojik düzeyde olması gerekir. Ama yetiştirmemiz gereken işleri sürekli bahaneler üreterek, ağırdan alarak bir türlü işin başına geçip tamamlayamıyorsak, yani bilerek ve isteyerek sorumlu olduğumuz işlerden kaçınıyorsak o zaman bu konuya dikkat etmekte fayda var diyebiliriz.
Günümüz toplumunda yaygın görülen bu durum, kişinin günlük işlerini aksatmasının yanı sıra sosyal ilişkilerini de olumsuz etkiler.
Birey, işlerini zamanında yapmak yerine ihmalkâr davrandığında, işin tamamlanması gereken zaman yaklaştıkça, kişide öfke, kaygı ve stres problemleri artmasının yanı sıra depresif belirtiler, depresyona meyil, yoğun kaygı duymak ve vücuda yansıyan rahatsızlıklar da ortaya çıkabilir. Hatta stres ve kaygı düzeyinin artışı ile suçluluk, yetersizlik, umutsuzluk ve özgüven problemlerinin yaşanması kaçınılmaz hale gelebilir. Zamanı yönetirken başarılı olamama, motivasyon eksikliği, mükemmeliyetçilik, başaramama korkusu, gerekli konuda bilgi eksikliği ve bitirememe kaygısı en önemli sebeplerdendir.
Ottawa Carleton Üniversitesi psikoloji profesörü ve Erteleme Araştırma Grubu üyesi Dr. Tim Pychyl, “Ertelemek bir zaman yönetimi sorunu değil, bir duygu düzenleme sorunudur.” der. Bu cümleyi paylaşmamın asıl sebebi şu üç kelime: ‘‘Erteleme Araştırma Grubu’’. Kanada’daki üniversitede bu konu için kurulan ekip, konunun önemini daha bir kuvvetle gösterirken, Efendimiz (sav) yüzyıllar öncesinden nübüvvet fetaneti ile bu konuya dikkatleri çekiyor…
Erteleyenler kaybettiler!
Erteleme davranışı incelendiğinde, sıkıntı ve stresi şiddetlendirdiği ve sonrasında da daha fazla kısır döngüye yol açtığı rahatlıkla görülür. Hissedilen anlık rahatlama, bir kısır döngünün oluşmasına neden olur. Daha doğrusu, bir işi ertelediğimizde hissettiğimiz geçici rahatlama ile adeta onu ödüllendirerek bu durumun tekrar etme eğilimini artırmış oluruz. Böylece “erteleme” bir defaya mahsus bir davranış olmaktan çıkarak bir kısır döngüye dönüşür. Zamanla da ruh ve beden sağlığı üzerinde gözle görülür şekilde tahrip edici etkilere yol açar.
Neler olabilir dersek; kronik stres, genel psikolojik sıkıntılar ve düşük yaşam tatmini ile hayattan zevk almama, depresyon ve kaygı belirtileri, sağlığımızı kötü etkileyen davranışlar, kronik hastalıklar, hatta hipertansiyon ve kalp damar hastalıkları gibi psikosomatik durumlara yol açabilir.
Daha da kötüsü, stresle kuşatılmış bir haldeyken, iyi düşünülmüş ve geleceğe yönelik kararlar vermek zorlaşır. Endişeli ya da güvensiz hissettiren bir işle karşı karşıya kaldığında, beynin tehdit detektörü de denilen amigdalabölümü, bu durumu iyilik halimize karşı gerçek bir tehdit olarak algılar. Bu ihmalkarlığın gelecekte kendimiz için daha fazla stres oluşturacağını aklen kabul etsek bile, bir korunma mekanizması olarak mevcut tehdidi ortadan kaldırma kararı, beynimizde amigdala’nın yönetimi ile oluşur.
Psikologlar bu bireylerin dürtülerle hareket eden bireyler olabileceğini ve sorumlu oldukları işlerden çabuk sıkılan, önemli veya önemsiz işleri zamanında yapmayan ve anlık duygularına göre hareket etmeye meyilli, kendilerini kontrol etmekte sıkıntı yaşayan bireyler olduğunu söylüyor. Araştırmalar anne ve babanın çocuğa karşı tutumunun bu davranışın gelişiminde en önemli etkenlerinden biri olduğunu gösteriyor.
Aile tutumunuzu hiç düşündünüz mü?
Uzmanlar insan alışkanlıklarının temelinde çocukluktaki aile tutumlarını önemserler. Bunlardan en önemlileri; baskı, şüphe, kontrol, bağlılık ve uzaklıktır.
Baskı; çocuğundan mükemmeli bekleyen, ulaştığında ise takdir etmeyen anne-baba, çocuğun kendini kabul ettirebilmek için mükemmele yönelmesine sebep olur. Çocuk mükemmele ulaşamayacağını hissettiğinde ise ‘erteleme’ eğilimine girer.
Şüphe; daha çok ilgisiz olan ama ilgisizliğini de fark etmeyen ailelerde çocuğa güvensizlik, onu başkalarıyla karşılaştırma, başarılarını önemsememe ve başarısızlıklarını da kabul etmeme gibi yaklaşımlar vardır ki burada da çocuğun kendine olan güveni olumsuz etkilenir ve başarısızlık korkusu ile ihmaller başlar.
Aşırı kontrolcü ailelerde erteleme pasif bir direnç olarak gelişir. Korumacı olan ve aile bağlarını fazlasıyla önemseyen ailelerde büyüyen çocuk kendini sürekli yetersiz hissederken kişisel yetersizlik hissiyle bütünleşen insan için ihmalkarlık kaçınılmaz hale gelir.
Bu aile yapısının tam zıttı olan yetersiz duygusal yakınlık, şefkatten yoksunluk ve ilgisizlik durumunda da umursanmadığını hisseden birey de günlük hazlara dalar ve önemli görevlerini ihmal eder.
Hayatı gerçek anlamda kavrayan, önceliklerini belirlemiş, irade sahibi, istikrarlı, disiplinli bireyler yetiştirmek için konu aile yapımıza göstermemiz gereken özen ve öneme geliyor.
Sebepleri farklı olsa da Hadis-i Şerif’te de ertelemenin kötü sonuçlar doğurduğuna dikkat çekiliyor. Olumsuz sonuçları önlemenin en önemli yolu ise konunun farkında olup eksiklerimize, yanlışlarımıza izin vermemek, olanları düzeltmek ve iradeyi hayatımıza davet etmekten geçiyor.
Peki, ertelersek ne olur?
Öncelikle kaygıya neden olur. Bireyin yapması gereken işi bitirmek için yeterli güce, yetkinliğe ve iradeye sahip olmadığını düşünmesine yol açar. Kişi kendini çaresiz ve güçsüz hissedebilir. Bir işi yapmamak aslında insanın omuzlarına yüklenmiş ağır bir yüktür. İşi sonraya bırakmak da yaşayacağınız kaygı, endişe ve gerginliğin devam etmesi demektir ve bu durum kişinin kendini daha da kötü hissetmesine neden olur.
Bu duygular, hisler zaman geçtikçe artar ve karışıklık çözülmez ya da iş yapılamazsa öylece kalır. Yapmamız gereken bir iş beklerken bununla yüzleşmemek işleri daha da kötüleştirir. Bu çok sık tekrarlandığın da değiştirmek zorlaşır. Bu tip karakterler uzun süre tembel bir hayat yaşar. Yapılması gereken işler bir kenarda beklerken önemsiz işlerle meşgul olurlar. Belki de en can alıcı nokta budur: Yapılması gerekenler dururken önemsiz işlerle hayatı zayi etmek. Ve bir kısır döngü içinde gecikmek ve adeta hayatı kaçırmak.
Erteleme problemiyle nasıl baş edebiliriz?
- Önce kendinizi tanımaya ve anlamaya çalışın. Neleri erteliyorsunuz? Neleri ertelemiyorsunuz? Bu sorulara verdiğiniz cevaplar ile kendinizi tanıma imkânı bulabilirsiniz.
- Meselenin nedenini araştırın, engel mi, yoksa gerçek bir mazeret mi olduğuna bakarak başlayabilirsiniz.
- Bir işe başlamadan önce dikkatinizi dağıtan şeyleri uzaklaştırabilirsiniz.
- İşe başlamaya karar verdikten sonra önem ve aciliyet sırasına göre küçük parçalar halinde tamamlamak da motive edecektir.
- Yapılacak işi düşündüğünüzde gerginlik ve rahatsızlık hissediyorsanız önce rahatlamaya odaklanın. Dua ve tebdil-i mekândan istifade edebilirsiniz.
- Tamamlanan işler doğrultusunda kendinizi takdir etmeye ve ödüllendirmeye özen gösterin. Başlayamadığınız ve size zor gelen işlerde kendinizi suçlamak yerine bu durumun sizin için gerçekten zor olduğunu kabul edin ve kendinize olumlu telkinler vererek duayı hayatınıza davet edin.
- Kendinize kızarak ya da öfkelenerek yeni bir kısır döngü oluşturmayın, kendinize nazik davranın. Kendiniz için yapacağınız en önemli şey, bir işe başlayabilmek, yani harekete geçmektir. Bu hem kendinize olan inancınızı hem de motivasyonunuzu arttıracaktır.
- İnsan nazarını geçmişe ve geleceğe ve birden çok konuya dağıttığı için, belli bir âna ve işe düşen dikkat enerjisini azaltıyor. Bediüzzaman Said Nursi’nin de dediği gibi: “Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde senet yok ki, ona mâliksin. Öyle ise hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil.”
“Akıllı bir insan için her gün yeni bir fırsattır.”