Ayşe Gündüz
Anne… Tarifi zor; tanımı sınırsız. Karşılıksız sevgisi, sorgusuz sualsiz kucaklayıcılığı, Allah vergisi şefkati ile annelik, kutsal bir ünvan. Her insanın, hâliyle her kadının farklı bir mizacı var. Bu nedenle her bir anne için farklı bir annelik tanımı yapılsa yanlış olmaz. Annelik tek bir renk gibi gözükse de kişiden kişiye değişen farklı tonlara sahip: Kariyer uğruna çocuklarının zamanından “çalan” ama çalışan anne, mutfaktan çıkamayan ama kalan vakti “layık gören” ev hanımı anne ve diğerleri. Cennet ayakları altında olan anne, olmayan anne… Çocukları için kendinden vazgeçen anne; oralı bile olmayan anne.
Her anne, kendini yetersiz hisseder. Belki de çalışan anneler yetemediği, yetişemediği için bu his onlarda biraz daha ağır basar. Peki çalışan anne olmak, iyi anne olmaya engel midir? Ya da ideal anne nasıl olmalı? Annelikte denge ve ölçü nasıl kurulmalı? Gerçek annelik kendinden vazgeçmek mi, kendini gerçekleştirmek mi? Önce biraz anlamaya, sonra biraz anlatmaya çalıştık. Bir de farklı mizaçtan, farklı yaşlardan annelere sorduk…
Büyük Sorumluluk!
Anne; ilk sığınak, ilk ev ve ilk öğretmen. İlk besin ondan, ilk sesler ondan, bedenin parçaları ondan. Anne ile çocuk arasında kurulan bu güçlü bağ, anne karnında göbek bağı ile başlar ve doğum sonrası fiziksel bağ kesilse de devam eder. Anneyle kurulan bağ, aynı zamanda hayatla kurulan bağdır. Çünkü çocuğun hayatı boyunca dış dünyayla kuracağı bağların kalitesini, anne ile kurulan bu ilk bağın kalitesi belirler.
Peygamber Efendimiz babaların sorumsuzluğu ve ihmalleri neticesinde acınacak hâle düşen evlatlardan bahseder. Hadiste her ne kadar baba denilse de mesele valideyn yani anne ve babadır. Hâliyle bir bütünün diğer parçası; yarımı tamamlayan, bir nevi eksiği tam eden anne de baba kadar evladının dünya ve ahiretini şekillendiren bir ilham kaynağıdır. Her şey olmaya müsait, tertemiz bir yaratılışla doğan çocuğu yetiştirme, onun dünya ve ahiretini inşa etme gücüne sahiptir. Çocuğun doğuştan sahip olduğu yeteneklerinin inkişaf etmesi veya körelip gitmesinde anne de etkilidir. Çocuğun istikamet üzere olması ve yoldaki devamlılığı yine annenin gayreti ve maddi manevi desteğiyle mümkün olabilir.
Çocuğun yaşına uygun bilgiyi ihtiyaç anında birinci el bir kaynaktan, yani annesinden ve babasından alabilmesi bu açıdan çok önemli bir yerde durur. Bu yüzden anne ve babalar kendini iyi yetiştirmeli, gerekli donanıma sahip olmalı. İşte tam bu noktada annelerin omuzlarına ciddi bir sorumluluk yükleniyor.
Annelik, Kendinden Vazgeçmek Midir?
Günümüzde pek çok kadın hem annelik hem iş kadını rolünü aynı anda üstlenmiş durumda. Bu bazen bir zorunluluk iken bazen bir tercih sebebi. Nedeni ne olursa olsun, çalışan annenin zihninin bir köşesinde hep şu sorular var: Acaba doğru mu yapıyorum? Evde kalıp çocuğumla daha fazla mı vakit geçirmeliyim? Ev ve iş dengesini nasıl kurabilirim?
Çalışan anne bütün bu sorularla boğuşurken, toplumda, “çalışan anne”nin çocuklarını ihmal edeceği, “iyi anne” olamayacağı şeklinde bir algı da var. Hatta, “en iyi anne, çocuk sahibi olunca işini bırakan veya uzun süre ara veren annedir” düşüncesi de oldukça yaygın. Biraz bu toplumsal baskı, biraz da anneliğin getirdiği sorumluluk, çalışan anneyi adeta bir çıkmaza sokuyor. Alev Doğru’nun yaptığı araştırmada da belirtildiği gibi kadın; bir yandan anne olarak çocuklarının maddi manevi ihtiyaçlarını karşılamak için çabalarken, diğer yandan iş hayatında sırtına yüklenen sorumluluklarla baş etmek zorunda. Çalışan anneler, yaşadığı bu çok yönlü zorluk nedeniyle, hem çocuklarına hem de evlerinin işine yetişse bile yetersizlik hissinin esiri olabiliyor.
Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) 2016 Faaliyet Raporu’nda ifade edildiği gibi insan hayatında mucizevi yıllar olarak adlandırılan 0-6 yaş dönemi; çocukta bedensel, sosyal ve zihinsel gelişimin en süratli ve en kritik olduğu yıllar. Yapılan araştırmalara göre özellikle bu yaşlar arasında annenin çalışma nedeniyle evden uzak kalması, anne sevgi ve şefkatinden yeterli oranda faydalanamayan çocuğun ruhsal gelişimini olumsuz etkiliyor. Küçük çocukla annesi arasında kurulan sıcak, yakın, ilgili ve istikrarlı ilişkiyi “güvenli bağlanma” olarak niteleyen İngiliz toplumbilimci Anthony Giddens, bu tür bir bağlanmanın ömür boyu bir koruyucu zırh işlevi gördüğünü belirtiyor.
Bu durumda çalışan anneler ne yapmalı? Fedakârlık edip hayattan ve kendinden vaz mı geçmeli? Aslında, çalışan kadın rolü ve iş-özel hayat dengesini iyi kurabilen bir anne, ileride çocuk için harika bir rol model olabilir. Burada önemli olan anne-çocuk ilişkisinin kalitesi. Geçirilen zaman kısıtlı olsa da belli başlı noktalara dikkat edilirse anne çalışsa bile sağlıklı bir birey yetiştirebilir. Önemli olan mükemmel anne olamayacağımızın farkına varmak. İster evde olalım ister çalışalım; esas olan çocuklarımızla kaliteli vakit geçirmek. Özellikle de çocuğumuz 0-6 yaş arasındayken bunu maksimum seviyede yapmaya çalışmak.
Kadının çalışmasından en fazla küçük yaştaki çocuklar etkilense de evdeki yaşça büyük çocuklar da bu durumdan nasibini alıyor. Dr. Büşra Ökten’in 10-14 yaş arası çocukların çalışan ve çalışmayan anneye bakışını araştırdığı çalışmasına göre bu yaşlardaki çocuklar gün içinde okulda bulunduklarından ve kişisel bakım ve sorumluluklarını üstlenmiş olduklarından dolayı anneye daha az gereksinim duyuyor.Çocuklar büyüdükçe artık onlarla eskisi kadar sıkı iletişim kuramadıklarından şikâyet eden anne ve babalar bu durumun en güzel örneği.
Evladı için saçını süpürge etmek, çocuklarının mutluluğu, huzuru ve başarısı için kendi hayallerinden ödün vermek ilk bakışta takdire şayan bir davranış gibi görünebilir. Ancak hiçbir çocuk büyüdüğünde; annesinin, mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koyduğu gerçeğiyle yüzleşmek istemez. Tam aksine kendini gerçekleştirmiş, hayallerine kavuşmuş, emeğinin karşılığını almış, güçlü bir anne görmek ister. Elbette, artık çocukları olduğu için anne kararlarında daha sınırlıdır; fakat bu, onun çocukları için her şeyi feda etmesi gerektiği anlamına gelmez. Anne kendisini kişisel olarak tatmin ettiğinde, çocuklar da mutlu ve güçlü bir annenin kanatları altında kendilerini daha güvende hissedeceklerdir.
Annemizin Her İsteğini Yerine Getirmeli Miyiz?
İnsan, evladı ile imtihan olduğu gibi annesiyle de imtihan olabilir. Buradaki düstur, “Hakk’ın hatırı alidir; hiçbir hatıra feda edilemez.” kaidesi olmalıdır.
Ebu Hureyre, Peygamber Efendimiz için ağza alınmayacak sözler söyleyen annesini her defasında gönül alıcı sözlerle yumuşatmaya çalışıyordu. Efendimizin huzuruna gidip annesi için dua istedi. Eve döndüğünde annesinin Müslüman olduğunu gördü.
Sa’d bin Ebu Vakkas, Müslüman olduktan sonra annesi, “Eğer İslam’dan vazgeçip eski dinine dönmezsen bir daha yemek yemeyeceğim.” diyerek onu tehdit etti. Birkaç gün hiçbir şey yemedi. Durumu endişe içinde izleyen Sa’d kararlılığını şu cümlelerle dile getirdi: “Anacığım! Üzülmeni hiç istemem; fakat şunu bil ki yüz canın olsa ve her gün biri çıksa bile dinimden dönmem.”
Annemizin yanında olmak, istisnai durumlar hariç, manen, ruhen, mümkünse bedenen hizmetini görmek, ona hürmet etmek, unutkanlıklarına, alınganlıklarına, düşkünlüklerine, dediklerine sabretmek, gönüllerini almak, hediye vermek üzerimize borç. Anne de bir emanet çocuğuna.
Biyolojik Sınırları Aşan Annelikler de Var!
Anneliğin kadın biyolojisi ile kesiştiği bir nokta olduğu doğrudur. Hamileliği sürdürmek ve doğum yapmak için belirli bir anatomi ve fizyoloji gereklidir. Doğum sonrası hormonal değişiklikler ebeveynlerin çocuklarıyla kuracakları bağı dolaylı olarak etkiler. Bir bebeğin dünyaya gelmesi için belirli biyolojik süreçlere ihtiyaç duyulurken, bu süreçlerin hiçbiri bir kadını anne yapmak için gerekli değildir.
Her çocuk kendi biyolojik annesiyle büyüyemiyor ne yazık ki! Bazen bir anneanne ya da babaanne, bazen bir abla ya da abi, bazen üvey anne ya da baba çocuğa annelik yapabiliyor. Bu ünvan, biyolojik olmayan yollarla da kazanılabiliyor. Çocukların yaklaşık yüzde onu, büyükanne ve büyükbabaları tarafından yetiştiriliyor. Yüzde üçü çeşitli sebeplerle diğer aile üyeleri tarafından büyütülüyor. ABD’de her yıl 100 binden fazla çocuk evlat ediniliyor. Birleşik Krallık’ta ise 60 bin çocuk, kendileriyle biyolojik akrabalığı olmayan koruyucu ebeveynlerle birlikte yaşıyor. Kısacası, çocukla güvenli bir bağ kurabilen; onu her hâliyle sevip kabul eden ve hayatı boyunca koruyan kişi aslında bir bakıma onun annesi olmuş oluyor.
Müminlerin annesi Hazreti Aişe, İslam dünyasının en meşhur kadınlarındandır. Üstün zekâsı, öğrenme aşkı, ezber yeteneği, analiz ve sentez gücüyle birçok ilimde sahabenin en önde gelen isimlerinden olan Hazreti Aişe, bir fert ve bir eş olarak Peygamber Efendimizin sağlığında ona iyi bir öğrenci olmuştur. Sevgili annemiz çocuk sahibi olmamasına rağmen maddi imkânlarını ihtiyaç sahibi öksüz ve yetimlere harcar; onların bakımı, eğitimi, çeyiz ve evliliği için bütün imkânlarını seferber ederdi. Bu yönüyle Hazreti Aişe biyolojik olmayan anneliğin en güzel örneklerinden biridir. Tıpkı Efendimizin, “en cömert” diye nitelendirdiği, kendisine en önce kavuşacak annemiz olan Zeynep b. Cahş gibi. Aslında başta Hazreti Hatice olmak üzere bütün annelerimizin ortak özellikleri, kendilerini çocuklarına ve ümmetin çocuklarına adarken kendilerini ihmal etmemeleriydi. Ciddi bir denge insanı olmaları; ilimde, siyasette, toplumda varlıklarını hissettirmeleriydi.
Değiştiren ve Dönüştüren Annelik
Annelik, “Ah şu çocuklar bir uyusa da kafamı dinlesem.” dedikten birkaç dakika sonra uyuyan çocuklarını seyredip tuhaf bir hüzün duymak ve muhasebe yapmaktır kimi zaman. Hem “Ne zaman büyüyecek bu çocuklar!” diye sitem etmek hem de eski fotoğraflara bakıp bakıp “Ne ara büyüdüler bu kadar!” diye iç geçirmektir. Bir anne yeri gelir kaleler inşa eder yeri gelir futbol formaları diker yeri gelir kısalan etekleri uzatır yeri gelir hayatta başka hiçkimseden alınamayacak kadar önemli dersler verir. Hasılı, yılın 365 günü 24 saat devam eden bir iştir annelik. Ve bu iş, annelere muazzam bir özgüven ve güç verir. Anne olduktan sonra siz, eski siz değilsinizdir çoğu zaman. Artık hayatınızda yeni bir amaç, yeni bir anlam vardır. Üstelik daha önce hiç hedeflemediğiniz bir amaç ve hiç bulmadığınız bir anlam. Bu aşkı ve tutkuyu çocuğunuzla birlikte keşfedersiniz.
Stresle Başa Çıkmanın En Sevimli Yolu
Anne olmanın fizyolojik etkileri ve annelik sonrasında yaşanan psikolojik değişimler, bilimsel araştırmalarla giderek daha iyi anlaşılıyor. Çoğu araştırma, doğum sonrasında kadınların stresle başa çıkma mekanizmalarının güçlendiğini ve anne beyninin sevgi hormonu üretiminde artış yaşadığını gösteriyor. Bu durum, genellikle annenin bebeğine olan bağlanma ve onu koruma içgüdüsünü güçlendiriyor. Bununla birlikte doğum sonrası yaşanan değişimlerin her zaman olumlu olmadığını gösteren çalışmalar da var.
Örneğin, Northwestern Medicine tarafından yürütülen ve The Journal of Reproductive Medicine dergisinde yayımlanan bir araştırma, yeni annelerde obsesif kompulsif bozukluk belirtilerinin genel nüfusa göre daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca, British Columbia Üniversitesi’nden Dr. Lisa Galea, doğum yapan kadınların daha iyi bir hafızaya sahip olabileceğini; ancak Alzheimer benzeri hastalıklara yakalanma risklerinin de daha yüksek olduğunu ifade ediyor.
Anne Adaylarına Kısa Kısa…
Elbette anne adaylarını da unutmadık! Öncelikle telaşa gerek yok! Anneliğe dair korku duyan ilk kadın siz değilsiniz… Öncelikle şunu netleştirelim; birinin size pelerin takmayacak olması, bir kahraman olduğunuz gerçeğini değiştirmez. Fakat kahramanların da motivasyona ihtiyacı var. İşte içgüdülerinize güvenmeniz ve annelikte kendi yolunuzu çizmeniz için bazı önemli tavsiyeler ve hatırlatmalar:
- Hamilelik sırasında vücudun -Allah’ın izniyle- yeni bir insan yetiştirir, kan hacmin yüzde 50 artar. Daha önce süper insan olduğunu düşünmediysen, şimdi düşünebilirsin.
- Bebeklerin istekleri, başkaları için belirsizdir. Oysa sen, sezgilerinle bebeğinin aklını okuyabilecek ve ihtiyacını anlayabileceksin.
- Stratejik düşünme, aktif dinleme, girişimcilik, ilham verme ve ikna etme yeteneği… Bunlar ve daha fazlası anne olur olmaz bedenine ve ruhuna farklı dozlarda enjekte edilecek.
- Anneyken hem öğrenci hem öğretmen olacaksın. Bunu asla aklından çıkarma.
- Ebeveynlikten önce, başarıyı ölçmek daha kolaydır. Yarışmada ödül kazanmak, terfi almak veya sınavdan iyi not almak vb. Emeğin meyveleri bellidir. Fakat anne olduktan sonnra başarını küçük anlarda arayacaksın. Bebeğin sana sarıldığında, onun ilk kelimesini duyduğunda, ilk adımına şahit olduğunda…O anların kıymetini bil!
- Eskiden yaptığın şeyleri yapmak için gün içinde o kadar çok vaktin olmayacak. Küçük anların tadını çıkarmayı ve değerlendirebilmeyi ne kadar erken öğrenirsen o kadar iyi olur.
- Neşe ve öfke çoğunlukla bir arada olacak. Çocukların, sinirlerini bozacak. Öfke yerine neşeyi artırabilmek için molalar vermek hayati derecede önemli. Aklında bulunsun!
- Sosyal medyadaki anneler sana hep çok sabırlı ve daha iyi görünecek. Bu da seni suçlu hissettirecek. Belki de dünyanın en kötü annesi olduğunu düşüneceksin. O anlarda şunu unutma: Sosyal medya bir vitrin. O gördüğün “mükemmel anneler” de çocuklarıyla bozuşuyor; sadece sen görmüyorsun.
- Bir kez anne olunca, uzaktan bile trajik olan herhangi bir şey yüreğini sızlatacak. Özellikle de içinde çocuk geçen bir hikâyeyse. Çünkü ona “Ya bu benim çocuğum olsaydı?” diyerek bakacaksın.
- Başkaları, çocuklarının harika olduğu konusunda her zaman senin gibi düşünmeyecek. Çocuklarının sana sevimli ve harika gelen hâlleri diğerleri için o kadar da orijinal olmayacak. Unutma!
- Verdiğin kararların hiçbirinde kendini yüzde yüz güvende hissetmeyeceksin. Disiplinli anne ile merhametli anne rolleri arasında gidip gidip geleceksin.
- Her şeye rağmen, çocuklarını seni şaşırtacak bir yoğunlukla seveceksin. Delirmenin eşiğine geldiğini düşündüğün zamanlarda bile onları zarardan korumak için elinden geleni yapacaksın. Onlara uyurken bakacaksın ve kalbin bir su birikintisine dönüşecek. İşte o an anneliğin büyüsünü hissedeceksin.
- Ev hanımı da olsan işten yorgun da gelsen çocuğuna vakit ayıracaksın. Bunu zaten biliyorsun. Fakat ayırdığın vakitte sadece ona odaklan, olur mu? Çocuklarınla başka hiçbir şeyle ilgilenmeden, gözlerinin içine bakarak vakit geçirmelisin.
Farklı Yaş ve Mizaçlardaki Annelere Anneliği Sorduk
Duygu T. (27): Çocuklarım doğmadan önce onların organik beslenmeleri, ekranda kalma süreleri, hep sabırlı ve kontrollü bir anne olma konularında hedeflerim vardı. Ama bir zamanlar belirlediğim kuralların her biri eteklerimden düştü. Hani bir söz var ya, anne olana kadar mükemmel bir anneydim. İşte ben bu cümleyi bizzat yaşadım.
Ümmühan Ö. (30): Kimse beni çocuklarım kadar öfkenin uçurumlarına götüremez. Ama aynı zamanda beni mutluluğun sınırlarında da en çok onlar gezdiriyorlar. Çocuklarımdan biri bana dünyayı açıklarsa, bana kuralların anlamlılığından bahsederse veya bana tabiattan bir güzellik gösterirse ya da bana Allah’ın gerçekten olup olmadığını sorarsa duruyor ve gülümsüyorum. Anne olmak hayatımı çok daha heyecanlı ve renkli bir hâle getiriyor.
Rümeysa G. (34): Evlendikten beş yıl sonra tedaviyle bebek sahibi olduk. Henüz çocuğumuz yokken insanların çocukları hakkında şikâyet ettiğini duymak beni çok üzüyordu. Şöyle dediğimi hatırlıyorum: “Eğer çocuk sahibi olursam, ondan asla şikâyet etmeyeceğim.” Ve şimdi ben de yapıyorum. Anne olmanın doğası bu olsa gerek.
Elif İ. (38): Anne olunca bir gecede dünyam değişti. Birdenbire her köşede tehlike görmeye başladım. Bazen basit bir karşıdan karşıya geçme hareketi hayatta kalma oyununa dönüşebiliyor. İçgüdülerim mümkün olduğunu bilmediğim seviyelere yükseldi. Her gün, zor bir gün olsa da stresli ve yorgun olsam da çocuklarımın annesi olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Hatta bazen kendilerine “iyi ki doğurmuşum sizi” diyorum. Şimdi en büyüğü dokuz yaşında, ortanca kızım yedi yaşına geliyor ve tombiş oğlum iki yaşına yeni girdi. Ben hâlâ onlardan her gün bir şeyler öğreniyorum. Her ne kadar mükemmel bir anne olmasam da bu rol en azından daha iyi bir insan olmaya çalışmamı sağladı.
Songül P. (40): Annelik inişli çıkışlı bir yolculuktur. Bu asla kolaylaşmayan bir hokkabazlık. Annelik aile, mutluluk, sevgi ve huzur demektir. İçinizdeki en iyiyi ve en kötüyü ortaya çıkarır. Bazı günler zor, bazı günler kolaydır ama sonuçta küçük insan yetiştirmenin sevinci o kadar güçlüdür ki. Annelik sıkıcı ve monoton görünebilir ama ben her gün kendim ve çocuklarım hakkında yeni bir şey öğreniyorum. Koşulsuz sevgi ve sahip olduğunuzu asla bilmediğiniz koruyucu bir güçtür. Bu, çocuklarınızın ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarınızın üstüne koymak anlamına gelir. Bu hem delilik hem de kaostur ve her zaman elinizin altında bir paket mendil ile bir paket kabartma tozu bulundurmanızı zorunlu kılar!
Zeynep Y. (42): Çocuklarımı bebekliğinde yaka süsü gibi kucağımda gezdirirken bir daha asla yalnız kalmayacağımı zannederdim. Ancak çocuklarım büyüdükçe benden uzaklaşmaya başladılar. Artık onların evreninin merkez üssü değilim. Sanırım vakit geçirmek istedikleri insanlar listesinin sonlarındayım. Bu beni üzse de kabul ediyorum. Ve çocuklarımla zaman geçirebilmek için artık ben girişimde, teklifte bulunuyorum. Bununla yetinmeye çalışıyorum.
Fatma Ş. (50): Annelik sürecimde kendime sık sık hatırlattığım bir prensibim var: “Endişeleri duyacak kadar arkadaş, onları yönlendirecek kadar da anne ol!” Herkes evet derken hayır diyebilecek kadar bir anne. Bu kadar uzun süredir bunu doğru yaptığıma dair inancımı güçlü tutarsam, her şey yoluna girecek. Annelik zor, hayatta üstlendiğim en büyük zorluk hatta; ama ödülleri buna fazlasıyla değer. Bunu dünyalara değişmem.