Dr. Hasan Ahmet Gökçe
Güz dediğin, öyle kapı aralığından seyredilecek mevsim değildir. Yazın vedasıyla utana sıkıla serinleyen havalar günleri kısaltadursun, pencerelerimize sinen yağmur kokusu ömrümüzü uzatır. Akçaağaçlar, kestaneler, ıhlamurlar, söğütler birer ikişer sararıp soyunur; şehirler üzerlerindeki yeşil örtünün yerinde hüzünlü bir kadife bulur. Neyse ki meraklısı, uyuyan her ağacın yeniden doğacak bir baharın müjdecisi olduğunu bilir. Çünkü sonbahar, altın yapraklarla süslü vedaların en zarifidir.
Her yıl, göçmen kuşların ardından bakarken “İnsan bir mevsime neden bu kadar düşkün olur?” diye sorarım kendime. Bir cevap bulamam. Yazın sırtımıza verdiği tembellik örtüsünün çekilmesinden midir, yoksa kışın soğuk şallarını henüz omzumuza atmamasından mıdır bilemem. Ama gün geçtikçe sararan serinliğin zihnimi tazeleyeceğini bilirim.