Gülnihal Doğan
Her yıl yalnızca Çin’de beş yüz bine yakın hayvanın kozmetik ürünlerinin testi için öldürüldüğünü biliyor muydunuz? Bu rakamları küresel ölçeğe vurarak her gün milyonlarca hayvanın bu deneylerde kullanıldığını tahmin edebiliriz!
Birçok kozmetik markası, ürünlerini satışa çıkarmadan önce hayvanların üzerinde test ediyor. Sadece kozmetik firmaları mı? Kullandığımız ürünlerin pek çoğu, raflardaki yerini almadan önce, sayısız hayvanın ölümüne sebep oluyor. Üretici şirketler; çamaşır suları, şampuanlar, deterjanlar, saç boyaları, ilaç ve vitamin takviyeleri gibi malzemeleri, önce hayvanların üzerinde test ediyor. Bu deneylerde genellikle tavşan, fare, kedi ve köpek gibi hayvanlar kullanılıyor. Denekler kimyasallara maruz bırakıldıktan sonra, yaraları derinse tedaviye alınıyor ve bu süreçte test yapılmıyor. Ancak aynı deney hayvanları iyileşir iyileşmez tekrar benzer işlemlere tabi tutuluyor. Orta ve ağır şiddette hasara maruz kalan hayvanlarsa maalesef diğerleri kadar şanslı değil! Onların hayatlarına, veteriner hekimlerin gözetiminde son veriliyor.
Geliştirme aşamasındaki ürünlerin insan cildini ve göz dokusunu tahriş edip etmeyeceğini anlamak için yapılan hayvan deneyleri, 2009 yılında AB genelinde yasaklandı. Bu testlerin bütün dünyada yasaklanması için yapılan çalışmalar olsa da bugün milyonlarca hayvan hâlâ bu deneylerde kullanılmaya devam ediyor.
Ancak her şeye rağmen yapabileceğimiz şeyler de yok değil! Söz gelimi, ambalajında “Cruelty-free” ibaresi yer alan ürünleri tercih edebiliriz. Bu ifade üretim süreçlerinin hiçbir aşamasında hayvanların zarar görmediği ürünlerde yer alıyor ve “hayvanlar üzerinde denenmemiştir” anlamına geliyor. Bu damgayı taşıyan markalara destek vererek diğer şirketleri de bu konuda hassas davranmaya teşvik edebiliriz. Doğal yollarla üretilen kişisel bakım malzemelerini kullanmak da bir başka alternatif olabilir. Bu konuya gereken hassasiyeti göstererek, hayvan hakları ihlallerinin önünü almaya katkı sağlayabiliriz.
BİR KELİME: “Münhasır”
Sadece bir kimseye, bir şeye mahsus olan, başkasıyla ilgisi bulunmayan anlamına gelir. Dilimize Arapçadan geçmiştir. Türkçede sıkça kullanılan “nevi şahsına münhasır” ifadesi de kendine özgü davranış ve karakteri olan (kimse) anlamına gelir. “Bizler, hissetmek yoluyla öğreniriz; şahsımıza münhasır özellikleri bastırmaya kalkarsak onları zayıflatmış, yoksullaştırmış oluruz.” Virginia Woolf
BİR SÖZ
Gayesi ruha kavuşmak olan dinî hareket, yalnız ibadetler hâlinde görülen disiplinli bazı hareketlere münhasır değildir. O, müminin bütün hayatına yayılmıştır. Gerçek dindarın hareketi ibadet, sözü dua, bakışı rahmet, beraberliği kuvvettir. Bu hâle ulaşabilme, duyulardan akla, akıldan kalbe ve ilhama yükselme sayesinde mümkün oluyor. Bu hayatta, tecrübe akla dayanmış bir merdivendir. Akıl ise, kanadı aşk olmak şartıyla, kalbe ve ilhama yükseltici kuvvettir. (Nurettin Topçu)
BİR BİLGİ
Bilim adamları, Guadeloupe’daki bir bataklıkta, dünyanın en büyük bakterisini keşfetti! Yaklaşık 1 cm uzunluğunda olan Thiomargarita magnifica, bilinen diğer dev bakterilerden yaklaşık olarak 50 kat daha büyük. Araştırmanın eş yazarlarından Jean-Marie Volland, keşfin önemini, “Kontekst içinde değerlendirmek gerekirse bir insanın, Everest boyunda bir başka insana rastlaması gibi bir şey.” ifadeleriyle belirtti.
AYRAÇ: UMBERTO ECO | GÜLÜN ADI
Çağdaş romana yepyeni bir soluk getiren Gülün Adı, okunmayı hak eden bir kitap. Hikâye, 1327 yılında İtalya’da kitaplığının zenginliğiyle meşhur bir manastırda geçiyor. Eser, başından sonuna kadar bu manastırda gerçekleşen bir cinayetin soruşturmasını ele alıyor. Soruşturmayı bir dedektif ve yanına aldığı çömez yürütüyor. Yazar, bir taraftan bize “Katil kim?” sorusunun cevabını aratırken diğer taraftan manastırdaki diğer sırları bir bir gün yüzüne çıkarıyor. Yapıt sadece bir polisiye romana indirgenmemeli. Çevirmenin notuna göre Gülün Adı, insanlık tarihinin önemli bir kesitinde yer alan düşünsel çatışmaların da bir sunuluşu. Eco, manastırda geçen bu soruşturmanın arka planında kilisenin siyasal gücünü de tartışıyor.
KÜRATÖR: Anne Frank House | Amsterdam, Hollanda
Hollanda’nın Amsterdam şehrinde yer alan müze, ikinci dünya savaşında Nazilerden kaçarak Hollanda’ya gelen Yahudi kökenli Frank ailesinin gizlendiği evden dönüştürülmüştür. Franklar bu evin kütüphanesinin arkasındaki gizli bir odada, başka bir aile ile birlikte iki yıl saklanmıştır. O dönem ailesi Anne’e doğum günü hediyesi olarak bir defter alır. Bu deftere günlük tutan küçük kız, yaşadıklarını hayali karakter Kitty’e anlatır. Bu günlük, Anne’i Holokost’un en bilinen mağdurlarından biri hâline getirmiştir. Müzede Anne ve ablası Margot’ın kaldığı oda, Anne’in günlüğü, yatağı ve dolabı sergileniyor.
BEYAZ PERDE: Enola Holmes
Enole Holmes, Sherlok hayranlarının zevkle izleyeceği bir film. Fakat bu defa başrollerde Sherlok Holmes değil, kız Kardeşi Enola var. Kitaptan uyarlanan filmde “kadına övgü”nün söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Zira Enola’nın kıvrak zekası zaman zaman Sherlok Holmes’u bile geçiyor. Film, Enole’yı canlandıran Millie Bobby Brown’ın performansını öven eleştirmenlerden olumlu yorumlar aldı. Enola Holmes, yayınlandığı ilk dört haftada ortalama 76 milyon hane tarafından izlenerek en çok izlenen Netflix orjinallerinden biri oldu. Pek tabi, bu kadar sevilince Enola Holmes 2’nin çıkması kaçınılmazdı! Film çalışmaları 2021 sonbaharında başladı. Bakalım film ilki kadar güzel olacak mı?