Aşurenin iki yüzü: Kurtuluş ve yas

Caner Kaygısız

Kurtuluş günü aşure

Aşure sözcüğünün kökeniyle ilgili yaygın kanaat Arapça  “on” anlamına gelen ayn-şın-ra kökünden geldiğidir. Aşure, kameri takvimin ilk ayı Muharremin onuncu günüdür. Aşurenin Hazreti Nuh’tan bu yana bütün semavi dinlerde kutsal kabul edilen, oruç tutulan bir gün olduğu kabul edilmektedir. Hazreti Musa ve halkının Firavun’un zulmünden kurtulduğu ve Hazreti Nuh’un gemisinin Cudi dağına oturduğu günün aşure günü olduğu rivayeti diğerlerine göre daha sağlam kaynaklara dayandırılmaktadır. Ayrıca aşure gününün Hazreti İbrahim’in doğum günü olduğu da rivayet edilmektedir.

Daha zayıf rivayetlere göre; Hazreti Adem’in tövbesi de o gün kabul edilmiş, Hazret-i Yunus balığın karnından o gün çıkmıştır. Hazreti Musa ve Hazreti İsa o gün doğmuştur. Hazreti Süleyman’a mülk o gün verilmiş, Hazreti Dâvûd’un tövbesi o gün kabul edilmiştir.  Efendimize geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceği o gün müjdelenmiştir.

Yas günü aşure

Kadim zamanlardan beri önem verilen bir gün olsa da aşure hakkındaki rivayetlerin çoğalması Emevî saltanatının, 10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) gerçekleşen elim olayı unutturma gayretine bağlanmıştır. Bütün Müslümanların yüreğini dağlayan Kerbela trajedisi aşure günü gerçekleşmiş ve bugün zamanla Hazreti Hüseyin ve yanındakilerin (ra) hatırasının yaşatıldığı, düşmanlarının lanetlendiği bir yas günü hâlini almıştır. Şiilerin her yıl dövünerek yas tutmaları ve o günlerin anısına tutulan matem orucu, Şii Fatımî devleti zamanında kurumsallaşmış; daha sonra özellikle İran’da gelenek hâlini almıştır. Şia aşureyi yas günü ilan ederken Emevîler adeta bir bayram hâline getirmiş, eski rivayetleri vurgulayıp zenginleştirmişlerdir. 

Kerbela’da yaşananlar İslam tarihinin en trajik olaylarından biridir. Mazlumların Emevî ordusu tarafından on gün boyunca çölde susuz bırakılması ve ardından şehit edilmesi Müslümanlar üzerinde derin etki bırakmıştır. Bu atmosfer ağıtlarla anlatılmış; zamanla halk arasında yeni inanç ve efsanelerin doğmasına pek çok eserin yazılmasına sebep olmuştur. 

Taziye merasimleri

Taziyenin sözcük anlamı birine sabır tavsiye etmek, acısını paylaşmaktır. Terim olarak özellikle İran Şia’sı arasında Hazreti Hüseyin ve yakınlarının şehadeti münasebetiyle muharrem ayının ilk on günü gerçekleştirilen yas törenleri için kullanılır. Bu törenlerde çeşitli naatlar ve mersiyeler okunur. Yine bu taziye törenlerinde muharremin ilk günlerinde yaşananların tiyatral sunumu yapılır. Ayın altısında Hür bin Yezid’in Emevî ordusundan ayrılıp taraf değiştirmesi, yedisinde Hazreti Hüseyin’in damadı Kasım’ın, sekizinde büyük oğlu Ali Ekber’in, dokuzunda üvey kardeşi Abbas’ın ve onunda bütün taraftarlarıyla birlikte kendisinin şehadeti canlandırılır. 

Maktel-i Hüseyin

Kerbela olayı önce İslam tarihiyle ilgili kitaplarda anlatılmış, zamanla bu olayı anlatan ve “Maktel-i Hüseyin” denilen müstakil eserler yazılmaya başlanmıştır. Önce Arapça yazılan makteller, sonra Farsça, Türkçe, Urduca gibi İslam dünyasında kullanılan hemen bütün dillerde kaleme alınmış; büyük bir düzyazı ve manzum eser külliyatı oluşmuştur. Fuzuli’nin “Hadîkatü’s-Süeda”sı da türün müstesna örneklerinden biridir. Bu konu sadece yazılı eserlerde ele alınmamış; aynı zamanda sözlü edebiyatın, anonim halk edebiyatının çok işlenen konularından biri olmuştur. 

Aşurenin iki yüzü

Sonuç olarak aşure hem kaptanı Hazreti Nuh olan gemiye binenlerin, ülü’l-azm peygamber Hazreti Musa’nın ardına düşenlerin kurtuluş günü hem de inanmış kalplerde onulmaz yara açan bir trajedinin yaşandığı gündür. O şehadet gününün asıl ıstırabını faciaya engel olamayan, geride kalan insanlar duymuşlardır. Kurbanlara gelince, hiç şüphesiz onlar için o gün dünya sürgününün sona erdiği, sevgililere kavuşulan bir gün olmuştur. Bizim içinse aşure bütün bunları düşünüp ibret alacağımız bir tefekkür vakti; aynı zamanda aşure pişirip inancına, kimliğine bakmadan paylaşacağımız bir kardeşlik ve kucaklaşma günüdür.

Âişe annemiz (ra) şöyle rivayet eder: “Aşure, Kureyş’in cahiliye devrinde oruç tuttuğu bir gündü. Resûlullah da buna uyuyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretmişti. Ramazan orucu farz kılınınca kendisi aşure gününde oruç tutmayı bırakmıştı. Bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç tuttu, dileyen tutmadı.” Abdullah bin Ömer’in (ra) aynı konudaki rivayeti de şöyledir: “Aşure cahiliye devri insanlarının oruç tuttuğu bir gündü. Fakat ramazan orucu farz kılınınca Resûlullah’a aşure konusu sorulmuş, o da ‘Aşure Allah’ın günlerinden bir gündür, dileyen bu günde oruç tutsun, dileyen tutmasın.’ buyurmuştur.”

Not Defteri:

  • Aşure, Anadolu olmak üzere Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Balkanlarda yaşayan halkların Muharrem ayının onuncu gününde ve daha sonrasında hazırladığı bir çeşit tatlıdır. Müslümanların dışında Ermeniler ve Rumlar kendi dini günlerinde aşure pişirirler.
  • Aşure; tarifleri farklı olsa da hayvansal ürün, özellikle et barındırmaz.
  • Aşurede tahıllar, yaş ve kuru meyveler, kuruyemişler kullanılır.
  • En az yedi çeşit malzemeden yapılır; bununla birlikte isminden hareketle on farklı malzemeden yapılması gerektiğini söyleyenler de olmuştur. Aleviler aşureyi on iki çeşit ürünle yaparlar.
  • Aşure tatlısının çıkışıyla ilgili meşhur rivayet şöyledir: Nuh peygamber (as) ve yanındakiler gemileri dağa oturunca yanlarında kalan yiyeceklerle bir yemek yaparlar ve o günü kutlayarak şükrederler.
  • Çok eskiden beri devam eden aşure pişirme geleneği, Osmanlı döneminde sarayda da yaşatılmıştır. Helvacılar gözetiminde hazırlanan aşure, muharremin onundan itibaren “aşure testisi” denilen kaplarla birkaç gün boyunca saraylılara ve halka dağıtılırdı. 
  • Aşure son zamanlarda bir barış ve kardeşlik sembolü olarak tüm dünyada “Nuh’un Pudingi” adıyla da anılmakta, pişirilip her inanç ve kültürden insana ikram edilmektedir. 

Çok yönlü bir sûfî alim: İbrahim Hakkı

İbrahim Hakkı Hazretleri İstanbul’a gelip padişahla görüşür. Onun ilgi ve takdirini kazanır, saray kütüphanesinde çalışma izni alır. Çağın bilimleriyle, özellikle yeni astronomiyle ilgilenmesi bu kütüphanedeki çalışmalarının verimidir. Yaşadığı devirde bir dervişten beklenmeyecek derecede pozitif bilimlerle, maddi alemin işleyişiyle ilgilenmiş; bu şekilde sünnetullahla ilgilenmenin insanı marifetullaha ulaştıracağını düşünmüştür.  

İsmail Fakirullah bir gün yanındaki çocuğu çeşmeye gönderir. Çocuk elinde testi çeşmeye yaklaşırken bir atlı hışımla gelip sırasını alır. Bununla da kalmaz, kamçısını sallar. “Bre, çekil yolumdan!” diye bağırır. Çocuk testisini alıp kaçmaya çalışırken bu durum atlının hoşuna gitmiş olacak ki atını çocuğun üstüne sürerek onu daha da sıkıştırır. Korkan çocuk testisini bırakır, at testiyi kırar. Şeyh yüzü kireç gibi yanına gelen çocuğa sorar. “Evladım, ne oldu, niçin ağlıyorsun?” Çocuk, şöyleyken şöyle diye olayı anlatır.

“Adama bir şey söyledin mi?”

“Hayır, korkumdan hiçbir şey söyleyemedim.”

“Hemen ona git, ‘Testimi neden kırdın zalim!’ de.”

Çocuk huzurdan çıkar, uzaktan adama bakar ama yanına yaklaşmaya cesaret edemez. Şeyhin yanına döner. Şeyhi adam oradan ayrılmadan gidip itiraz etmesi gerektiğini söyler ve ekler: “Yoksa çok kötü olacak.”

Çocuk tekrar çıkar, bu kez içinde kabaran öfkeli sözleri aktarmaya kararlıdır ama artık bu mümkün değildir. Kendi atının çiftesiyle ölüp çeşmenin yalağına yuvarlanmış bir adam vardır karşısında. 

Şeyh atlının durumuna üzülür ve olayı gayretullaha dokunma olarak açıklar çocuğa. Bu bir “men dakka dukka” hikâyesidir ve bu menkıbenin çocuk kahramanı, rivayet o ki, İbrahim Hakkı Hazretlerinden başkası değildir.

Tillo’da biten hac yolculuğu

On sekizinci yüzyılın meşhur alim ve mutasavvıfı İbrahim Hakkı Hazretleri, 1703’te Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğar. Babası Osman Efendi sıkıntılı bir dönem yaşarken oğlunun doğumuyla biraz rahatlar ama hâlâ huzur bulamamıştır. Önce Erzurum’a taşınır, sonra hacca gitmek niyetiyle oradan da ayrılır. Yola çıkarken bu yolculuğun Siirt yakınlarındaki Tillo’da biteceğinden haberi yoktur elbette. Orada yörenin manevi büyüklerinden İsmail Fakirullah’la tanışıp ona intisap eder ve bir daha yanından ayrılmaz. Öyle ki arkasında bıraktığı İbrahim’i ziyaret için bile memleketine dönmez. 

İbrahim Hakkı da babasının isteği üzerine dokuz yaşındayken amcası tarafından Tillo’ya götürülür. Babasıyla birlikte İsmail Fakirullah Hazretlerinin yanında yaşamaya başlar. On yedi yaşında babasını kaybedince öğrenimini sürdürmek için Erzurum’a döner, sekiz yıl kadar ilim tahsil ettikten sonra şeyhini ziyaret için Tillo’ya döner, sonra babasının hücresine yerleşir, şeyhin vefatına kadar orada kalır. 

Saray kütüphanesinde bir derviş

İbrahim Hakkı Hazretleri 1747 yılında İstanbul’a gelip Devrin padişahı I. Mahmut ile görüşür. Onun ilgi ve takdirini kazanır; saray kütüphanesinde çalışma izni alır. Çağın bilimleriyle özellikle yeni astronomiyle ilgilenmesi, bu kütüphanedeki çalışmalarının verimi olmalıdır. 

İbrahim Hakkı Hazretleri İstanbul dönüşü Erzurum’da müderrislik yapar, imamlığa devam eder. Bu arada yoğun telif çalışmalarına başlamıştır. Efendi hazretleri kendisi 15 eseri olduğunu söylüyorsa da 32 hatta 39 eseri olduğunu ifade edenler de vardır. Bunun sebebi bazı hacimli eserlerinin bölümlerinin, ayrı eser kabul edilmesidir. 

En meşhur eseri Marifetname, dini ve din dışı ilimleri içeren ansiklopedik bir çalışmadır. Bu eser, Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin ilmi karakterini yansıtmasının yanında döneminin skolastik bakışından kurtulma çabası olarak da çok değerlidir. 

Başından birçok olay geçen, eşlerinin ve çocuklarının vefatına şahit olan İbrahim Hakkı Hazretleri, 1780 yılında Hakk’a yürür.

Ey dîde nedir uyku gel uyan gecelerde

Kevkeblerin et seyrini seyrân gecelerde

Bak hey’et-i âlemde bu hikmetleri seyret

Bul sâniini ol ana hayran gecelerde

Çün gündüz olursun nice ağyâr ile gâfil

Koy gafleti dildârdan utan gecelerde

Dil beyt-i Hudâdır onu pâk eyle sivâdan

Kasrına nüzûl eyler o sultân gecelerde

Az ye az uyu hayrete var fânî ol ondan

Bul cân-ı bekâ ol ona mihmân gecelerde

Allah için ol halka mukârin gece gündüz

Ey Hakkı nihân aşk oduna yan gecelerde

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar