Dr. Hasan Ahmet Gökçe
Sevdiğimizi kaybetmek, kelimelerin korkudan kaçıp saklandığı bir sessizlik yaratır. Sözlükler bütün bütün anlamsızlaşır. Üzerinde düşünebilecek, hakkında konuşabilecek gücümüz kalmamıştır. Giden gitmiştir ve ardında kocaman bir boşluk bırakmıştır. Bulmaya çalıştığımız anlam, izini sürdüğümüz duygu hep bu büyük boşlukta saklıdır.
Oysa yokluğun sesi, her insanın içinde başka yankılanır. Kiminin içi, başı karlı bir dağ gibidir. Boşluğun sesi buz tutar böyle içlerde. Kiminin içi sarkıtlarla, dikitlerle doludur. Ses ne yana dönse yaralanır böyle içlerde. Kiminin içi bahar bahçedir. Ses tohum olur toprağa düşer; çimlenir, çiçeğe durur böyle içlerde. Kimininse içi yoktur. Giden, yokluğunun yankılanacağı bir iç bile bırakmamıştır. Ses kapı önünde, eli böğründe kalır böyle içlerde.
Kılıktan kılığa giren bu boşluk, eninde sonunda bir şeyi hatırlatır bize: Kaybolan sadece giden kişi değildir; onunla birlikte mekânlar, mevsimler, duygular da gitmiştir. Sonra, bir ses duyarız derinlerden: “Beni bul!” İşte ne olursa ondan sonra olur. Gidenle yürüdüğümüz yolları, kokladığımız çiçekleri, dinlediğimiz türküleri, paylaştığımız gölgeleri, beklediğimiz otobüsleri, saydığımız yıldızları, bölüştüğümüz suskunlukları hatırlarız. Onu anımsatan her şeye, ona sarıldığımız gibi sarılırız. Çaresiz, “Daha ne kadar sürecek?” diye sorarız sonra. Hiç kimsede cevabı olmayan bir sorudur bu. Çünkü boşluğun takvimi, saati yoktur.
Kaybı kabul etmek; ölümü de kabul etmektir. Teninin sıcaklığı, saçlarının rengi, adımlarının ahengi de öldü demektir. Oysa ölüm, zihinlerimizde hep uzak bir ihtimal olarak durur. Ne yapıp edip onu sona bırakmanın bir yolunu buluruz. Duvarların en kalınını öreriz onunla aramıza; ölümü unuturuz. Ama bir gün o uzak ihtimal gelir, ördüğümüz duvarları yerle bir eder: Bitti! Ölümle yüz yüze geliriz. Aklımızın susturduğu o ağır hakikati, kalbimiz usulca dile getirir. Sözü dolandırmaz ölüm, laf kalabalığı yapmaz. “Kalanların değerini bil!” der ve gider. Bu küçük fısıltı, sıcak ekmek kokusu gibi doldurur içimizi. Hüzün denizlerinde, ölümü unuttuğumuz için çırpınıp durduğumuzu anladığımızla kalırız.
Ölüm, insana en doğru zamanda gelir.