Gençler Soruyor!
Bu aralar sıkça karşılaştığım bu soruya, madde madde cevap vermeye gayret edeceğim. Öncelikle, görünür problemleri görünmeyen sorunlardan daha çok önemseme hatasından kurtulmamız gerekir. Çünkü görünen bir sorunun genellikle görünmeyen nedenleri vardır ve asıl bunlar üzerinde durulmalıdır. Örneğin aileler genellikle “Çocuğum Allah ve resulüne gerçekten inanıyor mu?” diye pek düşünmezler. Hatta pek çok çocuk için anne ve babaları, kendileriyle dini konulardaki kişisel şüphelerini konuşmak için uygun insanlar değillerdir.
Asıl Olan İman İbadet ve Güzel Ahlaktır
Dinin esası iman, ibadet ve güzel ahlaktır. İman ve ibadetlere esas gözüyle bakıp güzel ahlak konusunda eksik kalınmışsa bu noktada sorunlar yaşanması kaçınılmazdır. Güzel ahlak ise genellikle zannedildiği gibi başörtüsü ve birkaç iyi davranıştan ibaret değil; temelde güvenilir bir insan olmaktan, tüm canlılara şefkat ve merhamete kadar geniş kapsamlı bir kavramdır.
Benzer Girdilerden Farklı Çıktılar Beklenmez
Farklı girdilerden aynı sonuçların çıkmasını beklemek mantıksızdır. Bilgisayarda bir yazı dosyasına hikâye yazarsanız hikâye çıktısı alırsınız. Bilimsel makale yazarsanız yazıcıdan çıkacak olan da bilimsel makaledir. Bir ailenin kız çocuğu tesettüre girmek istemiyorsa veya tesettürden çıkmak istiyorsa aileler öncelikle kendilerinin çocuklarına neler yüklediklerini sorgulamalıdır. Mesela kız ve erkek çocukları arasında ayrımcılık yapmış olmak, kız çocuklarına tesettürün önemi ve güzelliği konusunda yeterli bilinci verememiş olmak mümkündür.
Din Eğitimi Kur’an Ezberinden İbaret Değildir
Çocuklara dini eğitim vermek onlara Kur’an okumayı öğretmekten, ilmihâl bilgilerini anlatmaktan, çocuklarını bazı dini gruplara yönlendirmekten ibaret değildir. Meselenin sadece bu kısmına odaklanan ve bunları yapmakla yetinen aileler, çocuklarının kendileri gibi dindar olmasını bekleyebilirler; ancak bu beklenti yanlıştır. Çünkü her çocuk kendine özgü bir ferttir ve yaşadıkları şehirden, arkadaşlarından ve sosyal medya ortamlarından oluşan bir çevreleri vardır. Her insan gibi onlar da çevrelerinin ortalamasına göre şekil alır. Çocuğunun çevrenin ortalamasından ibaret olmasını istemeyen aileler ekstra gayretler göstermelidir.
Kırıcı Olmanın Kimseye Bir Faydası Zoktur
Tesettürden çıkmak istediğini söyleyen veya çıkan çocukların ebeveynlerinin bu konudaki ilk tepkileri öfke veya telaş yerine şefkat olmalıdır. Şefkat ise her şeyden önce anlayışlı olmayı gerektirir. Anne babalar böyle bir karar veren çocuklarını gerçekten anlamaya çalışmalıdır. Çünkü imaj veya dış görünüm gerçekten önemlidir ve toplum tarafından kabul görmenin önemli bir parçasıdır. Bu eğilim küçümsenmemelidir. Örneğin, bir çevrede başörtüsü ve tesettür imajının olumsuz çağrışımları olabilir. Başını örten genç kadınlar da bu durum karşısında yaşanılan yere uygun görünmek isteyebilir. Bunu sağlamak için de tesettürden çıkmayı düşünebilir. Burada söz konusu olan helal veya haram kavramları değildir. Elbette ki farz her zaman farz, haram da her zaman haramdır. Toplumsal baskı bir haramı haram olmaktan çıkarmaz. Ancak şefkat ve merhamet her zaman önemlidir ve ancak anlayışsızlık göstermeyerek gelişebilecek bir ahlaktır. Dini açıdan helal olmayan bir davranışta bulunanlara şefkat göstermemek yasaklanmış değildir. Efendimizin günah işleyen bir sahabeyi kınayan diğer sahabelere “Kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayın. Allah’a yemin ederim ki o, Allah ve resulünü sever.” buyurması önemli bir örnektir.
Tercihlere Saygı Duymak Kazandırır
Dinin benimsenmesi ve yaşanması noktasında gerekli hususlar bir önem sıralamasına tabi tutulsa bu sıralamada başörtüsü ilk sıralarda yer almaz. Dolayısıyla ailelerin artık başörtüsü kullanmamayı tercih eden çocuklarının bu tercihlerine haddinden fazla üzülmeleri, bu duruma her şeyin sonu nazarıyla bakmaları dengeli bir tepki olmayacaktır. Burada yaşanacak bir dengesizlik de belki daha olumsuz sonuçların bir nedeni olabilecektir.
Kontrolsüz Tepkiler İşi İçinden Çıkılmaz Bir HÂle Getirebilir
Anne babalar bu durumlarda ölçüsüz ve mantık dışı, salt duygusal tepkiler yerine ölçülü hareket etmeli, tepki göstereceklerse de bu tepkilerini fonksiyonel ve mantıklı bir şekilde göstermelidirler. Çünkü aşırı tepkiler hiçbir işe yaramayacağı; hatta sorunu daha da büyütebileceği gibi bazı durumlarda hiç tepki göstermemek de doğru olmayabilir. Anne babalar çocuklarını herkesten iyi tanırlar. Bir anne veya baba, tesettürden çıkmak isteyen kızına karşı kullanabileceği başka bir yol/yöntem kalmamışsa çocuğuyla bir ay görüşmeme kararı alabilir. Böyle bir karar eğer çocuğunun tercihini değiştirecekse anlamlı olabilir. Ancak bu bir aylık görüşmeme sonucunda çocuk hâlâ kararından vazgeçmiyorsa anne babalar boş yere gurur meselesi yapıp görüşmemeyi sürdürme kararı da almamalıdır. Bunun işe yaramadığını düşünüp görüşmeye başlamalı, başka yollar denemelidir.
Aslında böyle durumlarda en akıllıca davranış, bağları hiç koparmamak olmalıdır. İletişimi sürdürmek her zaman daha faydalıdır. Bir taraf aktif bir şekilde zulmetmedikçe veya yine aktif bir şekilde zulme destek vermedikçe bağları koparmanın pek bir faydası ve manası yoktur. Zaten Kur’an’da açıkça; “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.” buyrulmaktadır.
Diğer yandan tesettürden çıkan çocuk anne babasının yanına gelip gittikçe onların şefkat ve merhameti karşısında tekrar kapanmaya dönebilecektir. Çünkü iyiliğe iyilikle karşılık vermek genel bir insani özellik olduğu gibi şefkate şefkat, anlayışa karşı anlayış da genel bir eğilimdir. Bunun böyle olacağının tabii ki garantisi yoktur; fakat bağları koparmamanın kesinlikle daha hayırlı olacağı en azından belli bir limiti korumaya yardım edeceği kesin gibidir.