Ağır Tatil

20
Dr. Hasan Ahmet Gökçe

Kelimelerin de bir doğası vardır. Bazısı toprağa benzer; suskundur, beklemeyi bilir. İçinde usul usul büyüyen bir zamanı taşır. Bazısı su gibi akar; peşinden sürüklenirken farkına varamazsın. Geçer gider, serinliği kalır. Bazısı hava gibidir; her yerde solursun ama hiç fark etmezsin onu. Bazı sözcükler de vardır ki, kor ateştir. Yandıkça çoğalır, çoğaldıkça yakar.

Kelimelerin yazgısı da değişir zamanla. Vaktiyle çoban çeşmesi gibi içinizi serinleten bir sözcük, gün gelir, dilinizin ucunda kızıl bir kıvılcıma dönüşür. Kazara ağzınıza alacak olsanız, tüm benliğinizde bir yangın başlar.

“Tatil”, böyle bir kelime artık benim için. Ne zaman kulağıma çalınsa, içimden usulca bir “cız” sesi yükseliyor; suçluluğun ağır gölgesi ruhumun her köşesine siniyor. Ardımda bıraktığım yurt, sessizce veda ettiğim dostlar, zorluklara gözünü kırpmadan bakan yüzler… Ne varsa, bu masum kelimeyi duyduğum an gelip karşıma dikiliyor. Girdiği her cümleyi zil takıp oynatan o kelime, bir vicdan tokadı gibi çarpıyor yüzüme.

İnsan kalbinin, çelişkilere yuva yaptığı bir çağı yaşıyoruz; içimiz zıtlıklar coğrafyası. Aynı gün hem bir hapishane mektubu okuyoruz hem de çocuklarımızla çilekli serinlikler yalıyoruz. Unutmadık, unutmuyoruz elbette. Hatırlamanın ucu açık sancısıyla duruyoruz durduğumuz yerde. Çektirdiğimiz her fotoğrafta acıtan bir eksiklik… Bu tuhaf terazinin kefelerinde, ne tam hafif ne tam ağır, öylece asılı kalıyoruz.

Ama yaşamak da bir sorumluluk. Bir çocuğun gözünde parlayan ışığa umut katmak, bir sabahın serinliğinde iyiliğin hâlâ mümkün olduğunu fısıldamak kulağına… Hayatı güzelleştirmeye kendimizden başlamamız gerekiyor. İşte bu yüzden, tatili konuşuyoruz bu sayımızda. Yüreğimizin kuytularında biriken yorgunlukları, karanlıkta dinlenen kelimeleri, biraz da kendimizi… Neşemiz unutmak değil; tam tersine, hatırlamanın zarif bir biçimi. Çünkü insan, bazen yalnızca gülümseyerek omuzlayabiliyor hayatı.

Bu yaz, kimimiz eski zamanlardan hatırında kalan çadırları kuracak; gökyüzünü heceleyip yıldızları sayacak. Kimimiz balkonuna sardunyalar ekecek, her sabah müjdeli bir haber bekleyecek o beyaz çiçeklerden. Kimimiz kırmızı bir kitabın sayfalarını aralayacak; altını çizdiği bir cümleyi bulmaya çalışacak. Ve belki o sırada bir haber daha düşecek ekranımıza; yüreğimiz yine yanacak.

Sonra biz, hatırlamanın yorgunluğuyla yaşayanlar, başımızı gökyüzüne kaldırıp şöyle diyeceğiz: “Yaprak döker bir yanımız / Bir yanımız bahar bahçe.”

Önceki İçerikAbdest On, Panik Off
Sonraki İçerikYazlar Biter, Hatıralar Kalır!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın