Sofraya ağıt

İnsana yaşadığını hissettiren lokmalar vardır. Közde pişmiş, kabuğu çatlamış bir patates, çıtır çıtır bir gevrek simit, kat kat açılmış tereyağlı bir katmer, sıcak bir yaz gecesini serinleten bir dilim karpuz… Her biri bizi bir yerlere götürür. Bazen çocukluğumuzun sokaklarına, bazen şen şakrak bir öğrenci kahvaltısına, bazen de annemizin sıcacık “Bir kaşık daha al.” sesine… Belki de bu yüzden, insan güzel bir sofraya oturdu mu, içindeki bütün hırgür susar. Sanki midesine değil de ruhuna tarçın kokulu, sıcacık bir battaniye serilmiş gibi olur. 

Babaannemin mutfağını hatırlıyorum. Eğri büğrü alüminyum tencerelerin içinde kaynayan zamansız yemekleri… O masalsı sofraya bağdaş kurduğumuzda, yalnızca yemek yemiyorduk. Zamanın elinden kurtulmuş ve bir türlü eskimeyen o lezzetler, her seferinde bir mucize gerçekleştiriyordu. Çorbalar içimizi ısıtıyor, pilavlar dilimizi açıyor, tatlılar yüzümüzü güldürüyordu. Kimse yalnız kalmıyordu o sofralarda; çünkü yemek, kelimelere dökülmeden önce sessiz bir sohbet başlatıyor, en karanlık köşelerimize ışık tutuyordu. 

Sonra bir gün, bilimin sofrasında bulduk kendimizi. Masaya kalori cetvelleri serdik, karbonhidrat formülleriyle kaşık salladık, protein oranlarıyla çatal tuttuk. Bir yudum hoşaf içmeden önce sekiz kere düşünmeye başladık. Hangi vitaminler eksik, hangi mineraller fazla? Derken aynı lokmalar boğazımızdan geçmez oldu. Masalar ekranlara yenik düştü, sohbetler mesajlara sıkıştı. Ve nihayet sofralarımız, kalorilerin toplandığı bir hesap yerine dönüştü.

Bilim yararlı şey, itirazım yok. Ama bir sofraya diz kırıp, bir an için de olsa, dünyanın karmaşasından sıyrılmak daha güzel değil mi? Kahve içerken, “Acaba içinde ne kadar kafein var?” diye düşünmek yerine, parmaklarımızda o sıcaklığı hissetmek, mutfakta tıkırdayan bir tencerenin içindekileri merak etmek, kızaran ekmeğin kokusunda kaybolmak daha anlamlı değil mi? 

Velhasıl yemeğin güzelliği, onun hakkında daha az düşünmektedir. Çayların demlendiği, kahvaltıların şölene dönüştüğü yerde kim oturup da karbonhidrat hesabı yapmak ister ki? O yüzden bırakın bilim insanları tartışadursun, siz buz gibi nar şurubunun keyfini çıkarın! Zamanla her şeyin tadı kaçabilir ama sofraların tadı kaçtığında, geri getirmek neredeyse imkânsızdır!

Aramızda kalsın, hesap defteriyle oturulan bir sofra, çekilmez işkencedir. Burcu burcu tüten bir çorba, ömürlük mucizedir.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar