Hasan Ahmet Gökçe
Takvim insan icadıdır; zaman değil. Saati kurar, günü böler, haftayı parçalar da insan; yine de zamana söz geçiremez. Bıkıp usanmadan “sonsuz bir şimdi”de yaşaması da, “sonra”yı diline dolaması da bundandır. Âdemoğlu, zamana meydan okuyabileceğine dair iflah olmaz bir inanca sahiptir. Oysa hayatın büyüsü beklemektedir. Yeni başlangıçları, limon çiçeklerini, çocuk kahkahalarını, huzuru beklemez de insan, zamanın geçmesini bekler ve aldanır! Kaçırır zamanın elinden tutup usulca getirdiklerini, gökyüzünde süzülen gölgeleri kaçırır. Mahya mahya yaklaşan ümitleri, kandil kandil büyüyen dilekleri, gecenin kuytusunda ıslanan kirpikleri göremez şimdinin peşinde koşarken.
Beklemekle yıldızı barışmayan insan, gelen rahmet mevsimi de olsa göremez. Hâlbuki, göçmen kuşlar gibi gelir sabır mevsimi. Bir sabah pencerenizi açarsınız, ufukta belli belirsiz bir çizgi. İlk bakışta aldandığınızı sanırsınız. “Daha çok erken!” der, ihtimal vermezsiniz; ama göz aldatmaz. O çizgi, kanatlı umutların ilk işareti, ilk adımıdır. Sonra bir rüzgâr eser, meltem; kokularını da duyarsınız. Artık gökyüzü çiçekleridir gelenler, bilirsiniz. Kanat kanat büyüyerek size özlediğiniz maviyi getirirler. Bir yanınız, bahar bahçe!
Yeni başlangıçlar mevsimi, zamanın ağır misafiridir. Bu yüzden ellerinde sıcacık cümleler, huzurla akan bir nehir gibi, telli turnalar gibi gelir. Bir anne içtenliğiyle açar kollarını ve bembeyaz gecelerinin bağrına basar evlatlarını. Uzun sürmez bu birliktelik, ayrılık vakti pek çabuk gelir. Yine belli belirsiz bir çizgi, yine hafifçe kıvrılan gölgeler… Rahmet üçlemesi kır kırlangıçları gibi, gökyüzünü eksilte eksilte gider. Bir daha hiç gelmeyecek, göğün yüzünü yıldızlarla süslemeyecek sanır beklemeyenler. Zamanın da bir göçü olduğunu, onun da kendi yolunu tuttuğunu hissedemezler.
Neyse ki göğe dokunan günler de yuvalar bırakır arkalarında, kır kırlangıçları gibi. Neyse ki sonsuz huzura açılan üç kapıyı bekleyen gözler de vardır. Sabır ve seher çağını bekleyen bu aydınlık bakışlar, erken bahara kanan zerdali çiçekleri gibi aldanmaz takvimlerin söylediklerine, zamanın fısıldadığı musikiye kulak verir. Çünkü bilir; dualarla uzayan geceler, birkaç hafta sonra geldikleri gibi geri dönecektir. Ancak bir farkla: Yine bir sabah araladığımız o pencere, aynı kuşlara, aynı bulutlara açılsa da içimizdeki dünya bir parça daha büyüyecektir.
Yuvasına döner kır kırlangıçları, hüzün dışarı!