Gülnihal Doğan
Fotoğrafın kendine has bir dili var. Bu yüzden olsa gerek John Berger, “Görsel hiçbir zaman tam anlamı ile sözele çevrilmeye izin vermez.” diyor. Fotoğrafın dili ile insan aklı arasında bir benzerlik görüyorum. Çünkü bazen fotoğraf sadece fotoğrafçının bize sunduğu kadar değildir. Kimi zaman fotoğrafın dili yazılan ve söylenen on binlerce kelimeden daha güçlüdür. Bazen daha fazlası, daha karmaşığı ya da daha basitidir. Fotoğraf bazen yalan söyler, bazen gerçeği gün gibi ortaya çıkarır. Bir bakmışsınız bir propaganda aracı olmuş. Kimi fotoğraf anıdır, kimi fotoğraf kanıt. Tarihi anlatan fotoğraf da vardır, acı gerçeği yüzümüze vuran da. Bu yüzden fotoğrafı iyi okuyabilmek gerekiyor. John Berger, “Bir Fotoğrafı Anlamak” kitabında André Kertész’in 1917 yılında çektiği bu kuzu ve oğlan fotoğrafını anlatırken onu akılda tutan şeyin ne olduğunu sorar. Belki yazının bu noktasında fotoğrafa dönüp daha dikkatli bakabilir ve bizi içine çeken şeyin ne olduğunu düşünebilirsiniz.
John Berger’e göre bu fotoğrafı akılda kalıcı olan şey, oğlanın ifadesiyle hareketlerinin mutlu ve şirin olması değil. Ona göre görseldeki bu yüzler bir fikir içeriyor.
Fotoğraftaki iki ana unsurdan biri olan kuzunun görünen yanı, postunda hissedilen dokudur. Bu doku oğlanın okşamakta olduğu ve onu hayvanla bir şekilde oynamaya özendiren dokudur. Postun dokusundan başka dikkatimizi çeken diğer bir doku daha var. O da çocuğun boylu boyunca uzandığı vegömleğinin üzerinden teninde hissettiği kuru otların dokusu.
Berger’in bahsettiği fikir işte bu dokunma hissi ile ilgili. Çocuklukta her yerde her dokunma duyusunun nasıl özellikle keskin bir nitelik taşıdığıyla ilgili. John Berger’e göre bu fotoğraf apaçık. Çünkü bir fikir yoluyla parmak uçlarımıza ya da parmak uçlarımızda hissetmiş olduğumuz şeylere ilişkinanılarımıza sesleniyor. Olayla fikir, doğal ve etkin bir biçimde birbiriyle bağlantılı.
Fotoğrafı okumak, anlamı okumak demek aslında. Günümüzde her ne kadar fotoğrafa minik bir tıkla saniyelik bakışlar atsak da en azından üzerinde uzun uzun düşünebileceğimiz iyi fotoğrafları anlamak için kendimize zaman ayırabiliriz.
BİR KELİME
“Bende” Dilimize Farsçadan geçen kelime “köle, kul” anlamına gelir. Özellikle eski Türkçede sıkça duyduğumuz bu kelime, genellikle mütevazılık göstergesi olarak “bendeniz” şeklinde kullanılırdı. “Lütufbuyurup vapura kadar geldiğinizden dolayı bendenizi minnettar ettiniz, efendim.” -Refik Halit Karay-
BİR SÖZ
“Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimizenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır.” –AylakAdam-
BİR BİLGİ
Kahvaltıda faydalı diye zeytin çekirdeği yutan babasından ilham alarak zeytin çekirdeğini araştıran gıda mühendisi ve kimyager Duygu Yılmaz, zeytin çekirdeğinden biyoplastik üretti. Firmasının bir yılda doğada çözünebilen ve gübreleşen biyoplastik ürünleri yurtdışında 30’dan fazla ödüle layık görüldü. Firma son yıllarda bitkisel atıklardan vegan dergi de üretiyor.
The Bucket List I Şimdi ya da Asla
Kanser teşhisi konulan Carter, maddi durumu pek yerinde olmayan bir otomobil tamircisidir. Aynı hastalıktan mustaripEdward ise oldukça varlıklıdır. Altı ay ömürlerinin kaldığını öğrenen bu iki kişi bir hastane odasında tanışırlar. Aynı zamanda hastanenin sahibi olan Edward bir gün Carter’ın bir şeyler yazdığını görür. Carter yapmak isteyip de şimdiye kadar yapamadıklarını listelemektedir. Bu liste Edward’ın dikkatini çeker ve o da listeye bir şeyler ekleyip Carter’a ölmeden bunların hepsini yapmayı teklif eder. Ikili, paraşütle atlamaktan tutun Afrika’da safariye çıkmaya kadar listedeki pekçok şeyi gerçekleştirir. Fakat listedeki bir maddeyi yapamazlar. Ta ki ölene kadar…
Natural History Museum I Doğal Tarih Müzesi
Londra’da bulunan müze, dünyanın en büyük doğal tarihi müzelerinden biri. Victoriadöneminin tipik yapılarından biri olan müze, büyük bir bahçe içerisinde yer alıyor. Müzedebitki, hayvan, mineral maden türlerinden 5 ayrı koleksiyonda 70 milyondan fazla örnek sergileniyor. Müzede nesli tükenmiş birçok hayvanla ilgili bilgi bulabilir, devasa kemikleri ile sergilenen dinozorların yaşamını öğrenebilirsiniz. Londra Doğal Tarih Müzesi’ni yıl boyu ücretsiz olarak gezebilirsiniz.
Aylak Adam I Yusuf Atılgan
Oğuz Atay 700 sayfalık ünlü romanı “Tutunamayanlar”ı, Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” kitabında okuduğu kısa birpasajdan esinlenerek yazmış.
Kimileri bu yüzden “Eğer “Aylak Adam” olmasaydı, “Tutunamayanlar” olmazdı.” der. Atılgan bu kitapta 28 yaşlarında olanbir adamın hayatına anlam verecek değeri arama çabasını anlatıyor. Romanın kahramanı olan C., toplumla uyuşamayan, ataerkil yapının içinde kendini göremeyen, huysuz, sıkılgan, mutsuz ve “aylak” bir adamdır. C., gününü kitap okuyarak, kahvehanelere giderek, sanatçı arkadaşlarıyla sohbet ederek, yürüyüşler yaparak ve durmadan düşünerek geçirir. Kendisine bir adın bile çok görüldüğü C.’nin bir yıl boyunca başından geçenleri anlatan kitap, dört bölümde kahramanın yaşantısını mevsimsel geçişlerle birlikte ele alıyor.