Yalnızlık hastalığının ilacı: Dostluk

Yeni başlangıçlarda eski dostları unutmamak ve yeni arkadaşlıklara açık olmak, hayatın değerli renklerini keşfetmeye destek oluyor.

Nihal Polat

Yurt dışında yaşamaya başladığımda, sıfırdan bir çevre kurmakta çok zorlandığımı hatırlıyorum. Eski arkadaşlarımı arıyor, yeni arkadaşlarıma bir türlü alışamıyordum. Daha önce yaşadığım şehri, evimi, ortamımı özlüyor; kendimi sürekli eskiyle yeniyi kıyaslarken buluyordum. Fakat yeni hayatımdaki rol arkadaşlarımı tanıdıkça, her birinin farklı bir güzelliğe sahip olduğunu ve bizi birleştiren ortak paydanın huzur verdiğini fark ettim. Çünkü iki valizle çıktığım yolculuğun sonunda bana kol kanat geren, beni sofrasına davet eden, ellerindekileri benimle paylaşan, hüznüme ve neşeme ortak olan onlardı. Evime taşınırken her bir eşyama omuz attılar. Bebeğimi kucağıma aldığımda, hastanedeki odamı anne yemekleriyle donattılar. Bazen oturup birlikte ağladık, bazen de kahkahalar attık. Habersizce ellerimizi açıp dualar ettik birbirimize. Önceki hayatımda hiç tanımadığım bu insanlar, zamanla, varlıklarına şükrettiğim kıymetli dostlara dönüştüler.

Dünyaya gelen her insanın hikâyesi bambaşka; ama hayatlarımızın bir döneminde aynı durumları yaşayabiliyor, benzer sınavlardan geçebiliyoruz. Dolaylı tümleçleri ve zaman zarfları değişse de cümlelerimizin, ortak duygusu değişmiyor. Bu da dolaylı olarak bizleri bir araya getiriyor, ilişkilerimizi güçlendiriyor. Çünkü karşımızdakinin hikâyesinde, kendimizi görüyoruz. Onun yaşadıkları, bizim iç dünyamıza ayna oluyor. Bu sebeple eşimizi, arkadaşlarımızı ve dostlarımızı, bize duygusal anlamda iyi gelen, uyum sağlayan; dahası bizimle ortak ideolojilere ve tecrübelere sahip olan kişilerden seçiyoruz. İmtihan yağmurlarından, ortak insanlık şemsiyesinin altına sığınarak korunmaya çalışıyoruz. Aynı sorulara cevap ararken, yani hep birlikte yeni bir hayata uyum sağlamaya çalışırken sancılar, zorluklar, aksilikler, üst üste gelen talihsizlikler yaşıyoruz. Zira yeniden başlamak hiç kolay değil. Peki bu yeni arkadaşlarımız için kalbimize dost minderleri atabildik mi? Yoksa en ufak bir hatada vazgeçebileceğimiz pamuk iplikleriyle mi bağlandık birbirimize? Ya eski dostlar? Onlara da yer var mı hâlâ yüreğimizde?

Allah Katında Arkadaşların En Hayırlısı, Arkadaşına Hayırlı Davranandır

Eski dostlar, değerli bir maden gibidir. Hayat unutulmayan dostlarımızla keyiflenir. Bazen bu dostluklar sekteye uğrar. Araya mesafeler girer, bazen kırgınlıklar oluşur; ama nihayetinde dost sevilen, güvenilen kimsedir, gönüldeştir. Elbette kıymeti bilinmelidir.

Bir dostum yıllar evvel bana bir kitap hediye etmişti. “Posta Kutusundaki Mızıka” adlı bu kitabı ince şeritleri olan mor renkli bir hediye paketi ile kaplamıştı. Nereden mi hatırlıyorum? Onu bile atmaya kıyamamıştım. Bir de tarih düşmüştüm: 21 Eylül 2011. Bir özür kitabıydı. Kalbimi tamir edecek mektuplar göndermek istemişti dostum. Mektupları bir bir okurken hüznümün azaldığını hissetmiştim. Kitabın bir yerinde Ali Ural şöyle diyordu, “Sevgili Dost, bu günlerde herkes sesini duyurabilmek için hoparlörün sesini daha fazla açması gerektiğini düşünüyor. Bense sadece senin duyabileceğin bir sesle fısıldıyorum kulağına.”

Fısıltılarla anlaşabildiğimiz dostlarımız çok kıymetlidir. Çünkü onlara kendimizi ifade etmek için çırpınmamıza, yüksek sesle konuşmamıza gerek yoktur. Böyle dostluklar hayal kırıklıklarından uzaktır. Onların limanında kendimizi daima güvende hissederiz. Sırrımız kadimdir ve sağlam yerdedir. Bu dostlukların tadı öyle başkadır ki bu dünyada hiçbir şeyle takas edilmez. Bazısı bana kitap hediye eden dostum gibi yıllanmıştır, bazısı da beni gurbet elde yalnız bırakmayan kıymetli insanlar gibi az zamanda çok yol kat etmiştir. Hele bir de eskilerin “ahiretlik” diye tabir ettiği, baki ömrümüze birlikte hazırlandığımız dostlarımız vardır ki onların yeri bambaşkadır. Birbirimizle bakışarak anlaştığımız, mümince sevmeyi öğrendiğimiz, birbirimizi sevmezsek gerçek bir Müslüman olamayacağımızı bildiğimiz dostlarımızdan vazgeçmek için çok kuvvetli bir sebebimiz olmalı, değil mi? Halil Cibran, “Dostluk, sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır.” diyor. Sevgiyle ektiğimiz bu tarlaya özenle bakmalıyız ki çıkan sevgi ekinlerini Allah’a şükrederek toplayabilelim. Peki bunu nasıl sağlayabiliriz? Dostlarımızla aramızdaki ilişkiyi güçlendirmek için neler yapabiliriz?

Bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre, güçlü dostluklar kurmak, beyinde endorfin ve serotonin salgısını artırarak pozitif bir etki meydana getiriyor. Uzun süreli dostluklar ise duygusal destek sunarak stresi azaltmaya, mutluluğu artırmaya ve mental sağlığı güçlendirmeye yardımcı oluyor.
Uzun Soluklu Dostluklar Için Birkaç Öneri:

Dürüst olun: Sağlam bir ilişki kurmak için gerekenlerin başında dürüstlük gelir. Eşimizle, ailemizle, komşumuzla olan ilişkilerimizde aradığımız ilk özellik, güvendir. Güveni temin eden de dürüstlüktür. Bu yüzden dostlarımızla yaşadığımız tatsız olaylarda sessiz kalmak ya da bağları koparmak yerine, doğru bir üslupla sağlıklı iletişim yolları bulmaya çalışmalı, duygularımızı açıkça paylaşabilmeliyiz. Dostlarımıza da kendilerini ifade edebilecekleri fırsatlar vermeliyiz.

İletişim kurun: Bazı insanlar, muhatabını dinler gibi görünürken aslında sıranın kendisine gelmesini bekler. Bu, esasen o kişinin başkalarının duygu ve düşüncelerini önemsemediğini, sadece kendi anlatacaklarını dinlenmeye değer bulduğunu, haklı çıkmayı karşısındakine kıymet vermekten daha önemli gördüğünü gösterir. Hâlbuki kaliteli iletişim, dostumuzu can kulağıyla dinlemek, onu anlamaya odaklanmak ve sınırlandırmak yerine duygularını yaşamasına izin vermekle başlar. Zira anlamak, bir dostun diğerine verebileceği en kıymetli hediyelerden birisidir. Dostlarımızla her zaman aynı şekilde düşünemez, aynı tarafta olamayabiliriz; ama bizim hoşgörü adında çok değerli bir anahtarımız var. O anahtarla bütün kilitleri açabiliriz.

Mesafe koymayın: İşlerimiz yoğun, hayat çok kısa ve zaman hiçbir şeye yetmiyor. Oysa hızla geçen ömrümüzde sevdiklerimiz için her zaman vaktimiz olmalı. Bazen dışarıya yürüyüşe çıktığımızda ya da markete giderken yolda geçen zamanı, dostumuzun hâlini hatırını sormak için değerlendirebiliriz. Bu bakımdan daha çok zaman ayırmak bahanesiyle uzun süre beklemek, ertelemek yerine aklınıza geldiği anda dostlarımızı arayıp hatırlarını sormak faydalı olabilir.

Beraber olun: Uzaktaki arkadaşlıklar için bir tarih ve şehir belirleyip ortak bir yerde buluşmak hem sizin için hem de dostunuz için iyi bir aktivite olabilir. Yakın dostluklar için oldukça fazla seçenek var. Bir akşam birlikte film izleyebilir, muhabbetler eşliğinde kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Birlikte maça gitmek de çadır kampı yapmak da doğa yürüyüşlerine katılmak da dostlarınızla çok daha keyifli olur. Kaliteli zaman geçirmek, “Bu vakti senin için ayırdım.” diyebilmek, her ilişkide olduğu gibi dostluk ilişkisinde de kullanılması gereken şahane bir sevgi dilidir.

Ziyaret edin: Ah, ne güzeldir akşam çayları. Çocukluğumda evimize gelen misafirlere çay servisi yapardım. İki ayrı odada iki ayrı muhabbet dönerdi. Birinde kadınlar gülüşür, eğlenir; diğerinde erkekler ciddi konulardan bahsederdi. Çaylar bittikçe yanlarına gidip beşer onar dakika oturarak muhabbetlerine dahil olurdum. Onları güzel bir film izler gibi keyifle izlerdim. Şimdi de sıra bizde! Dostlarımızla buluşmalarımızı çay sohbetleri ile artırabilir, yaşadığımız tatlı hatıraları çocuklarımıza da yaşatabiliriz.

Yanlarında olun: Hayat bu, her zaman güzel şeyler yaşamayız. Bazen bizi üzen durumlarla da karşılaşırız. Hastalık, ölüm, ayrılık gibi… Dostumuz bir yakınını kaybettiğinde onun yanında olmak, acısını paylaşmak, güç yetiremediği işlere el atmak, ona omuz vermek en önemli vazifemiz. Bundan da mühimi, iyi gününde de dostumuzun yanı başında olabilmek; onun sevincini kendi sevincimiz, başarısını kendi başarımız yapabilmek. Çünkü kötü günümüzde bize vicdan sahibi herkes az çok üzülürken, iyi günümüzde ancak gerçek dostlarımız bizimle sevinir.

Samimi dostluklar, hayatın zorluklarına karşı dayanıklılığı artırarak insanları daha sağlıklı ve mutlu bir yaşama yönlendiriyor.
Yaşadığımız Zorluklar, Dostluklarımızı Sınayabiliyor

Üniversitede hasbelkader karşılaştığım bir arkadaşla sonraları çok sıkı iki dost olduk. Bir akşam beni evine davet etti. Gece yarısına kadar sohbet ettiğimizi hatırlıyorum. Sanki birbirimize sihirli bir ayna tutuyorduk. Bu ayna bize içimizi gösteriyordu. Ben bir cümleye başlasam devamını o söylerdi. Birlikte bir hikâye yazsak, zannediyorum kimse o hikâyeyi iki kişinin yazdığını anlamazdı. Aradan birkaç yıl geçti ve arkadaşımızla birbirine tamamen zıt iki farklı düşüncenin savunucusu olduk. Çevremde bu düşünce farklılığından dolayı biten arkadaşlıkları görüp, onlarca hikâye dinleyince arkadaşlığımızın biteceğinden ve birbirimizi görebildiğimiz aynalarımızı acımasızca kırabileceğimizden çok korktum. Fakat korktuğum başıma gelmedi. Ne o ne de ben bu fikir ayrılığını birbirimize yansıttık. Hatta konusunu bile açmadık. Hem bizi birleştiren sadece o fikirler değildi ki ayıran da onlar olsun. Onu hâlâ çok seviyorum ve biliyorum ki kalbinde bana her zaman bir yer var. Tıpkı benimkinde onun için olduğu gibi…

Dostluklar bazen sınanıyor. Kimi zaman şartlar değişiyor, kimi zaman da insanlar. İki sene önceki ben bile bugünkü ben ile aynı değilken dostumun değişmemesi gerektiğini, değişmeyeceğini düşünmek en hafif tabiriyle safdillilik olur. Bunun için biraz anlayış, sabır ve ısrarla ilişkiye yatırım yapmaya devam etmek şart. Uzaktaysak aramak, yakındaysak kapısını çalmak ve dostluğun devamı için çaba sarf etmek gerek. Bir tatsızlık olduğunda, anlaşmazlığa düştüğümüzde veya birbirimizden uzun süre haber alamadığınızda ise ilişkimizin bittiğini düşünmek yerine, yeniden alevlenmesi için minik bir kıvılcım çakmak şart.

“Çizdiğimiz” Her Arkadaşımız İle Biraz Daha Yalnızlaşıyoruz

Yaşadıkları imtihanların, sınandıkları güven testlerinin yorgunluğuyla yalnız kalmayı tercih edip, eskiye dair iyi ya da kötü ne varsa geride bırakma arzusu taşıyanlarımız da var. Bu insanlar, kalabalıklardan ve yeni dostluklardan hoşlanmıyor, hatta bu türlü yerlerden ve ortamlardan fersah fersah uzaklaşabiliyorlar. İlişkilerini minimuma indirip “kendileri ile” vakit geçirmekten yanalar. Belki de toplum içinde kaybettiğine inandığı kendini, yeniden bulma arzusundan kaynaklanıyor bu eğilim. Aslına bakarsanız yalnızlık, insanın kendini keşfetme yolculuğunda da en çok ihtiyaç duyduğu azıklardan biri. Tabi ölçüyle yaşamak kaydıyla. Zaten yalnızlık sadece sessizlik ve izolasyon anlamına da gelmez, aynı zamanda üretkenliğin, düşünce özgürlüğünün ve kişisel gelişimin sağlanması için bir fırsat olarak da görülebilir. Ünlü yazar Virginia Woolf, “Kendine Ait Bir Oda” kitabında, kadınların kendilerini ifade etmeleri için bireysel alanlarına ve özgürlüklerine olan ihtiyaçlarını vurgular. Kendimizi bulmak, yaşamımızın, gidişatımızın muhasebesini yapmak, bilmediğimiz yönlerimizi keşfetmek ya da bildiğimiz yönlerimizi geliştirmek için yalnızlık ilaç gibi gelir. “Yalnızlık, sadece sessiz bir oda değil, aynı zamanda zihinsel özgürlük ve düşünsel derinlik için gereklidir.” diyen Virginia Woolf’a katılarak dümeni yalnızlaşma isteğinin bu türlü olmayanına kısmına kırmak istiyorum.

Bireyselleştik Mi, Yoksa Yalnızlaştık Mı?

Her çağın bir rüzgârı var. Çağımızın rüzgârının adı ise bireyselleşme. Gün geçtikçe arkadaşlıklar, dostluklar üzerine artık eskisi gibi düşünmeyen, daha çok bireyselleşmeyi tercih eden insanların sayısı artıyor. Bu süratli yaşamın içinde duygu ve düşünceler, prensipler de değişikliğe uğruyor. Çoğunluğun yeni bir tutkusu var: “Ben”. Artık daha çok “ben”imizi seviyor ve onun dilini konuşuyoruz. Çünkü her yerde her zaman öncüsü olduğumuz, başkası için yaşama gibi düşünceler artık revaçta değil. Bizi mutlu etmeyen; aksine üzen, geren her türlü insanı hayatımızdan süratle uzaklaştırıyoruz. Sosyal medyada, paylaşımımıza kötü yorum yazan bir kişinin hesabımıza erişimini engeller gibi gerçek hayatımızdaki insanları da ilişki portföyümüzden çıkarıyoruz. Peki bunları yaparken gerçekten kendimizi önemsiyor muyuz, yoksa bile isteye yalnızlaştırıyor muyuz? Gelin bu soruya ibretlik bir hikâye ile cevap arayalım.

Çağlar Bey, yeni yaşamına adım attığından bu yana geçmişteki arkadaşlarıyla iletişimini teker teker kesti. Bugünlerde çeşitli sebeplerden yalnız kalmayı tercih ediyor. Bir gün Çağlar Bey’in başına kötü bir durum geliyor. Kendini çok çaresiz hissediyor, desteğe ve yardıma ihtiyaç duyuyor. Ağlamaklı bir hâlde eli, ceketinin cebindeki telefonuna gidiyor. Birilerini arayıp duygularını paylaşmak istiyor; fakat telefonunda kayıtlı yüzlerce isim varken hiçbirine içini dökecek kadar yakın olmadığını fark ediyor. Bana sorarsanız, yalnızlığın en derin ve üzücü tarafı böyle durumlarda ortaya çıkıyor. Belki Çağlar Bey, kendini insanlardan bu kadar soyutlamasaydı, dostlarını bir bir silmeseydi, en azından bir kısmıyla iletişim hâlinde kalsaydı, bugün telefonun öteki ucunda onu severek dinleyen ve derdi ile dertlenen bir dostu olacaktı. Onun tavsiyelerini dinleyecek ve kendisini teselli edebilecekti.

Yalnızlığın Bedeli Çok Ağır Olabilir

Arkadaşlık ilişkilerinin psikolojik sağlığımız üzerindeki etkilerini inceleyen bir araştırmanın ortaya koyduğu sonuçlar, hikâyemizdeki Çağlar Bey’in neden bir dosta ihtiyaç duyduğunu özetler nitelikte. Araştırmaya göre güvenebileceğimiz, sağlıklı bir ilişki kurabileceğimiz arkadaşlıklar, stresle başa çıkma konusunda bize yardımcı oluyor. Dr. Fatma Turan, günlük yaşamımızda çevremizdeki kişilerle kurduğumuz olumlu ilişkilerin kedimizi mutlu hissetmemizi sağladığını ve psikolojik iyi oluşumuza önemli katkılarda bulunduğunu söylüyor. Turan’a göre, çevremizde değerlerimizin, duygularımızın ve hassasiyetlerimizin farkında olan dost ve arkadaşlarımızın olması ve onlarla karşılıklı güven, saygı, sevgi çerçevesinde ilişkilerde bulunmak, mutluluğumuza önemli katkılarda bulunuyor. Genel sağlığımız açısından da destekleyici bir arkadaşlık oldukça önemli. Arkadaşımızla konuşurken kendimizi rahatça ifade edebiliyor, sosyal bağlar kurabiliyor ve duygusal destek alabiliyorsak bu durum yaşam kalitemizi önemli ölçüde artırıyor.

Yalnızlık, sadece duygusal değil, aynı zamanda fiziksel sağlığımızı da derinden etkiliyor. Yapılan araştırmalar, sosyal izolasyonun, arkadaşsız kalan bireylerin hastalıklara daha yatkın hâle gelmesiyle ilişkilendirildiğini gösteriyor.
İzole Bir Hayat, Beden Ve Akıl Sağlığımızı Olumsuz Etkiliyor

Psikiyatrist Lucas Spanemberg’in yalnızlıkla ilgili güzel bir tanımı var: “Yalnızlık, duygusal ve davranışsal sonuçları olan, bir sosyal gruba ait olmama, kopukluk hissidir ve bu, zihinsel ve fiziksel sağlık açısından bir dizi olumsuz sonuçla ilişkilidir.” Yani insanlar olarak topluluk içinde yaşamaya ve sosyal grupların içinde var olmaya ihtiyacımız var. Kim istemez çevresindeki insanların güvenilir, sevgi dolu ve yardımsever olmasını? O hâlde kendimizi yalnızlığa çekmeden, sevdiklerimizin üzerini en ufak hatalarında çizmeden önce yalnızlığın bu dünyada katlanılamaz bir şey olduğunu da hesaba katmak gerekiyor. Bir yandan kendimiz için en uygun olan sosyal grubun içinde varlığımızı sürdüremeye devam edip, diğer yandan kendimize ait odamızın kapısını hiçbir zaman kilitlemeden varoluşumuzu dostlarımızla taçlandıramaz mıyız? Sosyal yaşantımızın sağlıklı devamlılığı ve kendi iç dünyamızda derinleşme adına denenmeye değer.

Arkadaşsız İnsanlar Hastalığa Daha Zatkın

Yalnızlık günümüzde öyle yaygın hâle geldi ki artık bu kavramı araştıracak özel komiteler kuruluyor. Çünkü yalnızlık, beden ve akıl sağlığımızı olumsuz yönde etkiliyor; tansiyon, diyabet, depresyon ve anksiyete gibi hastalıkları tetikliyor. Yapılan bir başka araştırmada ise sevdikleri ile görüşmeyen ve çoğunlukla yalnız yaşayan kişilerin erken ölüm riskinin yükseldiği gözlemlenmiş. İskoçya’daki Glasgow Üniversitesi’nden akademisyenlerin yaklaşık 460 bin kişi ile yaptığı araştırmada 5 farklı sosyal bağlantı türüne sahip olan insanlar 12 yıl boyunca takip edilmiş. Araştırma sonuçlarına göre aile ve arkadaşları tarafından hiç ziyaret edilmeyen kişilerin kalp hastalığı nedeniyle ölme olasılıklarının yüzde 48; erken ölüm ihtimallerinin ise yüzde 39 daha yüksek olduğu gözlemlenmiş.

“Kişi, Dostunun Dini Üzeredir. Bu Yüzden Her Biriniz Kiminle Dostluk Ettiğine Dikkat Etsin!”

Olayın bir de dini tarafı var. Bir mümin her şeyde Allah’ı görür. Allah’ın yarattıklarına sevgi ile bakması gerektiğini bilir. “Sevdiğini Allah için sevmek, yerdiğini de Allah için yermek imandandır.” hadisi (Buhârî, İman, 1) bu açıdan bizim için bir rehberdir. Hem Peygamber Efendimiz de demiyor mu: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız.” (Müslim, İman, 94) diye. İslam’da müminin mümine kardeşliği ve sevgisi bu kadar önemliyken neden sevgisizlikle kendimizi bir yalnızlık girdabına sokalım ki?

Dostluklar, insanların yaşamlarını zenginleştiren ve güçlendiren önemli ilişkilerdir. Sağlıklı ve destekleyici dostluklar, bireylerin ruhsal ve fiziksel sağlığını olumlu yönde etkileyebilir. Eğer çevrenizde sağlam dostlarınız varsa çok şanslısınız demektir. Onların kıymetini bilip yaşanan tatsızlıklar karşısında yapıcı olmayı denemek dostluğunuzun yıllarca sürmesi için en doğru şeydir. Özetle, yapılan araştırmalara da dayanarak diyebiliriz ki dostlarımız bizi yalnızlık duygusundan kurtarıyor. Daha kaliteli vakit geçirmemize yardımcı oluyorlar. Psikolojik olarak daha güçlü olmamızı sağlıyorlar; çünkü onlardan duygusal olarak destek alıyoruz. Yıllar süren sıkı dostluklar, yaşamdaki zorluklarla başa çıkmamıza yardımcı oluyor. Sosyal bağlantılarımızı güçlendiriyor ve stresi en aza indiriyor.

O hâlde siz de dostluk tarlasında bir sevgi ekini olmaya ne dersiniz?

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar