Osman b. Maz’ûn

Mekke'de çile, Medine'de temsil... Osman b. Maz'ûn, zahitliği ve takvasıyla İslam toplumuna ilham verdi ve Peygamber Efendimizin rahmetle andığı ilk Medine şehidi oldu.

Durdu Ozan

Hazreti Ebû Bekir vesilesiyle Müslümanların halkasına dahil olmuştu. Herkes için söz konusu olan baskı ve işkence, onun için de geçerliydi. Habeşistan’a hicret eden kafileye katıldı. Gitmek zordu. Gitmenin zorluğu, geride bırakılanların değeriyle doğru orantılıydı çünkü. O kadar kıymetliydi ki geride kalanlar, giderken tekrar tekrar düşünmek gerekirdi. En kıymetli şeyler, arkada kalıyordu. Allah Resulü, Kâbe ve arkadaşları… 

Arkadaşlarıyla, hicret diyarı Habeşistan’da ibadet ediyorlardı bir gün. Kureyş müşriklerinin iman etttiği haberi geldi. Sevinçten ne yapacaklarını bilemediler. Hicran bitecek, vuslata ereceklerdi. Eşyalarını toplayıp Mekke’ye doğru yola çıktılar. Mekke’ye yaklaşınca, haberin aslının olmadığını anladılar. O saatten sonra geri dönemezlerdi. Mecburen şehre girecek ve kaderlerine razı olacaklardı. 

O yıllarda, insanları himaye etmek gibi güzel bir gelenek vardı Mekke’de. İleri gelenlerden birinin korumasına girdiğinizde, kimse size ilişemezdi. Osman da Velîd b. Mugîre’nin koruması altına girdi. Kimse kılına zarar veremedi Mekke’de ama diğer Müslümanlar onun kadar şanslı değildi. 

Bu durum, rahatsız etti Osman’ı. Mugîre’ye teşekkür edip kardeşleri acı içindeyken onun himayesinde kalmayı kendine yediremediğini söyledi ve izin istedi. Mugîre şaşkındı. Ne söyleyeceğini bilemedi. Osman, “Allah’ın himayesi bana yeter.” diyerek ayrıldı onun yanından.

Çok geçmeden, bir mecliste tartışma çıktı. Osman’ımın İslam’ın güzelliklerini anlatmaktaki ısrarı, gözüne isabet eden bir tokatla neticelendi. Mugîre, “Eğer himayemde kalsaydın başına bunlar gelmezdi.” deyince, “Hayır!” diye haykırdı Osman’ım, “Allah’a yemin olsun ki yaralanan bu gözüm, benim için diğer gözümden hayırlıdır.” 

Mugîre’nin korumasından çıktıktan sonra çok acı çekti, çok işkence gördü. Bu zorlu süreç, yine bir hicretle neticelendi. İşkence ve acı dönemi bitmiş, temsil ve tebliğ dönemi başlamıştı. Medine onun gibi bir cevheri iyice yoğurmuş, şekillendirip parlatmıştı. Takva ehliydi. Müslümanca yaşamak ona hayat veriyordu. Gecelerini ibadetle, gündüzlerini de mücadeleyle geçiriyordu. Az yiyor, az içiyor, az konuşuyordu. Bütün ısrarlarımıza rağmen kalın ve sert elbiseler giyiyor, konfordan kaçıyor, rahatını hiç ama hiç düşünmüyordu.

Bir gün Osman’ımın eski ve yırtık bir elbise ile mescide girdiğini gören Peygamber Efendimiz, “Gün gelip de önünüze sofralardan biri konulup biri kaldırıldığında, sabah başka, akşam başka elbiseler giydiğinizde, evlerinizi Kâbe’yi süsler gibi süslediğinizde ne yapacaksınız?” diye sormuş. Ashap, “Demek ki o zaman iyi durumdayız. O hâlde bize şükretmek yakışır.” diye cevap vermiş. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurmuş: “Aksine, siz şu an hayır içindesiniz. O günleri gördüğünüzde aranızda haset başlayacak, ilişkileriniz bozulacak, birbirinize buğz edecek ve dünyalık için yarışacaksınız.”

Ne olduysa o günden sonra oldu. Osman, Efendimizin sözlerini işitince, hepten dünyadan elini eteğini çekti. Günlerini oruçla, gecelerini ibadetle geçirmeye başladı. Öyle ki odamıza uğramaz, bana elini sürmez oldu. Dayanamayıp ben de hanımı olarak durumu Allah Resulü’ne ilettim. Osman’ımı yanına çekip, “Ailenin senin üzerinde hakkı vardır.” diyerek meseleyi çözdü.

Efendimiz, eşim Osman’ı çok severdi. Ölüm döşeğinde iken bile onun yanı başındaydı. Hüzünlüydü. Hicretin ikinci yılıydı. Medine’de vefat eden ilk sahabeydi Osman’ım. “Allah sana rahmet eylesin ey Ebü’s-Sâib, dünyadan ayrılıyosun. Sen ona aldanmadın, o da seni aldatmadı.” dedi arkasından.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar