Kendimizi bulma vakti: Üç aylar

Peygamber Efendimiz, recep ayına girince, "Allah'ım recep ve şabanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır." diyerek dua ederdi. Bu dua, müminlerin salih ameller işleyebilmeleri için bereketli vakitlere ulaşmayı arzu etmelerinin ne denli kıymetli olduğunu gösteriyor.

Devrim Öztürk

Hayatın zorlukları ve nefsimizin baskıları karşısında yorulan ruhlarımız için önemli bir zaman dilimine girmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki mübarek gün ve geceleri fırsat bilip, yeniden hayatımızın muhasebesini yapmalıyız. Recep, şaban ve ramazan aylarında Allah’a yönelmeli, kulluğumuzu yenilemeliyiz. Çünkü Allah, insanı takvasına göre değerlendirir. Nitekim Furkan suresinde, “Duanız ve ibadetiniz olmasa, Rabbiniz size ne diye değer versin?” buyruluyor. 

Üç aylar, bir yarıştır ve biz bu yarışı kazanmaya çalışmalıyız. Bu aylarda hissedilen manevi esintiler, müminler için Allah’a yaklaşma ve onun rızasını kazanma fırsatlarıyla doludur. Bu imkânları değerlendirmeli, ibadetlerimizi artırmalı, zikir, fikir ve şükürde derinleşmeliyiz. İnsanlarla diyaloglarımızda daha dikkatli olmalı, incitmemeye, üzmemeye, kırmamaya gayret etmeliyiz.

Değerlendirme zamanı

Ben kimim? Niçin bu dünyaya gönderildim? Yaratılışımın sırrı ne? Kur’an bize neler anlatıyor? Evren nereden geldi ve nereye gidiyor? Ölümün ve hayatın hikmeti ne? Ahirette nasıl hesap vereceğiz? İşte bu ve benzeri sorular, özellikle üç aylarda zihnimizi daha çok meşgul etmeli. Çünkü üç aylar, kendimizi sorgulamak ve değerlendirmek için eşsiz bir fırsattır.

Kendimize yöneltmemiz gereken pek çok soru var: “Rabbim Allah’tır diyorum ama farkında olmadan başkalarına mı tapıyorum?”, “Peygamberim Hazreti Muhammed Mustafa’dır diyorum fakat başka insanların izinden mi gidiyorum?”, “Kitabım Kur’an-ı Kerim’dir diyorum lakin hayatımda başka kitapları mı rehber ediniyorum?”, “En büyük düşmanım şeytandır diyorum ancak öte yandan acaba onun isteklerini mi yerine getiriyorum?”, “Allah en güzel vekilimdir diyorum gelgelelim onu sürekli incitiyor muyum?” Üç aylar, işte tüm bu soruları kendimize sorup bir muhasebe yapma zamanıdır. 

Neler yapabiliriz?

Mübarek günleri fırsat bilerek, bu özel zamanların önemini çocuklarımıza anlatabiliriz. Ailece bu geceleri ihya etmek, kısa bir merasimle de olsa evimizi bu zamanların ruhuna uygun hâle getirmek faydalı olacaktır. Aile üyeleri sırayla dua edebilir, evin büyükleri, özellikle çocuklara o geceye özel hediyeler verebilir. Bir buket çiçek, eşler arasındaki sevgiyi ve saygıyı pekiştirebilir. Böylece gecenin bereketi evin her köşesine yayılır. 

Mübarek günler ve bayramlar, küskünlerin barışması için güzel fırsatlar sunar. Normalde “Merhaba dostum, seninle barışmaya geldim!” demek zor olabilirken, “Bu mübarek günün hürmetine gel barışalım, daha fazla günaha girmeyelim!” demek daha kolay gelebilir. Ziyaret edemediklerimize tebrik kartı yollamak, telefon açmak, e-posta göndermek ya da mesaj yazmak da iyi bir alternatiftir.

Büyük nimet

Müslümanların büyük çoğunluğu, mübarek gün ve geceleri sevinçle karşılar, bu özel zamanları coşku ve mutluluk içinde geçirirler. Aileler arasında tebrikleşmeler yapılır, mabetler dolup taşar, insanlar Allah’a yakınlaşmak için ellerinden geleni yapar. Bu zamanlar, sadece manevi hazzın zirveye ulaştığı anlar değil, aynı zamanda sevap ve fazilet bakımından da en bereketli dönemlerdir. Bu özel mevsimlerde insan, daha fazla dua eder, ibadetlerde derinleşir ve Allah’a olan bağlılığını tazeler. Birçok kişi, bu mübarek ayların manevi atmosferini en iyi şekilde değerlendirmek için oruç tutar, nefsini terbiye etmek adına fedakârlıklar yapar. Bu özel zamanları değerlendirenler, Allah’ın rahmet ve bereketine daha yakın olmanın huzurunu duyarlar. Özellikle de kandil gecelerinde. 

Kandil denildiğinde akla Regaip, Miraç, Berat ve Kadir geceleri gelir. Ayrıca cuma geceleri, Mevlit Kandili gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Kurban Bayramı gecesi, zilhicce ayının ilk on gecesi ve muharrem ayının ilk gecesi gibi geceler de mübarek geceler olarak kabul edilir. Bu gecelerden bazılarının önemi ayet ve hadislerde belirtilmişken, bazılarının önemi daha çok âlimlerin yorumlarına dayanır.

Regaip gecesi

Regaip, “rağbet olunan” veya “bol ihsan ve değerli hediye” anlamlarına gelir. Recep ayının ilk cuma gecesinde bu tür ihsan ve ikramlar beklendiği için, o geceye Regaip Gecesi ismi verilmiştir. Bu kutlu gece; ibadet, taat ve hayırlı işlerle değerlendirilmesi gereken özel bir gece olarak kabul edilmiştir. 

Miraç gecesi

Miraç, “çıkılan yer” ya da “çıkma aleti, merdiven” anlamlarına gelir. Peygamberimiz hicretten bir süre önce, Allah’ın emriyle Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülüp, oradan semaya yükseltilmiştir. Bu olay “İsra” ve “Miraç” olarak adlandırılan, hem Kur’an-ı Kerim’de hem de hadislerde anlatılan gerçek bir hadisedir. İslam âlimlerinin çoğu, Miraç olayının recep ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleştiği kanaatindedir. İnsanlığın kurtuluş sebebi olan Peygamberimizin, Cenabıhakk katında olağanüstü ikram ve manevi hediyelere mazhar olması, bu geceyi çok değerli kılar. İnsanoğlunun en şereflisi olan Peygamber Efendimizin, bütün müminleri temsilen böyle muhteşem bir onurla taltif edilmesi, bütün Müslümanlar için bir iftihar vesilesidir. Namaz, Miraç Gecesi’nin en önemli meyvesidir. Çünkü, Rabbimiz bize kendisini memnun ve razı edecek fiilleri tarif edip, öğretip, emretmeseydi; onun rızasını nasıl kazanacağımızı bilemezdik. 

Berat gecesi

Berat, “bir şeyden uzak olma”, “aklanma”, “temiz ve suçsuz çıkma” anlamlarına gelir. Şaban ayının on beşinci gecesini değerlendirenler, tövbe ve istiğfarlarla günahlardan temizlenip arındıkları için o geceye Berat Gecesi ismini vermişlerdir. Bu gecenin mübarek bir gece olduğu ve ihya edilmesinde büyük faziletlerin bulunduğu İslam âlimleri tarafından kabul edilmiştir. Bu geceye özel bir namaz olmamakla birlikte, gecenin manevi değerine binaen, namaz, Kur’an tilaveti, zikir, tespih ve istiğfarlarla geçirilmesi, bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım edilip hayırlı amellerde bulunulması tavsiye edilmiştir.

Kadir gecesi

Kur’an-ı Kerim’de ismen geçmekte ve hakkında müstakil bir sure bulunmaktadır. Kadir suresinde bu geceden tazimle söz edilir ve “bin aydan hayırlı olduğu”, “meleklerin ve Cebrail aleyhisselamın yeryüzüne indiği”, “fecre kadar esenlik dolu bir gece” olduğu anlatılır. Kadir kelimesi sözlükte, güç yetirmek manasının yanı sıra; hüküm, takdir, şeref, ululuk ve tazyik gibi anlamlara da gelir. Kadir Gecesi’nde bu manaların hepsi mevcuttur. 

Kadir suresinde Kur’an’ın bu gecede indirildiği, Bakara suresinde de ramazan ayı içinde nazil olduğu belirtilir. Dolayısıyla Kadir Gecesi’nin ramazan ayı içinde olduğu açıktır. Hadislerdeki bilgilerden hareketle, Kadir Gecesi’nin ramazan ayının hangi gecesine denk geldiği kesin olarak söylenememekle birlikte, bunun yirmi yedinci gece olduğuna dair ittifaka yakın bir kanaat mevcuttur. Zamanının kesin olarak bildirilmemesi, insanların diğer vakitlerde de kulluk görevlerini ihmal etmemeleri ve her an Allah’a yakın olma bilinciyle hareket etmeleri gibi hikmetlerle açıklanmıştır. Peygamberimiz bir hadisinde, “Kim inanarak ve sadece Allah rızası için Kadir Gecesi’ni değerlendirirse geçmiş günahları bağışlanır.” buyurmuştur.

Müminler, namaz kılıp dua ve tövbe ederek, tefekkür ve zikirde bulunarak, Kur’an-ı Kerim okuyarak bu geceyi değerlendirebilir. İhtiyaç sahiplerine yardım etmek, aile, akraba, dost ve yakınları ziyarette bulunmak, insanların gönüllerini almak gibi davranışlar, en güzel değerlendirme yollarından bazılarıdır. Kaynaklarda, Peygamber Efendimizin bu geceyi yakalayabilmek için ramazan ayının son on gününü itikafta, dua ve ibadetle geçirdiği kaydedilir. Bu gecenin feyzinden mahrum kalmak istemeyen müminler, hiç değilse yatsı, teravih ve sabah namazlarını cemaatle kılmaya gayret etmeli, din kardeşleri ile birlikte yapılan dualara katılmalıdır. Zira Kadir Gecesi’nden söz edilen bir hadiste Peygamberimiz: “Ondan mahrum olan çok büyük bir şeyden mahrum olmuştur.” buyurmuştur. 

Gecenin bereketinden istifade edelim

Gece, hakkında tefekkür etmemiz emredilen bir zaman dilimidir. Kur’an gece inmeye başlamış ve indiği gece gecelerin sultanı, indiği ay ayların sultanı olmuştur. İsra ve Miraç mucizeleri, hicret hadisesi hep gece vakitlerinde gerçekleşmiştir. Efendimiz ve arkadaşları, beş vakit namazın farz oluşundan önceki on yıllık süre içinde, geceleri teheccüt namazına devam etmişlerdir. 

Efendimiz geceleri pek az uyur, seher vakitlerinde de tövbe ve istiğfarda bulunurdu. Gecenin bereketinden yararlanmaya gayret eden Peygamberimiz, yatsı namazından sonra istirahate çekilmeye özen göstermiş ve buna ters davranışları da hoş görmemiştir.

Her fırsatta Kur’an okuyalım

Kur’an’a tutunan, Kur’an-ı Kerim’i ve onun emirlerini aklından çıkarmayan kimse; fitnelerden, belalardan emin olur. Üç aylar boyunca Kur’an ile her zamankinden daha çok vakit geçirmeli, özellikle ramazan ayında mukabele konusunda elimizden gelen gayreti ortaya koymalıyız. Biliyoruz ki Kur’an, sadece okunup geçilsin diye indirilmedi. Anlaşılsın, üzerine düşünülsün ve ondan ders alınsın diye gönderildi.

Kur’an-ı Kerim, hidayettir; insanı en doğruya yöneltendir. Kur’an’ı anlamazsak onun hidayetinden yararlanamayız. Öyleyse her gün okuduğumuz kadarının tefsirini, onu yapamıyorsak, mealini okumalıyız. Kur’an’ı hakkıyla okuyup anlamadan, hayatımıza hayat kılmadan bu dünyadan göç etmemeye kararlı olmalıyız. 

İbadetleri Artıralım

Üç aylar boyunca farz ibadetlere daha fazla özen göstermeli, namazları vaktinde ve cemaatle kılmaya çalışmalıyız. Namaz, oruç ve benzeri nafileleri çoğaltmaya kararlı olmalıyız. Pazartesi ve perşembe günlerinde, kameri ayların 13, 14 ve 15’inci günlerinde, mübarek gecelerin öncesinde ve sonrasında nafile oruç tutabiliriz. İmkânı ve sağlığı yerinde olanlar, bu günleri, Davud aleyhisselam gibi bir gün oruç tutup bir gün tutmayarak da değerlendirebilir. Peygamberimiz, üç ayların tamamını oruçla geçirmemiştir; ancak bu, yapılmayacağı anlamına gelmez. 

Kimseleri kınamayalım

Normal zamanlarda ibadetle ya da dinî konularla pek ilgisi olmayan, mescide yolu düşmeyen ya da toplu ortamlara mesafeli duran bazı insanlar, üç aylar vesilesiyle içlerinde bir kıpırtı hissedip manevi atmosferlere daha yakın durabilirler. Bu ayların ruhaniyeti, insanları kendilerini sorgulamaya ve ibadete yönelmeye teşvik eder. Kimi, bu aylarda ilk kez namaza başlar kimi Kur’an-ı Kerim’i açıp okumaya niyetlenir kimi de bu fırsatı değerlendirip geçmişte ihmal ettiklerini telafi etmeye çalışır. Böyle durumlarda, bu insanlara yadırgayan bir tavırla yaklaşmak yerine, onları cesaretlendirmek ve sevinçle karşılamak gerekir. Samimi ve yürekten sözler, hem onların kalbini ısındırır hem de daha cesur adımlar atmalarına vesile olabilir. Önemli olan, bu güzel zamanların bereketinden birlikte yararlanmak ve birbirimize destek olmaktır. İnsan, bir gecede hayatını değiştirecek bir karar alabilir, belki bir dua belki bir damla gözyaşı onun gönlünde yepyeni kapılar açabilir. 

Yardımlaşma fırsatları kollayalım

Geçmişten günümüze müminler, zekâtlarını genellikle bu mübarek aylarda, özellikle de ramazan ayında vermeye özen göstermişlerdir. Ramazana özgü bir mali ibadet olan fıtır sadakası da bu ayda yerine getirilen önemli bir yükümlülüktür. Ancak mali ibadetler yalnızca zekât ve fıtır sadakasıyla sınırlı değildir. İhtiyaç sahiplerine ikramda bulunmak, borç vermek, hayır kurumlarına ve vakıflara destek olmak gibi her türlü infak davranışı da mali ibadetler arasında yer alır. Bu ibadetler, bireylerin Allah’a yakınlaşmasına ve yardımlaşma kültürünün güçlenmesine vesile olur. 

Efendimiz’e bağlanalım

Peygamberimiz, kâinatın en muazzam varlığı, Kur’an-ı Kerim’in canlı hâli ve bizim için iman, İslam, hayat ve cennettir. Onu hakkıyla tanımadan, bilmeden, kalbimize onun sevgisini yerleştirmeden, İslam’ı ve Kur’an’ı anlamak, yaşamak mümkün değildir. Ayetlerde de belirtildiği gibi, onun sünnetine uymadan, yaptıklarını yapmaya çalışmadan, onun sevdiğini sevip, nefret ettiklerinden nefret etmeden Allah’ın sevgisine ulaşmak imkânsızdır. Onun kutlu hayatı, hepimiz için en güzel örnektir. Çektiği çileler, duyduğu ızdırap, gösterdiği sabır ve metanet; sergilediği kahramanlık, şefkat, cesaret, tevazu, merhamet ve heybetle bize her alanda yol göstermektedir.

Lezzetleri acılaştıran ölümü çokça hatırlayalım

Ömrümüzün ne zaman, nerede ve nasıl sona ereceğini bilmediğimiz bir dünyada, her an hazırlıklı olmak zorundayız. Geçtiğimiz yıl, bu mübarek üç aylarda birlikte olduğumuz bazı sevdiklerimiz, bu sene artık yanımızda değiller. Peki, biz gelecek üç aylara erişebilecek miyiz? Ya gelecek yıl eksileceklerden biri de biz olursak? Toprağın bağrına emanet ettiğimiz sevdiklerimiz gibi, bir gün kara toprağın bizi de çağıracağı kaçınılmaz bir gerçek. Bu yüzden, bu özel zamanları bir uyanışa ve kendimizi yenilemeye vesile kılmalıyız. 

Hastaları arayıp sormalı, ziyaret edilmeyi bekleyen kimseleri bulmalı, bizden yardım umanların kapısını çalmalı ve özellikle çocukları sevindirmeliyiz. Kendi ailemize, akrabalarımıza, dost ve arkadaşlarımıza şefkat ve sevgiyle yaklaşmalı, büyüklerimizi her fırsatta arayarak hâllerini ve hatırlarını sormalıyız. Bu davranışlarımız, hem dünyada hem de ahirette Rabbimizin rızasına ulaşmamıza vesile olabilir. Öyleyse, bu mübarek zaman dilimlerini en iyi şekilde değerlendirelim ve hayatımıza anlam katalım.

Bu bereketli günleri nasıl değerlendirelim?

   Bol bol Kur’ân-ı Kerim okuyalım.

   Peygamber Efendimizin şefaatini ümit ederek, ona bol bol salat ve selam getirelim.

   Varsa kaza namazlarımızı tamamlayalım; yoksa, bol bol nafile namaz kılalım.

   Dünyaya gönderiliş amacımızı ve gidişatımızı düşünerek tefekkür edelim.

   İşlediğimiz günahlar için bu bereketli günlerin yüzü suyu hürmetine samimi tövbe ve istiğfarlarda bulunalım.

   Bir dua listesi oluşturarak sevdiğimiz insanlara dua edelim.

   Tutabildiğimiz kadar çok oruç tutup elimizdeki imkânlar ölçüsünde ihtiyaç sahiplerine yardım edelim. 

   Geceleri değerlendirip teheccüt alışkanlığı kazanmaya çalışalım.

“Sorumluluk duygusu kazandırıyor.”

Lale Nur Gülenç, Oslo’daki Forening for Kultur og Mangfold (FKM) derneği gençlik koordinatörü olarak, recep ve şaban aylarının ramazana hazırlık sürecindeki rolüne dikkat çekiyor. Lise ve üniversite öğrencilerinin, on bir ayın sultanına hazırlanırken ihtiyaç duyacakları metafizik gerilim açısından bu dönemlerin son derece önemli olduğunu vurguluyor. Gençlerin namazlarını nafilelerle süslemesinin, günlük zikirlerini çeşitlendirip artırmasının ve gecelerini duayla ihya etmelerinin, sorumluluk bilinçlerini artırmak adına büyük bir fırsat olduğunu belirtiyor.

Bu mübarek zaman dilimlerinde gençlerin belirli ibadetleri düzenli bir şekilde yerine getirmeleri sayesinde sorumluluk duygularının pekiştiğine dikkat çeken Gülenç, ibadet, dua, tefekkür ve yardımlaşma gibi değerlerin, gençlerin bireysel ve toplumsal sorumluluklarını daha iyi kavramalarına olanak sağladığını vurguluyor.

Gülenç, bu sürecin, öğrencilerin ilimle meşgul olmanın, ibadet kadar değerli olduğunu fark etmeleriyle daha da derinleşebileceğini savunuyor: “İlim tahsilinin de ibadet kadar değerli olabileceğini fark eden gençler, ders çalışmayı ibadet gibi görerek niyetlerini sağlamlaştırabiliyorlar.”

“Üç aylar, rehberlik için altın fırsatlar sunuyor!”

New Jersey merkezli Sky Academy Lise Koordinatörü Iysha Arun, üç ayların gençler için rehberlik ve birliktelik adına eşsiz fırsatlar sunduğunu belirtiyor. Arun, bu kutlu zamanların, “Recep Allah’ın, şaban benim, ramazan ise ümmetimin ayıdır.” hadisi doğrultusunda değerlendirilebileceğini vurguluyor. 

Arun, “Allah’ın ayı” olan recebin, Rabbimizin birbirinden güzel isimlerini işlemeye yönelik programlarla değerlendirilebileceğini, ay boyunca yapılacak programlarla gençlere Cenabıhakk’ın daha yakından tanıtılabileceğini savunuyor. 

Şaban ayının, Peygamberimizin hayatını ve sünnetlerini öğrenmeye ayrılabileceğini vurgulayan Arun, siyer çalışmalarının, sünnet temalı sohbetlerin ve hadis okumalarının bu ayda düzenlenebileceğini belirtiyor.

Arun, ümmetin ayı ramazanın ise gençlerin bir araya gelmesini sağlayacak sahur ve iftar etkinlikleri ile değerlendirilmesini tavsiye ediyor. Deneyimli eğitimci, bu organizasyonların gençlerin hem İslam’ı doğru bir şekilde temsil etmelerine olanak tanıyacağını hem de farklı kesimlerden gençlerin arasında gönül köprüleri kuracağını dile getiriyor. 

Arun’un bu önerileri, üç ayları yalnızca bireysel ibadetle sınırlı tutmadan, gençleri eğitici ve birleştirici etkinliklere yönlendirmek isteyenler için yol gösterici nitelikte.

Mübarek gecelerde öncelikle yapılması gereken, derin bir nefis muhasebesidir. Madde ile mana arasındaki dengenin madde lehine bozulduğu; ihtilafların dünyayı sarsıcı bir şekilde etkilediği; akıl ve sağduyunun yerini çatışmaların aldığı böylesi bir dönemde, insanın ruhunu derin yaralardan ve acılardan koruyabilmesi için bu muhasebeye her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.

Haber bültenine abone olun.

En son haberler, teklifler ve özel duyurulardan haberdar olmak için.

Önceki İçerik

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın

Bu hafta en çok okunanlar