Aile, toplumun diğer kurumlarıyla her daim etkileşim hâlinde olan dinamik bir yapıdır. Her çağda olduğu gibi günümüzde de aile kavramı yalnızca evin dört duvarı arasında olup bitenlerle ilgili değildir. O, aynı zamanda ülke ekonomisi üzerinde direkt etkisi bulunan bütün kurumlarla yakın ilişki hâlindedir. Aileyi oluşturan her birey tüketici olduğuna ve tükettikleri de başka bireyler tarafından üretildiğine göre ister istemez ekonomik süreç içinde yer alır. Dolayısıyla ekonomik yapısını güçlü kılmak isteyen toplum veya devletler, aile ekonomisi eğitimine önem vermek zorundadırlar.
İçinde bulunduğumuz yaşam kültüründe israfın had safhaya gelmesi, “Başkalarında var, bende niye yok!” felsefesi ile bütçelerin delinmesi, “Gelecekte ne olur ne olmaz!” deyip gereğinden fazla dünya hırsı gösterilmesi, insanların ellerindeki varlıkları yetersiz hâle getiriyor.
Fertlerin, dolayısıyla da devletlerin harcama kalemlerindeki artışa karşılık, gelirler aynı şekilde artmadığından devlet bütçeleri sürekli açık veriyor. Öte yandan her devlet, kendi halkını refah içinde yaşatarak varlığını devam ettirmeyi düşündüğü için kendi gelir kaynaklarının yetersiz olması hâlinde başka devletlerin varlıklarına gözlerini dikebiliyor. Bu durumda da ister istemez kargaşalar, tatsızlıklar, anlaşmazlıklar ve dahası savaşlar gündeme geliyor.
Bir de işin içine; ırkçılık, din ve tarihî maceraların intikamı gibi ayrıştırıcı unsurlar girince “hak namına” haksızlıklar gündeme geliyor.
Dünyada İsraf Her Geçen Gün Artıyor!
Nasıl ki bir kimse, geliri harcamalarına yetmediği durumda meşru olmayan yollarla para kazanma derdine düşebiliyor, aynı şekilde sömürü felsefesiyle bekâsını temin etmeye çalışan bazı devletler de güçlü ordularına güvenerek zayıf ülkelerin doğal zenginliklerine el koyabiliyor. Hâlbuki bu zenginlikler, o topraklarda yaşayan halkın rızkına vesile olması için Allah tarafından depo ediliyor.
Diğer taraftan, ülkelerin başında bulunan idarecilerin kendi hayat standartları ve iktidarda kalabilmek için çevrelerine bir şeyler dağıtma gayretleri neticesinde ülkesel zenginlikler adil olmayan ölçülerle dağılmış oluyor. Dolayısıyla açlık ve sefalet gündeme geliyor; rızık sahiplerine ilgili rızkın gitmesinin önüne geçilmiş olunuyor. Mesela Gıda ve Tarım Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) 2019’da ortak yayımlanan “Dünya’da Gıda Güvenliği ve Beslenme Raporu”na göre yaklaşık 821 milyon kişi açlık ve yetersiz gıda tehdidi altındayken aynı rapora göre dünyada üretilen gıdaların %14’ü tüketiciye ulaşmadan israf oluyor. Bunlara bizim keyfî harcamalarımız ve gıda kullanım hatalarımızı da eklediğimizde israf oranı ciddi boyutlara ulaşıyor.
Sadece Yokluk Zamanında Mı Tasarruf Edilmeli?
Allah, belli zaman dilimlerinde verdiği bol nimetlerle aslında insanın gelecek dönemlerde ihtiyaç duyacağı rızkı da veriyor. Verildiğinde lazım olanı kullanıp fazlasını israf etmeyerek tasarruf eden insan, sıkışık zamanlarında da açlık çekmez. Ama fazla rızkını gelişigüzel kullanırsa ve açlık sebebiyle dara düşerse bu rızıksızlıktan değil, lazım olacak o rızkı israf etmiş olmasındandır.
Hâlbuki tasarruf sadece yoklukta değil, varlıkta da hiçbir şeyi israf etmemek demektir. Tasarruf yapmak başta aile bütçesi olmak üzere devlet ekonomisi için de oldukça önemli bir değerdir.
Allah Resulü Bizi Nasıl Uyarıyor?
Peygamber Efendimizin (s.a.s.), darlık zamanları yaşadığı gibi varlık yılları da yaşadığını, fakat hayatında her daim israftan kaçındığını görüyoruz.
Mesela Hazreti Hatice (ra) ile evlendikten sonra ticaret yapmış ve varlıklı bir aile hâline gelmişlerdi. Buna rağmen hiçbir zaman sade yaşantılarını terk etmemiş, gösterişten uzak bir hayat sürmeye devam etmişlerdi. Evlerine ihtiyaç olmayacak eşyalar satın alınmazdı. Yemekler israf edilmez, sofrada ihtiyaç fazlası çeşit bulundurulmazdı.
Kaynaklara baktığımızda “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 7/31) âyetini kendisine ölçü kabul eden Allah resulünün israf konusunda en başta kendi aile fertleri olmak üzere, ashabını ve biz ümmetini uyardığını görüyoruz.
Bir gün sahabenin önemli simalarından Hazreti Sa’d ibn Ebi Vakkas’ın (ra) yanına uğrar. O sırada Hazreti Sa’d abdest alıyordur. Allah resulü, abdest alırken suyu fazla kullandığını görünce:
–Bu ne israf, buyurur. Hazreti Sa’d şaşkınlıkla,
–Abdestte de mi israf olur Ya Resûlallah? diye sorunca, Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:
–Evet, akan bir nehirden bile abdest alıyorsan israf olur. (İbn Mace, Taharet 48)
Abdeste ve namaza her koşulda devam etmeyi emreden Allah resulü, abdest suyunu bile dikkatli kullanıp israf etmemeyi tembihliyor.
Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Nimetler içinde yüzüyorken dahi “nasıl olsa gerisi var” diye düşünüp israfta bulunmak inanmış olduğumuz değerlere aykırı bir davranıştır. Kaldı ki hadiste Peygamber Efendimiz “Akan bir nehirden abdest alıyor olsan bile” buyuruyor.
Bunun sebebi sadece yaşadığımız yeri ve zamanı düşünmeyip bizden sonra gelecek nesilleri de düşünmek zorunda olmamızdır.
Başka bir hadislerinde ise tabağa yenebilecek kadar yemek konması, bu konuda da israfa gidilmemesi gerektiği üzerinde duruyor: “…Sizden biriniz kabın içerisinde yemek bırakmasın. Çünkü kabın içerisindeki yemeğin bereketinin nerede olacağını bilemezsiniz.” (Müslim, Eşribe 134)
Allah’ın Taksimine Razı Ol!
Konuyla alakalı Peygamber Efendimizin (s.a.s.) verdiği ölçülerden birisi de kanaatkâr olmamızdır. Allah resulü, “Zenginlik mal çokluğuyla değil göz tokluğuyladır.” (Buhari, Rikak, 15) sözüyle bize, kanaatin ahlaki bir erdem olmasının yanında insanın hem kişiliğini ve onurunu korumasının hem de mutlu ve huzurlu yaşamasının bir şartı olduğunu anlatır.
Efendimizin tavsiye ettiği ölçülerden bir diğeri şükürdür. Nitekim şükür ile kanaat arasında da ciddi bir irtibat vardır. Başka bir hadislerinde, “Kanaat sahibi ol ki, insanların en şükredeni olasın.” (İbn Mâce, Zühd 24) buyuran Allah resulü bu irtibata dikkat çeker. Kanaatkâr kimse, elindekilerin nimet olduğunun farkına varır ve şükürle iki büklüm olur.
Kanaat, az mala sahipken korkmamak, çok mala sahipken şımarmamaktır. Yani aslında kişinin kendisi hakkında Allah’ın takdirine razı olmasıdır. Bu hakikati bir hadislerinde Allah resulü şöyle dile getirir: “Allah’ın taksimine razı ol ki insanların en zengini olasın.” (Tirmizi, Zühd 37).
Bu noktada kanaat elbette dünyayı bütünüyle terk edip ondan kopmak değildir. Helal kazanç için çalışıp gayret etmek bir ibadettir. Ancak bu yolda yapılan koşuşturmalar bizi insanlığımızdan, kulluğumuzdan uzaklaştırmamalı ve hele meşru olmayan yollara asla sürüklememeli.
Allah Resulünün Verdiği Ölçü Kulağımıza Küpe Olmalı:
“Kimin hedefi âhiret olursa, Yüce Allah onun kalbine kanâati yazar, onun işleri düzene girer, dünya da o kişinin ardından koşarak gelir ve ona boyun eğer. Kimin de hedefi dünya olursa Yüce Allah onun iki gözünün arasına fakirliği/kanâatsizliği/doyumsuzluğu koyar. İşlerini darmadağın eder. O kimsenin dünyadan alacağı da kendisi için takdir edilmiş olandan başkası değildir.” (Tirmizî, Kıyâme 31).
Bu Telefonu Almam Zaruret Mi?
Konumuza ışık tutması ve bize bir ölçü vermesi açısından “İhtiyaçlarınızı zaruretler belirlesin!” kapsamında bir örneklendirme yapabiliriz.
Diyelim ki yeni bir akıllı telefon almak istiyorsunuz. Kendinize hemen şu soruları sorun:
- Yeni bir telefon almam benim için bir zaruret mi yoksa lüks mü?
- Bu cihazı almazsam hayatımda bir eksiklik meydana gelir mi?
- Sahip olduğum eski telefonum, alacağım yeni cihazın işlevini görmek için yeterli mi?
İşte bu ve benzeri sorulara vereceğiniz cevaplar çok önemli. Çünkü ihtiyacınızla israf arasındaki farkı bu cevaplar belirleyecek.
Yukarıdaki Sorunun Cevabını Doğru Bir Şekilde Verebilmek İçin Lütfen Kendimize Şu Soruları Soralım:
- Bu, benim için gerçekten bir ihtiyaç mı?
- Bu ürünü almazsam ne olur, hayatımda ne eksik kalır?
- Almadığım takdirde elimde onun işlevini görecek başka bir bir şeye sahip miyim?
Bu sorulara verdiğimiz cevaplar, gerçekten neye ihtiyaç duyup duymadığımız konusunda bizi yönlendirecektir.
Ev Ekonomisine Katkı ve Tasarruf İçin Neler Yapılabilir?
Ailemizin ekonomik durumunu iyileştirmek için pek çok tasarruf tedbiri uygulayabiliriz.
Faturalarınızı Gözden Geçirin
Evlerimizde en önemli tüketim kalemlerinden birisi elektrikle çalışan cihazlar. Evde lüzumsuz yere yanan lambaları söndürün. Tasarruflu ampuller kullanın. Hatta kullanılmayan üçlü prizleri fişten çıkarın. Çünkü fişe takılı üçlü prizin yanan ışığında az dahi olsa bir elektrik sarfiyatı söz konusu. Evden dışarı çıkmadan önce bütün ışıkları kontrol edin.
Suyu İsraf Etmeyin
Özellikle diş fırçalarken açık bırakılan su yüzünden ciddi su israfına giriliyor. Normalde bir bardağı suyla doldurup dişlerimizi fırçalayabiliriz. Bulaşıkları elde değil de makinede yıkayın.
Aylık Gelirinize Göre Bütçe Düzenlemesi Yapın
Evinizde günlük, haftalık, aylık ve yıllık bütçe planı yapın. Bütçe planlaması doğru yapılmadığında oluşacak maddi sıkıntılar, sizi ve ailenizi manevi olarak da etkileyebilir ve evdeki huzurunuz kaçabilir. O yüzden evinizde ailenin bütün bireylerinin dahil olduğu bir toplantı yaparak, ev ekonomisi ve tutumlu olmanın yolları üzerine konuşup beraberce bir yol haritası çizebilirsiniz.
Çocuklarınızı Bilinçlendirin
Çocuklarınızla mevcut olanla yetinme, kanaatkâr olma konusunda sohbetler edin. Çocuklarınızın, “Arkadaşlarımda en üst model tablet bilgisayar var, ben onların arasında bu tabletle utanıyorum.” şeklindeki tutumlarına karşı ikna edici konuşmalar yapın. Onlara para yönetiminin nasıl olması gerektiğini, modası geçti düşüncesi ile bir eşyanın işe yaradığı hâlde atılıp yenisinin alınmasının israf olduğunu anlatın.
Markete Gitmeden Önce Liste Yapın
Alınacak şeyleri listeleyin. Kredi kartı yerine banka kartınızı alarak bakiyenizden para eksileceğini bilerek alışverişinizi yapın. Satın alacağınız ürünleri, tarihi geçmeden tüketebileceğiniz miktarda alın.
Mutfağınızdaki Fazlalıkları Değerlendirin
Artan ekmeğinizi kruton, galeta unu gibi ürünler yaparak değerlendirebilir veya yumuşamış meyvelerinizi ev yapımı meyve sularına dönüştürebilirsiniz.
Çocuklara Tasarruf Bilinci Nasıl Kazandırılmalı?
- Bu konuya öncelikle kendiniz azami dikkat göstererek onlara örnek olun. Günlük hayatın sıradan rutinlerinde dahi bu noktada çaba gösterin. Elinizi, yüzünüzü yıkarken, dişlerinizi fırçalarken suyun boşuna akmasını engelleyin ve neden böyle yaptığınızı satır aralarında vurgulamaya çalışın.
- Sofralarınızda nimete saygı konusunu hissettirecek sohbetler açın. Mesela önünüzdeki yemeğin sofraya gelene kadar hangi aşamalardan geçtiğinden bahsedin. Her aşamasında bin emek olan bir lokmanın israf edilmek şöyle dursun, şükredilecek bir nimet olduğunu kavramasını sağlayın.
- Çocuklarınıza sahip olduğu nimetlere karşı şükretmesi gerektiğini öğretin. Mesela aslında dünya üzerinde pek çok çocuğun kendisinin sahip olduğu nimetlerden mahrum olduğunu örnekleriyle anlatın. Ardından da elindeki nimetleri (oyuncak, kılık-kıyafet, harçlık vs.) ihtiyaç sahipleriyle paylaşması gerektiği üzerinde durun. Bu şekilde onlara infak şuurunu da vermiş olursunuz. Bu bağlamda çocuklarınıza, paylaşmayı, vermenin almaktan daha hayırlı olduğunu, kişiyi mutlu ettiğini ve vermekle kaybetmekten çok kazanıldığını öğretin.
- Doğal kaynakların hayatımız için ne kadar kıymetli olduğunu anlatın. Su, toprak, hava kirliliğinin ve bilinçsiz tüketimlerin bütün canlıların hayatındaki olumsuz etkilerini anlatan masal kitapları okuyun, bu konudaki belgeselleri birlikte izleyin.
- Onlara uygulamalı olarak israftan kaçınmaları gerektiğini gösterin. Mesela sebze ve meyveleri yıkadığınız suyu bir kapta biriktirin ve bu suyla çocuğunuzdan çiçekleri sulamasını isteyin.