Editör Yaslı Kuşatma

Yaslı Kuşatma

3
Dr. HASAN AHMET GÖKÇE /

Evlerimizin içinde kalabalık bir sessizlik dolaşıyor. Odalarımıza sonsuz aynalar sızdı. Duvarlar her zamanki yerinde. Perdeler, bildiğimiz perdeler. Ama sesimizi kısıp kendimizi seyrettiğimiz o aynalarda gölgelerimizi kaybettik: çocuklarımızı!

Korkunç bir şey bu. Çünkü biz konuşa konuşa büyümüştük; onlarsa kaydıra kaydıra büyüyor. Nar çiçeği parmakları, içeriye kapı dışarıya duvar ekranlarda bir aşağı, bir yukarı… Her kaydırmada içlerinden bir şeyler eksiliyor. Babaları çalışıyor, çocuğunun yarınları için… Ama çocuğun bugünü yok; yalnızlık aynalarında kalmış bugünü!

Kendimizi unuttuk. Önce aynalardan, sonra tabletlerden silindi gölgelerimiz. Profil fotoğraflarımız bile bize yabancı; gülüşlerimizde bir yorgunluk izi. Gölgelerini yitirmiş bir neslin evlatları, annelerinin gözlerine değil, telefonlarının yüzüne bakarak büyüyor.

Başımız ağrımasın diye onları odalarına gönderdiğimiz günden beri, başımız ağrıyor. Çünkü bazı ağrılar, çocuklar susunca başlar. Duymadık onları; yaralarını sesleriyle örttüklerinde, kulaklıklarımızın sesini biraz daha açtık. Uslu çocuk olsunlar istedik, oldular. Yormasınlar, ses yapmasınlar, itiraz etmesinler… Etmediler. Ama ne hissettiklerini de söylemediler; sustular. Hiç gelmeyecek “sonra”ların yorgunuydular çünkü. Kala kala, algoritmaların çürük dişleriyle kemirdiği bir tek şey kaldı geriye: yalnızlık.

Hepimizin karşısında gölgesi bile ağır çocuklar var şimdi… Gün görmeyen odalarında insansızlıktan buz tutuyorlar. Ne karanfili tanıyorlar ne kırlangıçları. Sadece priz arıyorlar! Uzaklaşıyorlar bizden. Sesleri kısılıyor, bakışları değişiyor. Her gün yeni bir şehir düşüyor içlerinde. Evden okula, okuldan camiye, camiden kitaba giden; harf harf yazılmış o sokaklar siliniyor zihinlerinden. Sayfa sayfa kurulan medeniyetler, story story yıkılıyor.

Onları biz kaybettik. Aramızda, sessizliğin harcıyla örülmüş duvar gibi ekranlar var. Üstelik çok oyalandık bu sorunlarla yüzleşmek için. Bu yüzden, en çok da kendimizle yüzleşmemiz gerekiyor. Çünkü bu hikâyede kaybolan çocuklar değil sadece; kaybolan biziz: yüzünde göz izi olmayan, birlikte susamayan büyükler.

Belki de vakit geldi. Masalcılar artık geri dönmeli. İki elma soyup çocuğun karşısına oturmalı yeniden. Ve anlatmalı o eski masalları. Şöyle başlamalı: “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Bir varmış, ekran yokmuş…”

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen isminizi yazın